Türkiye'de yaşayan Afrika kökenli Türk vatandaşları, ten renkleriyle ilgili yakıştırmalardan, nesilden nesile aktarılan tekerlemelerden rahatsız. İstekleri, kökenlerinin ciddi şekilde araştırılması ve ön yargıların yok olması.
"Yağmur yağıyor, seller akıyor, Arap kızı camdan bakıyor"..
Ne kadar tanıdık bir tekerleme değil mi?
Yağmur yağdığında 'beyaz tenli' çocukların söylediği bu tekerleme yüzünden, 'siyah tenli' çocuklar ve ailelerin nasıl incindiği ise hiç bilinmedi...
“Bizim başka vatanımız olmadı. Anadolu'da doğduk, kültürünü benimsedik. Türküz ama kökenimizi de bilmek istiyoruz. Ten rengimizi de gizleyemeyiz ki..."
Bu sözler, İzmir'de yaşayan Afrikalı kökenli Türk vatandaşı Mustafa Olpak’a ait... Yıllardan beri süregelen, ‘Arap bacı’, ‘gündüz feneri’, ‘zenci’, ‘Arap’ yakıştırmalarını 'aşağılama' olarak gördüklerini ve çok rahatsız olduklarını anlatıyor.
Olpak, diğer Afro Türklere göre şanslı. En azından, dedesi ve ninesinden ailesinin kökenini öğrenme fırsatı bulmuş. Olpak, Kenya’da bir dere kıyısında yaşayan bir kabilenin mensubu. Kabile üyeleri, 1900’lü yıllarda, önce Girit sonra da Anadolu’ya köle olarak getirilmişler.
Al Jazeera Türk, İzmir'de yaşayan AfroTürkleri buldu, torunların hayatını konuştu.
Osmanlı döneminde köle olarak geldiler
Olpak gibi diğer Afro Türkler, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında, köle ticareti yoluyla padişah çiftliklerinde çalıştırılmak üzere Anadolu’ya getirildi. Kölelik hayatları bitince Türkiye'de kalmayı tercih edince Ege ve Akdeniz bölgesine yerleşip köyler oluşturdular. Medeni Kanun’un kabulüyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçtiler.
Sayıları bilinmiyor ancak hem aralarındaki dayanışmayı arttırmak, hemde kendilerini tanıtmak ve kökenlerini net ortaya koyabilmek için İzmir’de faaliyet gösteren Afrikalılar Kültür, Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği çatısı altında birleşmişler.
Mustafa Olpak, 2007 yılında kurulan derneğin başkanı. "Siyah Türk diye birşey olmaz. Ten rengimizi gizleyemeyiz. O nedenle toplum, anaokuldan başlayacak bir eğitimle bizi bilip tanımalı. Ön yargılar ortadan kaldırılmalı. Kökenlerimiz, nereden geldiğimiz ciddi şekilde araştırılmalı” diyor. Atalarının hikayesinden yola çıkarak, “Köle kıyısı” adında bir kitap da yazmış.
Olpak, atalarının geçmişini araştırırken, aynı yaşam hikayesine sahip yüzlerce kişinin varlığının farkına vardığını anlatıyor:
“Ben, diğerlerine göre şanslıydım. Ailemdeki birinci kuşakla yaşama fırsatım oldu ve geçmişimi öğrendim. Büyük çoğunluğumuz ise şanssız. Hangi tarihlerde, Afrika’nın hangi ülkesinden geldiklerini bilmiyorlar. Kulaktan dolma bilgilerle yaşıyorlar. Bunun için dernekleştik. Hepimiz nereden geldiğimizi, geçmişimizi merak ediyoruz. Bilsek, atalarımızın topraklarına gitmek, kültürümüzü görmek isteriz. Ama o da bir sorun. Şimdi oralara gitsek, onlara göre beyaz adamız. Sadece ten rengimiz aynı. Yeme, içme, giyim her şey farklı”
“Bizi kabullenmek yasayla olmaz”
Olpak, Türklerin, Afro Türklerin varlığından habersiz olmasından ve ten renkleriyle ilgili yaşadıkları olumsuzluktan şikayetçi.
“Anadolu, dünyanın en zengin kültür beşiği. Bizler de bu renkliliğin, farklılığın zenginlik olarak görülmesini istiyoruz. Ama kendi toplumuzdaki farklı bakış açıları bizi rahatsız ediyor ve yaralıyor. Yıllardan beri süregelen, ‘Arap Bacı’, ‘Gündüz feneri’, ‘Zenci’, ‘Arap’ yakıştırmaları, aşağılamalar, hakir görmeler çok rahatsızlık verici. Üç otobüs dolusu bir etkinliğe giderken polisin bizi mülteci sanıp durdurması, kimliklerimize baktığında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğumuzu görünce anlam verememesi... Bunlar hep bilgisizlikten. Toplumun bizi kabullenmesi yasayla, kanunla olmaz. Bu farklılık, çocuk yaşta verilecek eğitimle anlatılmalı, tanıtılmalıyız”
Çoğu Torbalı'da yaşıyor
Tükiye Cumhuriyeti vatandaşlarının her türlü haklarına sahip olmalarının avantajını yaşadıklarını belirten Olpak, Afro Türkler olarak sıkıntıları arasında başarısız evliliklerin ön plana çıktığını söylüyor:
“Toplumdaki bize yönelik bakış açısı, tanındıkça, anlattıkça değişiyor ama evliliklerde ten rengi sorunu su yüzüne çıkıyor. Hangi taraf olursa olsun siyah biriyle yapılan evlilik, zaman içisinde bitiyor. Genelde ten renginin açılması için beyaz biriyle evlilik yapılıyor. Ama en ufak bir tartışmada, ‘Bu Arap’a mı kaldım’ düşüncesi ve diğer aile mensuplarının baskısı ayrılıklar yaşatıyor. Önüne geçemediğimiz bu durum bizler için üzüntü verici”
Türkiye’nin çeşitli yerlerine dağılmış olsalarda Afro Türklerin çoğu, İzmir'de yaşamlarını çoğunlukla Torbalı ilçesinde sürdürüyor. Yıllar önce atalarının yerleştikleri Yeniçiftlik ve Hasköy’deki mahallelerde onları görmek mümkün.
