Saadet Sorgunlu'nun "Katilsen Erkeksin" adlı sergisi, erkek egemen toplumların kadına ve erkeğe biçtiği rollerin kaçınılmaz bir sonucu olan kadın cinayetleri gerçeğiyle bizi yüzleştiriyor.
Sergiye girer girmez gördüğüm ilk şey yerdeki kanlı ayak izleri oluyor. Merakla ve biraz da rahatsızlık duyarak takip ediyorum izleri. Mezar taşını andıran beyaz kadife kaplı bir panonun önündeyiz. Üstünde şu iki sözcük yazıyor:
“Seni seviyordum.”
Kan bulaşmış ayak izlerini izliyoruz. İzler, bizi mezar taşını andıran panoların bulunduğu odaya götürüyor. Erkek şiddetine kurban giden kadınların farklı renkte kadife kumaşlarla kaplanmış mezar taşları karşılıyor bizi. Saadet Sorgunlu şiirine, "Ten; kadifeden sessiz, sakin ve yumuşak renk renk ve akıcı," diyerek başlamış. Teni anlatan bir yumuşaklık olduğu için kadife kullanan Sorgunlu, "Hepsinin değişik öyküleri var. Bu yüzden kadifelerin rengi birbirinden farklı. Bu, kadınların her birinin ayrı bir dünyası olduğunu gösteriyor," diyor. Canlı ve gülen gözlerle bakıyor hepsi; sanki ölmemişler gibi. Katillerin fotoğrafları ise siyah beyaz. Resmen ölü gibiler. Kenarları sökülmüş özensiz bir bezin üstüne basılan katillerin fotoğraflar yerde. Onları bu şekilde vermesinin nedenini Sorgunlu’dan dinliyoruz:
"Siyah beyaz, çünkü katil oldukları için renklerini kaybettiler. Hepsi aynı şeyi yaptı. Kadının üzerinde hak sahibi olduklarını iddia etti, onları öldürdü. Ruhlarını kaybettiler. Ben de bu yüzden hepsini siyah beyaz yaptım, aynılaştırdım."
Estetik kaygıların yerini gerçeğin rahatsız edici görüntüsü alıyor
Estetiğiyle bizi büyüleyen, değişik formlarıyla farklı anlamlar aramak zorundaymışız hissine kapılmadığımız bir sergi bu. Renkleriyle etkileyip hayaller kurdurmayan bir sergi. Kişisel beğenilerimize göre "hoşuma gitti", "beğenmedim" ayrımı da yok. Bir gerçek var: Toplum vicdanında büyüyen bir yara olan kadın cinayetleri. O kadınlar, bir zamanlar çocuk, eş, anne idi, ama şimdi yoklar. Katilleri ise onlardan çaldıkları nefesleri biriktiriyor ciğerlerinde. Masal dünyalardaki pembenin yerini gerçeğin kan kırmızısına bıraktığı sergi, rahatsız ediyor bizi. Katilleri, kanlı ayak izlerinin bulunduğu yere sererek cezalandıran Sorgunlu'nun istediği de bu: Gerçeğin rahatsız edici yönüne gözlerimizi kapatmamamız.
Ortaya çıkan işin estetik olup olmadığını, karşı tarafta uyandırdığı iyi etkiyle ölçemeyiz. Sorgunlu da bu düşüncelerimizi destekliyor ve ekliyor, "Bu panoların mezar taşı formunda sergilenmesi, bir mezarlık içinde gezinme etkisi veriyor. Bu duyusal bir etkidir. Estetik de duyusal ve duygusal olarak etkilenmektir. Mutlaka iyi anlamda bir etkinin olması gerekmez. Bu sergi, kötü bir etki yaratıyor insanda. Ben bu etkiden memnunum. Bence bu da bir estetiktir."
