Nefes Alamıyoruz…
Bir türlü söndüremezsin. Ormanın içinde kıvrıla kıvrıla akar gider. Dolanır durur. Harman gibi yananın etrafını açtın mı tamam. Zor atlar. Söner kalır olduğu yerde. Ama benim bu rüzgârda hiç umudum yok. Söndüremeyeceğiz. Koca dağ yanacak. Hey be anasını. İşte böyle. İşte böyle böyle memleket yanıyor. Bir memleket yanıyor biz seyirci kalıyoruz.’
(…) Ve yangın devam ediyor. Şimdi İzmir’de, Kemalpaşa’da, Karacadağ’da, İçel’de, Silifke’de, Anamur’da, Antalya’da, Manavgat’ta, Gündoğmuş’ta, Alanya’da, Korkuteli’nde, Elmalı’da, Kaş’ta, Muğla’da, Fethiye’de, Köyceğiz’de, Aydın’da, Karacasu’da, Manisa’da, Balıkesir’de, Dursunbey’de, Bandırma’da… Adana’da, Kadirli’de, Kozan’da… Eskişehir’de… Velhasıl yedi iklim dört bucakta…bir memleket ormanları tutuşmuş yanıyor. Göz göre göre yanıyor. Çaresiz yanıyor.”
Yaşar Kemal, Yanan Ormanlarda 50 Gün (1954)
Yaşar Kemal, Yanan Ormanlarda 50 Gün röportajlarını 1954 senesinde gerçekleştirmişti şimdi ise o zamandan bu yana pek bir şey değişmediğine, 28 Temmuz 2021 tarihinde başlayan ve hala tamamen kontrol altına alınamayan, yaklaşık 24 ilde, 100’e yakın orman yangınının nefesimizi kesmesi ile üzülerek şahit oluyoruz. Rüzgârın etkisi, yangın söndürme ekipmanlarının yetersizliği, iklim krizi vb. nedenler yangınların günlerce sürmesine, yayılmasına ve hektarlarca orman alanının yok olmasına, canlıların yaşamını yitirmesine, ekosistemin alt üst olmasına neden oldu ve olmaya devam ediyor. Bütün bunlar karşısında yaşadığımız üzüntü, öfke, endişe, korku yanında aklımıza gelen “yangınlar neden çıktı?”, “neden bu kadar uzun sürede söndürülemedi?”, “orman yangınları beklenmedik miydi yoksa bu kadar sürmesi bizim hazırlıksız olmamız yüzünden mi?”, “peki şimdi ne olacak ve ne yapmalıyız?” gibi sorulara da çaresizce cevap arar olduk.
Belki bu soruları bir önem sırasına sokmak için değil ama henüz bütün bu yangınları söndürememişken, önceliği yangınların neden çıktığına vermek istemedik. Yangınların çıkma nedenleri ile ilgili kundaklama mı, terör saldırısı mı, iklim krizi mi gibi tartışmalar yalnızca yangınların nedenini henüz bilemediğimiz için, spekülasyon yaratmaya neden olacak ve bu da ne yangınları söndürmek için çaba gösteren insanlara ne de bu konunun gerçek nedenini araştıran yetkililere bir fayda sağlayacaktır. Belki de bütün bu yangınlar söndükten sonra bu konuları tartışmak daha yerinde ve etkili olacaktır.
Biz bütün bu nedenlerle, bu yazımızda öncelikle orman yangınları ile mücadelenin ne zaman ne şekilde başlaması gerektiğini konuşmak istedik.
Yangınla mücadele ne zaman başlar?
Türkiye’de orman yangınlarının çıkması kaçınılmaz bir gerçek. Diğer Akdeniz ülkelerinde olduğu gibi yaşanan sıcak ve kurak yaz ayları nedeniyle bu yangınlar hiçbir zaman beklenmedik bir hadise olmadı. Peki “kaçınılmaz” dediğimiz için orman yangınları ile mücadele illa yangınlar çıktıktan sonra mı başlamalı yoksa hazırlıklı olmak yangınların sayısını ve daha çok alana yayılmasını engellemek için elimizdeki en büyük koz mu?
Ülkemizde genellikle yangın ile mücadele yangınlar çıktıktan sonra başlar. Yangına hızla müdahale etmek, yangın söndürmek için kullanılan araçlar, kullanılan uçak ve helikopter sayısı tartışma konusu olur ve sonrasında “yangın sezonu” bitince, bir sonraki “sezona” kadar yangının kaçınılmazlığı unutulur. Yangın anında gerçekleştirilen bu müdahalelerin önemi her ne kadar yadsınamaz olsa da bulunduğumuz coğrafya gereği önceliğimiz her zaman “önleyici tedbirler” olmalıdır.
Peki bu süreç ne şekilde ilerlemeli?
Ülkemizde Mayıs – Ekim ayları arasında yaşanan “yangın sezonu” öncesi her sene, bir önceki sene gerçekleşen yangınlar ve sonuçları dikkate alınarak, bir müdahale politikası belirlenmelidir. Müdahale politikası, önceki yıllarda çıkan yangınların bölgeleri, yoğunluk haritaları, kesinleşmiş ve olası nedenleri, yangınlara müdahalede yaşanan eksiklikler olup olmadığının belirlenmesi, bu eksiklikler karşısında ne gibi desteklere ihtiyaç olduğunun tespit edilmesi ile güncellenmeli ve şekillenmelidir.