Maddi durumlarının iyi olmaması, tarla, bağ, bahçe gibi mal varlıklarının bulunmaması, atalarının statüsüne işaret ediyor.
Çoğunluğu günlük işlerde düşük yevmiyeli çalışıyor. Şehirlere gidip iş yaşamına katılarak emekli olanlar da var.
“Başıma toplanıyorlardı"
Şakir Doğuluer, 33 yıl çalışmasının ardından, emekli olmuş. İş sahibi olmasının özgüvenini artırdığını, toplumla kaynaşmasında etkili olduğunu söylüyor:
“Çocukluğum, yarı aç yarı tok geçti. Köyde hayat olmayınca İzmir’e gelip çalışmaya başladım. İlk girdiğim ortamlarda hep tepkiyle karşılandım. Alaycı bakışlar oldu. Başımda toplananlar, derimi elleyenler oldu. Kimliğimi göstermeme rağmen inanmayanlar oldu. Sürekli kendini anlatmak zorundasın. Hâlâ şu an farklı bir ortama gittiğimde bunları yaşıyorum. Rengimden dolayı sıkıntım var. Bakılması önemli değil de, gözüme baka baka gülünmesi, elle gösterilmem yaralıyor. Zaman zaman keşke beyaz tenli olsaydım bile diyorum. Ama bunu değiştiremeyeceğime göre, en güzeli bununla barışık olmam”
Doğuluer, büyüklerinin 'yarım yamalak' bilgilendirmesiyle Sudan kökenli olduğuna inanıyor:
“Sudan’da atalarımızın olduğu söylendi. Ama ne kadar doğru bilmiyorum. Geçmişimi öğrenmek insan olarak en doğal hakkım. Ben çok araştırdım ama net bir sonuca ulaşamadım. Şimdiki neslimiz ise, bunun üzerine pek gitmiyor. Zaten yeterince rencide oluyoruz inancındalar”
“Askerde sorun yaşadım”
30 yaşındaki Ahmet Sezer ise ilçedeki bir markette çalışıyor. Ten renginin yaşadıkları yerlerde sorun yaratmadığını, büyük kentlerde bu sıkıntıyı daha fazla yaşadığını anlatıyor.
“Gittiğin yerin genel kültür seviyesine göre bakış açısı değişiyor. Askerlik yapmaya gittim. Kışlaya girdiğimde, ‘Senin ne işi var burada’ dediler. Toplum, siyahi futbolcuları kabulleniyor ama bize bakış farklı. Evlenmek istiyorum ama tedirginim. Kendini anlatmak çok zor. Bizler için ana toprağı bilmek, hakikaten buralıyız demek çok önemli”
“Atalarımın hediyesi”
67 yaşındaki Fatma Zenci, tavuklarını yemlerken gülerek, soyadının güzelliğinden geldiğini söylüyor:
“Bu ten bana atalarımdan miras. Babaannem siyah tenliymiş. Ama nereden buraya gelmiş bilmiyorum. Halimden memnunum ama bir beyazla evlenmem. Soyumuz, ten rengimiz, geçmişimiz devam etmeli.”
Yaşını dahi bilmeyen Havva Gerenler ise, “Hiç bir zaman beyaz olmak istemedim. Yaşadığım bölgede sorun yok. Şehirde olsak sıkıntılı. Hem ne var bunda, Herkes bronzlaşmak için denize giriyor. Biz, doğuştan bronz tenliyiz” diyor.
Ten renginin Allah’ın lütfu olduğu inanan Emine Zenci de, “Atalarım Afrika tarafından gelmişler ama hangi ülkeden belli değil. Koca bir coğrafya. Tenimizi kabullendik. Zaten başka çare yok. Burada herkes içiçe olduğu için sorun yok ama semt pazarına gidemiyorum. Alaycı bakanlar, konuşanlar var. Kendilerini bilmiyorlar. Ama ben kendimi biliyorum” düşüncesinde.
'Dana Bayramı' heyecanı başladı
Afro Türkler, bugünlerde ayrı bir heyecan ve hazırlık içinde. O da, kendilerini tanıtmada en büyük fırsat gördükleri, gelenekselleştirdikleri Dana Bayramı kutlamaları.
Mayıs ayının son haftasında 9. kez gerçekleştirecek, bir nevi bahar bayramı olan kutlamalarda, yerel giysi ve çalgıların kullanılması ile oyunların aslına uygun yapılmasına özen gösteriliyor.