Ana içeriğe atla
Image
Birlikte
Share
Sivil toplum örgütleri (STÖ) ile yaptığımız çalışmalarda bazen bazı kavramları çok fazla kullanıyor, hızlıca tüketebiliyor ya da kavramlara yeterince vakit ayırmayı ihmal edebiliyoruz. Aslında üzerine zaman, efor, zihin, emek koyarak ve irade göstererek oluşturduğumuz, bireysel çabalarımızın, toplumsal bir değişim vaadine tahvil olduğu süreçte (yani o veya bu şekilde örgütlenirken) gözettiğimiz değerlerin, bir araya gelip oluşturduğu ilkeler ve bu ilkelerin uygulamada nasıl örgütlenebileceği üstüne bir yazı kaleme almak istedik.

Değişime yön vermek: Yol gösterici ilkelerle programları tasarlamak ve uygulamak

Hak temelli çalışan STÖ’lerin çalışma ilkeleri nelerdir?

Bir sistem, bir amaca veya sonuca ulaşmak üzere fiziksel veya kavramsal, birbirleriyle ve çevreleriyle ilişkili birden çok bileşenin oluşturduğu bir bütündür. STÖ’ler de, belirli bir amaç etrafında gönüllülük esasında bir araya gelen bireylerin kolektif iradesi ile ortaya çıkar ve faaliyet gösterirler. Dolayısıyla her biri, daha büyük sistemlerin içerisinde konumlanan, onları etkileyen ya da onlardan etkilenen birer sistemdir.

Bu kitabi tanım şu sorulara işaret ediyor: Bir STÖ olarak kolektif irademiz ne, neyi amaçlıyoruz; neyi değiştirmek, hangi sonuca ulaşmak istiyoruz; alt parçalarımız arasındaki ilişkileri ve dış çevreyle ilişkilerimizi nasıl kuralım ve güçlendirelim ki amacımıza uygun şekilde diğer sistemleri etkileyebilecek ve yaratmak istediğimiz değişimi sağlayacak konuma, tutarlılığa ve kuvvete erişelim?

Aslında ister sivil toplum örgütleri ister şirketler ister mafya örgütlenmeleri ister devletler olsun, tüm sistemler bu sorulara öyle ya da böyle birer yanıt veriyor. Her birinin bir amacı, alt bileşenleri ve dış sistemlerle aralarındaki ilişkilerini ve konumlarını belirleyen ilkeleri, değerleri ya da ahlakları vardır. Bu da bizi kaçınılmaz olarak şu soruya götürüyor: Bir STÖ olarak, daha da özelde hak temelli çalışan bir STÖ olarak yaratmak istediğimiz değişime doğru yol alırken varlığımızı diğer tüm sistemlerden farklı kılan ya da bize benzer sistemlerle ilişkilerimizi güçlendiren, tutarlılığımızı ve meşruiyetimizi sağlayan unsurlar neler? STÖ içerisinde yer alan bireyler olarak bu sorulara kişisel düzeyde verdiğimiz yanıtlar STÖ’nün kolektif iradesine de yansıyacaktır. 

Hak temelli yaklaşımı temel alan STÖ'ler için ayırt edici özellik: İlkelerle çalışmak

Özgürlük, adalet ve dünya barışı için insan onurunu ve insanların sahip olduğu eşit ve devredilemez hakları tanımlayan ve güvence altına alan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 75 yıldır bu amaç doğrultusunda yürütülen tüm çalışmalarda temel normatif çerçeveyi tanımlıyor. Bu temel çerçeve üzerine diğer sözleşme ve mekanizmalarla birlikte kurulan hak ve hukuk rejimi günümüzde insanın, diğer tüm canlılarla ve doğayla uyum içerisinde, insan onuruna yakışır bir yaşamı ve geleceği talep etmesi, kurması ve yaşaması için umut veriyor.

Hak temelli çalışan sivil toplum örgütleri bu çerçevede tanımlanan hakların ve özgürlüklerin hayata geçirilmesi, herkes için eşit olanakların ve fırsatların sağlanması için yola çıkarlar. Hak temelli yaklaşımın nasıl olacağına dair evrensel bir kurallar bütünü bulunmuyor.

Öte yandan hakların ve özgürlüklerin tam anlamıyla hayata geçirilmesi için normatif düzeyde tanımlanan ilke ve değerlerin, bu ilke ve değerlerin hayata geçirilmesini amaçlayan sivil toplum örgütlerince içselleştirilmesi ve örgütlerin haklar alanına bütünlüklü bir anlayışla bakabilmeleri bekleniyor. Böylelikle hak temelli çalışan STÖ’lerin amaçları ve varoluşları arasında tutarlılığı sağlayacak bütünlüklü bir yaklaşımı benimsemeleri ve bu yönde gereken becerileri geliştirerek bütünlüklü bir yaklaşımı hayata geçirmelerinin mümkün olacağı varsayılıyor.

