Öncelikle İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün değişiklik taslaklarını görüşe açmasının karar verme süreçlerine katılımın artırılması için önemli bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte değişiklik taslaklarının TBMM’de görüşülmesi aşamasında da sivil toplum örgütlerinin sürece daha fazla dahil edilmesinin büyük önem taşıdığını düşünüyoruz.
Biz de bu değişikliklere ilişkin görüş ve önerilerimizi Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğüne ilettik. İletilen görüş metninde aşağıdaki hususlara yer verdik.
Dernekler Kanunu’nun bütünü görüşe açılmalı
5253 sayılı Dernekler Kanunu'nun bütünü, uluslararası standartlarla da uyumlu bir yaklaşımla, toplumla istişare edilerek, STÖ’lere alan açarak ve kamu ve sivil toplumun birlikte güçlenmesine imkan verecek bir yaklaşımla görüşe açılmalıdır. Bu sürecin ise bütün sivil toplum alanını kapsayacak bir yaklaşım izlenerek, anlamlı ve kapsayıcı karar verme süreçlerinin hayata geçirilmesi, ayrımcılık yapılmaması, herkes için hesap verebilirlik ve hukukun üstünlüğünün göz önünde bulundurulması, şeffaflık ve bilgiye erişimin sağlanması, hak sahiplerinin ve yükümlülük sahiplerinin güçlendirilmesi ve kapasitelerinin desteklenmesi için uygun yollarını da aramak gerekiyor.
Medeni Kanun, Dernekler Kanunu ve Vakıflar Kanunu gözden geçirilmeli
Dernekler Kanunu dışında 4721 sayılı Medeni Kanun’un 47, 56, 62, 63, 84, 86, 87, 89, 90, 93, 94, 95, 96, 97, 99, 101, 116 sayılı maddeleri ile, Vakıflar Kanunu’nun 5, 6, 9, 25, 27, 31, 32 maddeleri ve Dernekler Kanunu uyarınca İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin yardım toplama, yerleşim yeri ve adres bildirimine ilişkin hukuki görüşleri ve derneklerin tutması gereken evraklara ilişkin 2007/2 sayılı Tebliğ de gözden geçirilmelidir.
En önemli sorun aşırı düzenleme
Türkiye’de örgütlenme özgürlüğü açısından en temel sorun, düzenleme alanının genişliği, bu geniş alanın detaylı bir biçimde kurallara bağlanmış olması ve zaman zaman uygulama yeknesaklığını da güçleştiren idareye tanınan takdir yetkisinin kapsamıdır. Örgütlenme özgürlüğünün faydalanıcılarının belli bir sorun etrafında yurttaş bilinciyle bir araya gelmiş gönüllüler olduğu dikkate alındığında örgütlerin yerine getirmesi beklenen koşulların oldukça zorlayıcı olduğu görülmektedir. Bu zorluk Türkiye’deki örgütlerin profesyonelleşme düzeyinin sınırlılığı da göz önünde bulundurulduğunda daha da artmaktadır.
Cezalandırma yaklaşımından rehberlik yaklaşımına geçilmeli
Dernekler Kanununda denetim süreçlerinin ayrıntılı olarak tanımlanması ve detaylı ceza maddelerine yer verilmesi yaklaşımından yönlendirme ve rehberlik yaklaşımına geçilmesinin ülkemizde örgütlenme özgürlüğünün güçlendirilmesi için hayati önemde olduğu değerlendirilmektedir. Öncelikle orantılılık ilkesi doğrultusunda geliri belirlenecek bir düzeyin altında kalan dernekler için konusu suç teşkil eden fiiller dışında öncelikle düzenli rehberlik ve yönlendirme faaliyetlerinin hayata geçirilmesi, derneklerin yazılı olarak uyarılması, belirlenen süre içerisinde hata ve noksanlıkların düzeltilmemesi halinde cezai hükümlerin hayata geçirilmesi faydalı olacaktır.
Özellikle Valilikler tarafından yürütülen denetim faaliyetlerinin rehberlik faaliyetlerine çevrilmesi, bu rehberlik faaliyetleri sırasında konusu suç teşkil eden hususların tespit edilmesi halinde derneklerin denetime alınması, derneklerin ölçeği göz önünde bulundurularak düzenli denetim faaliyetlerinin sadece belirlenecek bir bütçe büyüklüğüne sahip derneklerle sınırlı tutulması faydalı olacaktır.