Bütün bu “sürpriz olmayan” orman yangınları için “toplum” ve aynı zamanda “iktidarın” kendisini hazırlaması gerektiğini biliyoruz. Artık harekete geçmek zorundayız. Daha fazla anlık önlemlere, çözümlere dayanacak nefesimiz yok. Belki bütün yangınları önleyemeyiz ama yangınların yayılmasını, artmasını alacağımız önlemler ile engelleyebiliriz. Tahliye planları oluşturmalı, yangın bölgesinde yaşayan ve bölgeyi sezonluk ziyaret eden kişileri sürece yönelik bilgilendirilmeli, ormanlarda denetimleri arttırılmalıyız. Ekolojik krizi çözecek adımlar atmak zorundayız. Alacağımız önlemler ile doğa, ihtiyacı olan değişim sürecini yaşayacak ve daha fazlası ile mücadele etmek zorunda kalmayacaktır.
Peki bütün bu söylemleri bir kenara bırakırsak yanan ağaçlarımız ve diğer canlılarımız için ne yapabiliriz?
Orman yangınlarının söndürülmesi mevcut iktidarın mı, belediyelerin mi yoksa bölge halkının mı sorumluluğu şu an bizim için karışmış gibi gözüküyor. Türkiye’de ormanların korunması, geliştirilmesi ve işletilmesi sorumluluğunun Orman Genel Müdürlüğü’nde olduğunu söylemek bu noktada yanlış bir yaklaşım olmayacaktır. Her ne kadar yerel yönetimlerin, yerel halkın, vatandaşların da sorumluluğu olsa da bütün bu süreç içerisinde asıl sorumluyu söylemekten, belirlemekten kaçınamayız, kaçınmamalıyız.
Peki neler yapabiliriz;
- Türkiye’nin engebeli ve arazili yapısının her an uçak ve helikopter müdahalesine izin vermemesi nedeni ile yangın işçilerinin önemi göz ardı edilmemeli, yangın işçilerinin sorunları çözülmeli, kanuni hakları verilmeli ve “sezonluk” yangın işçisi kapsamı tekrar değerlendirilmeli,
- Türkiye’de orman yangınlarının “beklenmedik”, “olağan üstü” bir durum olmadığı dikkate alınarak, her sene iklim krizi gibi doğal koşullar nedeniyle artması olası olan yangınlara karşı belirlenen politikalar ile yangın söndürme uçaklarının, helikopterlerinin sayısı ve stratejileri belirlenmeli,
- Özellikle sivil toplum örgütleri olarak sahada gerekli destekleri sunmak, ihtiyaç sahiplerinin belirlenmesi ve yardımların doğru yerlere ulaştırılması için gerekli planlamaları gerçekleştirmeli, toplumun doğru bilgilere ulaşması için çaba sarf etmeliyiz,
- Ortak hareket etmenin önemini unutmamalı, bu doğrultuda belli ana başlıklar altında (malzeme ve ekipman tedariki, hayvanlara destek, konaklama desteği, gıda desteği vb.) sivil toplum örgütleri olarak birlikte hareket etmeli, bölgesel stratejiler hazırlamalıyız,
- Yangın alanlarında bizzat yer alan ya da ilgili belediye ve yerel yönetimlerle iletişim halinde olan sivil toplum örgütlerinin sosyal medya paylaşımlarını, yürüttükleri faaliyetleri, bölgeye yönelik ihtiyaçları güvenilir kaynaklardan takip ederek, elimizden geldiğince destek olabiliriz,
- Orman yangınlarının son derece tehlikeli, teknik, zor ve eğitim gerektiren bir iş olduğunu unutmamalı ve alanda, işin eğitimini alan Orman Genel Müdürlüğü personelinin uyarılarını her zaman dinlemeli profesyonel çalışanların işlerini engelleyecek hareketlerden her zaman uzak durmalı,
- •Sosyal medyada yayılan haberlere her zaman temkinli yaklaşmalıyız. Teyit etmeden hiçbir bilgiyi yaymamalı, süreç için o an fayda teşkil etmeyecek tartışmalardan kaçınmalıyız. Unutmayalım ki, bu gibi kriz anları her zaman spekülasyonlar için açık zamanlardır ve sürecin kontrolüne, sağlıklı ilerlemesine zarar verebilir.
Bütün bu konuştuklarımızı bir kenara bırakırsak… Yanan ağaçları, yangınlarda ölen insanları, hayvanları, evlerini, işlerini, hayatlarını, anılarını, yaşamlarını kaybeden insanları bir çay, çorba içerek unutur muyuz? Sanmam.
Yangınlar konusunda söyleyeceklerimiz burada biter mi? Hayır.
Daha “Bu yangınlar neden çıkmış olabilir?”, “Fidan bağışında bulunsak her şey eskisi gibi olur mu?”, “Yanan yerlere çam yerine ceviz eksek bundan sonra daha mı az nefesimiz kesilir?”, “Ekosistem nedir ne değildir?” gibi sorularımız var konuşacağımız.
STGM Stüdyosu
Video içerikleri üretmek isteyen STÖ’ler için iyi bir haberimiz var. Ofisimizdeki stüdyomuzda video çekimlerinizi gerçekleştirebilir ve kurgu desteği alabilirsiniz.