Bu açıdan bakıldığında, hak ve özgürlüklerin sağlanması ve hayata geçirilmesi için şart olarak tanımlanmış tüm ilke ve değerlerin, hak temelli çalışan sivil toplum örgütlerini diğer sistemlerden farklı kılan bir taahhütler bütünü olduğu ve hak temelli çalışan örgütlerin meşruiyetini güçlendirdiği söylenebilir.

İyi yönetişimin gereği olarak ilkelerle çalışmak

Hak temelli çalışan STÖ'ler genellikle belirli bir hak veya hakların korunması, geliştirilmesi veya kullanılabilmesi için çalışırlar. İlkelerin belirli bir hak veya haklarla uyumlu olması, STÖ'nün misyonunu ve amaçlarını belirlemesine yardımcı olabilirken, örgütlerin çalışmalarının temelini de oluşturur. İdeal durumda, bir örgütün yaratmak istediği değişimle bu değişimin yaratılmasında kendisine biçtiği rol ve bunu gerçekleştirme biçimleri arasında bir uyum olmalıdır. STÖ’ler belirli hakların tanınması, ihlallerin engellenmesi için etkin stratejiler geliştirirken, ilkeler bu stratejilerin temelini oluşturur. Misyon ve hedef belirlerken, planlama yaparken müdahalenin nasıl yapılacağı ile ilgili rehberlik ederler. 

Hak temelli çalışan STÖ'ler çoğunlukla, genel olarak toplumun ve hak sahiplerinin haklarını ve çıkarlarını koruma görevini üstlenirler ve bunun toplumu daha iyi bir yere götüreceği varsayımı ile hareket ederler. Bu nedenle, toplumun STÖ'ye güvenmesi ve onu desteklemesi büyük önem taşır. Bu güven ilişkisinin sağlanabilmesi için ilkelerle çalışarak, örgütün şeffaf, hesap verebilir ve güvenilir bir şekilde hareket etmesi elzemdir. 

Biz de BİRLİKTE Programı'nı tasarlarken modelde belirleyeceğimiz ilkelerin programın farklı seviyelerinde, farklı biçimlerde yol gösterici olmasını ve uygulanmasını hedefledik. Bunu yaparken de tüm ekibin katılımıyla öncelikle STGM’nin kurucu ilke ve değerleri temelinde BİRLİKTE Programı'nın genel ilkelerini tanımladık. Bu sürece ise epey vakit ayırdık. İlkelerin değerlerle ilişkileri, ne anlama geldikleri, uygulamada neleri kolaylaştırabilecekleri ve neler için fazladan çaba harcamamız gerektiği gibi konuları ekip olarak derinlemesine tartışma fırsatı bulduk.

BİRLİKTE Programı ve birbirleriyle içsel bağlantılı 6 ilke 

Her ne kadar bir örgütün benimsediği iyi yönetişim kurumsal gelişim ilkelerinin, yukarıda değinildiği gibi, kendi gerçekliğinin bir ürünü olması gerekse de, yirmi yıla yakın bir süredir on binden fazla sivil toplum örgütüyle yaptığımız çalışmalardan, edindiğimiz tecrübelerden ve uluslararası yazındaki tartışmalar ışığında geliştirdiğimiz kurumsal gelişim modeli için birbirleriyle içsel olarak bağlantılı altı ilke belirledik.*

Bu ilkelerinden başında katılımcılık geliyor.

Katılımcılığı, her seviyede alınacak kararlardan etkilenen bütün tarafların o karara eşit ve aktif katılımını sağlayacak olanakların yaratılması olarak tanımlayabiliriz.

Bu olanakların başında, STÖ’nün tüm paydaşları ve faydalanıcılarına karşı açık ve erişilebilir olma, bilgilendirme, danışma, dahil etme ve bu süreçlerle sonuçlara ilişkin geri bildirim sağlama mekanizmaları geliyor. STÖ’ler, katılımcılıklarını artırdıkları ölçüde şeffaf, hesap verebilir ve güvenilir olurlar. Katılımcılık bir STÖ için karar alma mekanizmalarına tüm paydaşlarının belirlenmiş yöntemlerle katılımının sağlanması olduğu kadar, STÖ’nün de çalışma yaptığı alanla ilgili (siyasal, idari vb.) karar mekanizmalarına ve süreçlere katılım göstermesi anlamına da gelir.

