Ana içeriğe atla
Image
Örgütlenme özgürlüğü
Share

Türkiye'de Örgütlenme Özgürlüğü'nün Genel Görünümü II Raporumuz Yayında

“Türkiye'de Örgütlenme Özgürlüğü'nün Genel Görünümü II” başlıklı raporumuz  yayında. 2019 - 2020 yılları arasındaki izleme çalışmasını kapsayan rapor, Avrupa Birliği tarafından desteklenen ve 2018-2021 yılları arasında yürüttüğümüz Katılım Hakkı Projesi kapsamında hazırlanan Türkiye’de Örgütlenme Özgürlüğünün Genel Görünümü 2018 başlıklı raporun devamı niteliği taşıyor.

Üç bölümden oluşan raporun birinci bölümünde COVİD-19 pandemisinin ve özellikle Avrupa’da ve Türkiye’de yükselen popülist dalganın sivil toplum örgütleri üzerindeki etkisi hakkında genel bir değerlendirme yapılıyor. Raporun ikinci bölümü Türkiye’de örgütlenme özgürlüğünü etkileyen yasal ve idari süreçlere odaklanırken, sonuç bölümünde ise uygulamada yaşanan sorunların çözümü için bir dizi tavsiye yer alıyor. 

Sivil toplum aktörleri tüm dünyada bir 'geri itme' ile karşı karşıya

Dünyada ve Türkiye’de sivil toplum alanındaki gelişmeleri ele alan ilk bölümde  yükselen populizmin sivil toplum örgütleri üzerinde yarattığı olumsuz etkinin devam ettiği vurgulanırken, COVID-19 pandemisinin durumu derinleştirdiğinin altı çiziliyor.

Pandemi döneminde İçişleri Bakanlığı, sivil toplum örgütlerinin "insanları bir araya getiren" faaliyetlerini ve genel kurullarını yasaklamıştı. Raporda bu süreçte şirketlerin elektronik ortamda genel kurul toplantısı gerçekleştirebilmelerine olanak sağlandığı aktarılırken, benzer bir olanağın ise dernekler için sağlanmadığı belirtildi.

Türkiye AİHM’in ihlal kararı verdiği ülkeler sıralamasında birinci 

Avrupa İnsan hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye’yi 2020 yılı itibariyle 3309 davada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) en az bir maddesini ihlal ettiği için kusurlu buldu. AİHM, 2019 yılında 35 davada, 2020 yılında ise 31 davada Türkiye'nin AİHS’in  ifade ve düşünce özgürlüğüyle ilgili 10. maddesini ihlal ettiğine hükmetti. Bu haliyle Türkiye hem 2019 hem de 2020 AİHS’nin ifade özgürlüğünü koruyan 10. maddesini ihlal ettiği için kusurlu bulunan Avrupa Konseyi’ne üye ülkeler sıralamasında birinci sırada yer alıyor. 

AİHM, Türkiye Cumhuriyeti’ni 2020 yılı itibariyle Türkiye’yi AİHS’nin örgütlenme ve barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını koruyan 11. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle de 108 davada kusurlu buldu. Yine Türkiye AİHS’nin 11. maddesini ihlal eden Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerde sıralamasında da birinci sırada yer alıyor. 

Mevzuat kamu idaresine çok geniş takdir yetkisi tanıyor

Türkiye’de Örgütlenme Özgürlüğünü ele alan yükümlülükler ve mevzuatla birlikte uygulamada yaşanan sorunların ele alındığı ikinci bölümde, Türkiye’de örgütlenme özgürlüğü ile ilgili mevzuatın kamu idaresine çok geniş takdir yetkisi tanıdığı vurgulandı. 

"Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun”la Dernekler Kanunu’na eklenen bir maddeyle İçişleri Bakanlığı’na dernekleri geçici olarak faaliyetten alıkoyma ve derneğin yönetim organlarını görevden alarak yerine bir görevli (kayyum) atama yetkisinin dernekleri, idarenin keyfi uygulamalarına açık hale getirdiği belirtildi. 

Raporda şöyle denildi: 
"2019-20 döneminde kaç tane derneğe kapatma davası açıldığı ve nedenleri hakkında kamuoyuyla paylaşılan bir bilgi bulunmamaktadır. Buna karşılık 7262 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonrasında İçişleri Bakanlığının çok sayıda hak örgütüne denetim yapmak üzere yazı gönderdiği bilgisi STÖ ağları üzerinden yayılmıştır."

Raporun sonuç bölümünde Dernekler Kanunu’na dayanarak üretilen ikincil mevzuatın son derece dağınık, anlaşılır olmaktan uzak ve örgütlenme özgürlüğünü serbestçe kullanmayı kısıtlar nitelikte olduğu belirtildi. Sorunun çözümü için de Dernekler Kanunu ve ilgili ikincil düzenlemelerin katılımcı ve STÖ’lerin anlamlı katılımına imkan verecek bir yaklaşımla gözden geçirilmesi ve uluslararası standartlarla uyumlu yeni bir düzenleme yapılması tavsiye edildi. 

Yine bildirimler, beyannameler ve STÖ’lerin tutmakla yükümlü olduğu evraklarla ilgili yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda ortaya çıkan yaptırımların orantılı olması ve STÖ’lere hemen ceza uygulamak yerine, düzeltici ara çözümler getirilmesi de tavsiyeler arasında yer alıyor. 

STÖ’lerin katılım süreçlerine dahil edilmesi idarenin inisiyatifinde

Raporda, STÖ’lerin kendileriyle ilgili yasal düzenlemelere katılabilmesi ve görüş vermesinin son derece yetersiz olduğu ve yurttaşların da kendileriyle ilgili karar verme süreçlerine katılımını alenen ya da net bir şekilde ifade eden herhangi bir yasal düzenleme olmadığı belirtilirken STÖ’lerin süreçlere dahil edilmesinin tümüyle idarenin inisiyatifine bırakıldığı aktarıldı. 

Sonuç bölümünde bu soruna dair, STÖ’lerin kendileriyle ilgili düzenlemelere ve politika yapım süreçlerine katılımını zorunlu kılan bir çerçeve yasanın gerekli olduğu vurgulanırken, yasanın taslak aşamasından itibaren STÖ’lerin katılımına ve görüş belirtmesine uygun bir şekilde hazırlanması gerektiği tavsiye edildi. 

İdare tarafından STÖ’lere aktarılan desteklerin şeffaf izlemesi yapılamıyor 

Raporda sivil toplum örgütlerine kamu kuruluşları tarafından aktarılan maddi ve ayni kaynağın, hangi örgütlenmelere, hangi ölçütlerle ve hangi koşullarla transfer ve tahsis edildiğine dair kamuoyuna açık bir bilgilendirme yapılmadığı ve bu konuda yapılan bilgi edinme başvurularından da sonuç alınamadığı söylendi.

Raporda STÖ’lere yönelik kamu fonlarının kullanılmasıyla ilgili şeffaf bir izleme yapılamadığı, kamu kaynaklarından STÖ’lere sağlanan desteklerden hangi STÖ’lerin faydalandığı ve bu kaynakların hangi çalışmalar için kullanıldığına dair bilgiye erişimde zorluk yaşandığı vurgulandı.

Raporun tamamını buradan okuyabilirsiniz. 

İlgili Eğitim