Kanunun mevcut halinde ve teklif edilen değişikliklerde görevi denetim yapmak olmayan, dernekler kanunu gibi teknik ve uluslararası ve ulusal düzenlemelerle örgütlenme özgürlüğü kapsamında koruma altına alınan ve temel insan hakları alanında yer alan bir konuda yeterli deneyimi ve hukuki bilgisi bulunmayabilecek kamu görevlilerinin denetimle görevlendirilebiliyor olması sorunlu bir alan olarak öne çıkmaktadır. Bu durumda denetimlerde uygulama birliğinin sağlanması da çok zor olmaktadır. Ayrıca bu denetimler için görevlendirilen kamu personeline ek ücret verilmesi denetim yapmayı ve ceza kesmeyi kamu personeli için teşvik edici hale getirmekte ve denetimi uzmanlık gerektiren bir meslek olmaktan çıkarmaktadır. Kamu personeline mesai saatleri içerisinde yapacakları denetimler için ilave ücret ödenmesinde kamu yararı olmadığı düşünülmektedir.
Dernek ve vakıfların Yardım Toplama Kanunu kapsamından çıkarılması gerekiyor
Örgütlenme özgürlüğünün temel bileşenlerinden biri olan serbestçe kaynak arama hakkı Türkiye’de en çok zorluk yaşanan konulardan biridir. Bağış ve yardım eylemleri arasındaki belirsiz ayrım ve yardım toplamanın STÖ’ler için izne tabi olması kaynak arama önündeki en önemli engeldir. Yardım Toplam Kanununun örgütlenme özgürlüğünü güçlendirecek, STÖ’lerin’ların kaynak yaratma süreçlerine engel olmayacak bir yaklaşımla uluslararası standartlar ve iyi uygulama örnekleri göz önünde bulundurularak değiştirilmesi gerekmektedir.
Kanunun baştan ele alınması gerekmekle birlikte dernekler ve vakıfların detaylı bildirim usullerine ve denetim süreçlerine tabi olmaları göz önünde bulundurularak, dernek ve vakıfların Yardım Toplama Kanunu kapsamından çıkarılması gerekmektedir.
Bağış ve yardım toplama arasındaki belirsiz farklılık ortadan kaldırılmalı
Örgütlenme özgürlüğünün etkin bir şekilde kullanılabilmesi için STÖ’lerin kaynak yaratması büyük önem taşımaktadır. Kaynak yaratma süreçlerinde en önemli araçların başında ise yardım ve bağışlar gelmektedir. Mevcut düzenlemelerde yer alan bağış ve yardım toplama arasındaki belirsiz farklılığın giderilmesi ve hangi faaliyetlerin Yardım Toplama Kanunu kapsamında yer aldığının öngörülebilir bir şekilde tanımlanması gerekmektedir. Bilindiği üzere dernekler ve vakıflar ilgili kuruluşların gözetiminde faaliyetlerini yürütmekte, düzenli bildirimler yapmakta ve denetlenmektedir. Bu nedenlerle dernekler ve vakıfların Kanun kapsamının dışına alınması gerekli denge denetleme mekanizmalarının oluşturulması halinde herhangi bir risk doğurmayacaktır.
Ayrıca izin almadan yardım toplama statüsünün objektif ve adil bir yaklaşımla düzenlenmemiş olması da STÖ’ler arasında ayrımcılığa ve ayrıcalıklı statülerin oluşmasına yol açmaktadır. Bu statünün bütün STÖ’lere genişletilmesi ülkemizde sivil toplum alanının gelişmesi için çok önemli bir adım olacaktır.
Söz konusu değişikliklere ilişkin önerilerimizi aşağıda göreceğiniz dokümanlardan da detaylı inceleyebilirsiniz.
Ne olmuştu?
03.04.2024 tarihli ve 32509 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Anayasa Mahkemesi’nin 18/01/2024 tarihli ve E: 2021/28, K: 2024/11 sayılı kararı ile 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun ve 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu’nun bazı maddeleri iptal edilmişti. Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü iptal edilen maddelerde düzenleme yapılması amacıyla hazırladığı iki ayrı taslağı internet sitesinde yayınlayarak sivil toplum örgütlerinden görüş istemişti.
Anayasa Mahkemesi 7262 sayılı Kitle İmha Silahlarının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun'da STÖ'lerin kullandıkları yurt dışı kaynaklar nedeniyle faaliyet alanını daraltan düzenlemelerin ve özellikle STÖ'lerin faaliyetlerinin durdurulması, kayyum atanması veya mali kaynaklarının dondurulması gibi ağır yaptırımların uygulanmasına yönelik düzenlemeler için iptal kararı verdi. Kanuna göre STÖ üyelerinin kimlik bilgileri, iletişim bilgileri, finansal bilgileri gibi kişisel verileri toplanabilirken, Anayasa Mahkemesi bu verilerin toplanması, kullanılması ve saklanması süreçlerinde kişisel verilerin korunması kanununda yer alan güvencelerin sağlanmadığı ve bu bilgilerin kiminle paylaşılacağı konusunda herhangi bir düzenleme olmadığını, keyfi bir uygulama olduğunu tespit ederek kararı iptal etmişti.