Modelimizde belirlediğimiz diğer ilke, fayda yaratma.

Fayda yaratma ilkesini bir STÖ’nün misyonu doğrultusunda tasarladığı ve uyguladığı bütün politika, strateji, plan ve faaliyetleri, yarattığı değişim ve toplumsal fayda esasında değerlendirmesi olarak tanımlıyoruz.

Esasında sivil toplum örgütleri bizatihi kendi varlıklarının sağladığı örgütlenme olanakları ve yürüttükleri faaliyetler aracılığıyla toplumsal fayda yaratma potansiyeli taşıyorlar. Ortak bir amaç için bir araya gelerek kolektif bir düşünce ve eylem geliştirme, söz konusu grup, topluluk ya da toplumun refahı adına başlı başına önemli bir olanak. Öte yandan, günümüz dünyasında pek çok toplumsal sorunun çözümünde STÖ’ler giderek daha fazla etkin roller alabiliyor. Sahip olduğu uzmanlık ve harekete geçirebileceği kaynaklarla katılımcı demokrasinin güçlendirilmesinden afet ve acil durumlara, çevreden sağlığa, yoksullukla mücadeleden eğitime, kültürden spora her alanda yarattığı fayda bir STÖ’nün kurumsal gelişimi içinde de anahtar nitelikte bir değeri. Bu nedenle geliştirdiğimiz kurumsal gelişim modelindeki ilkelerden biri, örgütün önüne koyduğu sorunlara cevap üretme kapasitesine odaklanmak. Bu aynı zamanda örgütün etkililiğinin de bir ifadesi. 

Modelimizin bel kemiğini oluşturan bir diğer ilke, şeffaflık.

STÖ’lerde şeffaflığı biz üç seviyede yorumluyoruz. Modelimizdeki kurumsal şeffaflık bir örgütün yönetişim, karar alma, çalışan ve gönüllü seçimi ve yönetimi, organizasyon yapısı ve bunların işleyişine dair süreçlerin önceden tanımlı olması ve alandan gelen bilginin ilgili paydaşların erişimine açık olmasını ifade ediyor. Faaliyetlerin şeffaflığı, örgüt tarafından yürütülen faaliyetlere ilişkin bilginin finansal şeffaflık ise örgütün mali tabloları, denetim raporları gibi dışsal raporlar ile bütçe yönetimine ilişkin bilgi ve belgelerin kamuya açık olması.

Şeffaflık bir STÖ’nün çalışan ve gönüllüleri, hedef kitlesi, paydaşları nezdinde güven ve meşruiyetinin sağlanması için gerekli bir şart. Aynı zamanda da bağışçılar ve fon verenler nezdinde  güvenli bir kurum olarak değerlendirilmesine imkan vermekte. Bu anlamda şeffaflığı bir örgütün katılımcı, hesap verebilir ve sürdürülebilir olması için ön koşul olarak değerlendirebiliriz.

Bir diğer ilkemiz, hesap verebilirlik ilkesi.

Hesap verebilirliği, en genel tanımı ile bir STÖ’nün, kaynak ve yetkilerinin uygun kullanımı konusunda ilgili taraflara cevap verebilmesi ve taahhütlerini yerine getirmek konusunda sorumluluk alması olarak yorumluyoruz. Bu ilke aynı zamanda karar ve uygulamaların gerekçelendirilebilir olması, STÖ’nün yürütücü ve idareci ekibinin, gönüllü ve çalışanlarının örgüt adına ortaya koydukları eylemlerden ve söylemlerden sorumlu olmaları anlamına da geliyor. Bu gerekliliğin yerine getirilmesi için örgütün karar alma süreçlerinin, idari ve mali işlemlerinin bütün paydaşlarca anlaşılır bir biçimde kayıt altına alınması gerekiyor.

Şeffaflıktan farklı olarak hesap verebilirlik, cevap verme, gerekçelendirme yükümlülüğüne ve sorumlu eyleme de vurgu yapıyor. STÖ’ler için hesap verebilirlik, aynı zamanda, faaliyetlerinin kâr amacı gütmeme doğasıyla uyum içinde olduğunu ortaya koymayı da içeriyor. 

Modelimizdeki sürdürülebilirlik ilkesi, STÖ’nün, varlığını sürdürebileceği kaynakları ve yönetsel kapasiteyi sürekli bir şekilde yaratabilmesine işaret eder.

