Ana içeriğe atla
Image
Manşet Yatay Görseli
Share

Türkiye Kürtleriyle Barışabilecek mi: Çözüm Sürecinin Gidişatı

Heinrich Böll Stiftung Derneği barış sürecinin içeriğine dair tartışmaların ve gelişmelerin yer aldığı "Türkiye Kürtleriyle Barışabilcek mi: Çözüm Sürecinin Gidişatı" konulu bir dosya hazırladı.

İçerik Alınlık Resmi

Heinrich Böll Stiftung Derneği barış sürecinin içeriğine dair tartışmaların ve gelişmelerin yer aldığı "Türkiye Kürtleriyle Barışabilcek mi: Çözüm Sürecinin Gidişatı" konulu bir dosya hazırladı.

Grid image
 
Fotoğraf: Rajesh

BU SÜRECE NİÇİN DEVAM ETMELİYİZ

Müzakere sürecindeki son gelişmelerin huzursuzluğuyla, kamuoyunun bu süreci gerek kendileri, gerekse çocukları ve torunları adına barış içinde bir geleceğin önemli bir parçası olarak görmesi için daha nelerin olması gerektiği sorusunu düşünüyorum. 

Resmi olarak bu sürecin sona erdiği açıklanmış olsa, insanlarda bir uyanış olur muydu diye düşünüyorum; bu ülkenin yurttaşlarının, işin ucunda ne olduğunu gerçekten de bilip bilmediklerini.

Şaşırtıcı biçimde durumun öyle olmadığı anlaşılıyor. Eksikliği hissedilen bir başka unsur da, bu anlamlı sürece atfedilen ciddiyet. Aksi halde nasıl olur da bir başbakan “barış sürecine ihtiyacımız yok,” diye demeç verebilir.

Bu tavrın arkasında, eksiklerle bezeli bir demokrasi anlayışı yatıyor. Bunu, seçim dönemindeki propaganda sürecinde de gördük: Siyaset alanındaki rakipler, artık kanıksanmış biçimde yine düşman olarak resmedildi. Düşmanla ise ne pahasına olursa olsun mücadele edilecekti. Üstelik en sert yollardan. Nitekim, bugün de siyasî “hasım”a en bayağı şekilde, bel altına vurarak saldırılıyor; hükümetin taraftarlarına verdiği mesaj, bunlar “kötü”, bunlar “terörist”, bunlar düşmanlarımız ve bunlara karşı her yol mübah.

IŞİD’ın Kobani’yi ele geçirmesini önlemenin önemli olduğu ve olmaya devam ettiği, siyasî açıdan son derece gergin bu ortamda hükümet sorumlularının kullandığı siyasî söylem, içerideki düşman imgelerini bir kez daha temcit pilavı gibi önümüze koydu. Siyasî tartışma öylesine keskinleştirildi ki, her gün HDP’ye yönelik bir sürek avı yapılıyor, parti, köşeye kıstırılmaya çalışılıyor. “Sokaktaki ölülerin sorumlusu sizsiniz”, “PKK ile IŞİD bizim için bir” , “Öcalan’la konuşmanızı engelleyebiliriz”, “Devlet heyetinin kimlerden oluşacağına biz karar veririz”, “Kobani bizi ilgilendirmez”… Ve Kürt bölgesindeki kentlerin sokaklarında eski zamanları hatırlatan görüntüler: Panzerler, TOMAlar, maskeli emniyet güçleri…  

Kesin olan bir şey var: İdeolojik düzlemde, Kobani’deki Kürtleri IŞİD’ın katliamına teslim etmeyi meşrulaştıracak bir açıklamaya ihtiyaç duyuluyordu. Gerek halkı gerekse parti taraftarlarını, bu adımın sorumluluğunu taşımaya hazırlamak gerekiyordu. Bunun içinse düşman propagandasının alet çantasının en derin çekmeceleri arandı. Nitekim, Kürt siyasetçilerin bu söyleme karşılık mükerrer defalar Kıbrıs örneğini vermeleri boşuna değil; Türk asıllı Kıbrıslılar IŞİD tarafından katledilirken, Türkiye’nin hiçbir şey yapmadan izlediğini ve her türlü desteği reddettiğini ya da engellediğini düşünün, diyorlar.  

Buna ilave olarak hükümetin, bu durumda takındığı siyasî tutumdan başka türlüsü mümkün değilmiş izlenimini de yaratması gerekiyordu. Gerçekten de görülen o ki, hükümet kendini bir çıkmaz sokağa sokmuş durumda: Anlaşılan müzakerelerin esas amacı, Kürt hareketinin silahsızlandırılması. Kobani ve çevresindeki gelişmeler, PKK’ya yakın duran PYD’nin siyasî ve askerî açıdan değer kazanması ve bu varoluşsal kriz karşısında Kürtlerin kenetlenmesi, hükümetin esas amacını bozmakla kalmadı, aynı zamanda bu hedefe zıt. Oysa barış süreci, kapsamlı bir demokratikleşme süreciyle birleştirilse, Ankara için çok daha farklı seçenekler doğabilirdi.

Kürt olmayan yurttaşların yarısından fazlası her ne kadar Kürt sorununun kökeninde hâlâ PKK ve dış düşmanların müdahalesini görse de, en azından dörtte birlik kesimi sebeplerin siyasî sistemin yapısal eksiklerinde yattığı görüşünde. Siyasî sorumluların, demokratik reformları tutarlı biçimde görüşme sürecinin merkezine yerleştirmesi, toplumda karşılık bulacaktır. Ancak bunun için müzakerelerin ötesinde, on yıllar boyunca yayılmış “içimizdeki düşman” zehrinin akıtılması için güven telkin edici önlemlerin alınması gerekiyor.  

Hükümetin yapısal reformlar içeren bir müzakere sürecine hazır olduğuna delâlet eden herhangi bir iyimser işaret göremiyoruz Buna rağmen barış sürecinin içeriğine dair tartışmaların canlanmasını, gündem olmasını umuyor ve bu yöndeki çabalara sürekli güncel tutacağımız web dosyasıyla katkıda bulunmak istiyoruz.    

Daha iyi bir “yarın” umuduyla. 

Ulrike Dufner

Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilcisi

Kaynak

Share
İlgili Eğitim