Bir örgütün, hedefi doğrultusundaki tüm çalışmaları için gerekli emek ve mali kaynağı sağlaması, buna yönelik planlamaları ve gözden geçirmeleri düzenli olarak yapması sürdürülebilirlik için gerekli unsurlar. STÖ’nün yönetici, yürütücü ekibi ve gönüllülerin değişmesi durumunda, örgütün; vizyonuna, misyonuna, değerlerine, ve yönetişime ilişkin süreçleri başarıyla aktarması da yine sürdürülebilirliğin gereklerinden. STÖ’nün kendi sürdürülebilirliğine ek olarak çevresel, sosyal ve ekonomik olarak toplumun ve dünyanın sürdürülebilirliğine katkı yapması ve bu yönde politika, plan ve eylemler geliştirmesini de bu ilke çerçevesinde değerlendiriyoruz

Modelimizin son ve belki de en başat ilkesi ise ayrımcılığın önlenmesi ve eşitlik.

Bu ilke STÖ’nün kurumsal yapı ve işleyişinde gerek örgüt içindeki idari süreçlerde gerek örgütün üçüncü taraflara yönelik gerçekleştirdiği tüm çalışmalarda haklar, özgürlükler, kaynaklar ve fırsatlar bakımından eşitliği ve kapsayıcılığı esas almasını ve bu unsurları güçlendirmesini işaret ediyor.

STÖ’ler herkes açısından erişilebilir hizmet ve bilgi üretimi standartlarını gözetir. Bu ilkenin önemli bir unsurunu da toplumsal cinsiyet eşitliği oluşturuyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği; hem örgüt içerisindeki tüm yönetim süreçlerinde hem de tüm çalışmalarda, saha araştırmalarında, sağlanan destek ve hizmetlerde, savunuculuk çalışmalarında, politika belirleme ve geliştirmede eşitliğin sağlanması için aktif önlem almayı gerektiriyor. 

Program tasarımı ve uygulamayı ilkeler üzerinden nasıl gerçekleştirdik?

Program ilkelerini belirledikten sonra, bu ilkelerin BİRLİKTE Programı açısından ne anlama geldiğini, program düzeyinde ilkelerin nasıl uygulanacağını ve program belgesi üzerinde planlanan faaliyetlerde hangi ilkelerin ne şekilde uygulanacağını haritalandırdık. Böylelikle, programın bütününün belirlenen ilkelerle uyumlu olması için, bileşen bazında yapılması gereken çalışmalara ya da dikkat edilmesi gereken konulara dair ayrıntılı bir kontrol listesi hazırlamış olduk.

Daha sonra da program kapsamında geliştirilen araçların ilkelerle tutarlılığını sağlamak üzere ayrıntılı çalışmalar yaptık. Örneğin Kurumsal Gelişim Modeli kapsamında bir yandan tanımlamaları yaparken bir yandan da öz değerlendirme aracının soru setini oluştururken hangi soruların hangi ilke ile ilintili olduğuna dair bağlam matrisini çıkardık, göstergelerini belirledik ve araç setlerini listeledik.

BİRLİKTE Programı esnasında program katılımcısı örgütler ile birlikte düzenlediğimiz etkinliklerde ise, en başından itibaren bilgilendirme süreci ile başlayarak, etkinlik planlaması da dahil çeşitli danışma süreçleri ve ortak uygulama yöntemlerinde de ilkeleri bir nevi kontrol listesi gibi kendimize rehber olarak görmeye çalıştık. 

İlkelerle çalışmak; örgütümüzün ilke ve değerlerini hem örgütsel yapılarımızda hem de çalışmalarımızda hayata geçirmeye yönelik yöntem ve mekanizmaları belirleyip bunları etkili bir biçimde uygulamak, yaratmak istediğimiz değişime doğru yol alırken bizim için vazgeçilmez bir pusula niteliğinde.

Peki, hiçbir hak sahibinin geride bırakılmadığı, toplumsal değişimin ilkeler etrafında örgütlendiği bir sistemi, içinde bulunduğumuz örgütlerde daha iyi nasıl uygulayabiliriz? Bu soru belki de sürekli düşünmeye devam etmemiz gereken konulardan birisi. 

* BİRLİKTE program ilkeleri, hem kalkınmada insan hakları temelli yaklaşımın dayanağını oluşturan ilkelerden hem STGM’nin kurucu ilke ve değerlerinden hem de sivil toplumda evrensel olarak kabul görmüş iyi yönetişim ilkelerinden hareketle belirlenmiştir.

Image
STGM Stüdyo

STGM Stüdyosu

Video içerikleri üretmek isteyen STÖ’ler için iyi bir haberimiz var. Ofisimizdeki stüdyomuzda video çekimlerinizi gerçekleştirebilir ve kurgu desteği alabilirsiniz.