"Çocuktan katil yaratan zihniyet sorgulanmalı"
“Sayfalarca yazılan çoğu yazının, saatler süren konuşmaların, birkaç ciltten oluşan kitapların anlatamadığını, gösteremediğini, bazen bir dizede, bazen bir fotoğraf karesinde, bazen de bir bestede bulabilirsiniz,” derler ya! Saadet Sorgunlu'nun "Katilsen Erkeksin" sergisi de böyle. Her bir mezar taşı farklı hikâyeleri anlatıyor bize. Tam karşıda duran ikisi de çocuk yaşta olan gelin ve damadın fotoğrafının bulunduğu mezar taşı. Gelin, tıpkı bir annenin çocuğuna sarıldığı gibi sarılmış kocasına. Birbirlerini çok seviyorlar. Sonra çocuk damat büyüyor, erkekleşiyor ve katil oluyor, "Çok seviyordum, bu yüzden öldürdüm, pişmanım." Neden bu kadar basit değil. Meseleye daha geniş bir perspektiften bakmamız gerektiğini vurgulayan Sorgunlu,"Toplumun baskısıyla erkekleşen çocuk, kadın üzerinde hak iddia ediyor. Onu öldürmeye hak kazanıyor ve öldürüyor. Bu duruma katı şekilde bakıp onları suçlamamalıyız. Hiç biri katil olarak doğmadı. Onları bu hale getiren toplumu, çocuktan katil yaratan zihniyeti sorgulamalıyız. Herkes taşın altına elini koymalı," diyor.
"Sanat, toplumsal dönüşüme katkıda bulunma kaygısı taşımalı"
“Sanat, içinden çıktığı tarihe tanıklık ederken, o tarih içinde yaşayan insanların mahrum bırakıldığı konuları da göstermelidir. Böylece geleceğe rehberlik edebilir,” diye düşünürken, Sorgunlu, "Sanat, dünyayı çok fazla değiştiremez, ama bu değişime katkıda bulunabilir," diye ekliyor:
"Sanatçı kendi zekâsıyla, aklıyla, parasıyla, gücüyle, yaratıcılığıyla farkındalık yaratabilir. Toplumsal işler de yapabilir, tamamen bireysel işler de. Ama toplumsal sorumluluğu hissediyorsa bir sanatçı, mutlaka sosyo-politik konuları ele alan toplumsal işler yapmalıdır. Ben bunu yaparken yaratıcılığımın toplumsal dönüşüme ne kadar katkısı olacak kaygısını duyuyordum. Çünkü kadına yönelik şiddetin son bulması, toplumsal değişimin yaşanmasıyla mümkündür."
"Medya yeterli ilgiyi göstermedi"
Toplumsal değişimin yaşanmasında medyaya da önemli görevler düştüğünü konuştuğumuz sırada Sorgunlu, diğer katiller gibi siyah beyaz fotoğrafı bez parçasının üzerine basılmış Fatih Altaylı'yı gösteriyor bize. Mezar taşını andıran beyaz panoda, otosansür uygulanmadan sırtından bıçaklanmış kadın fotoğrafıyla medyaya gönderme yapan Sorgunlu, Altaylı için şunları söylüyor:
"Her ne kadar ibret olsun diye yaptım dese de bu şekilde meşrulaştırmaya hakkı yok. O kadının ikinci katilidir Fatih Altaylı. Bu yüzden ben de onu diğer katiller gibi yere serdim, madem medya kadına yönelik şiddetle bu kadar ilgileniyor peki şimdi nerede? Bu sergiye neden gelmediler? Kadın cinayetleriyle ilgili ilk kez böyle bir sergi yapılıyor. Üstelik böylesine hassas bir dönemde. Bu yüzden daha fazla ilgi görmesi gerekirdi diye düşünüyorum."
Medya çok incelemeden, yüzeysel bir şekilde ya da bilinçli olarak kadının olumsuz anlamları üzerinden ikililiklere dayalı kadın temsilleriyle, yanlış bilincin oluşmasına katkıda bulunuyor diye düşünüyoruz.
Saadet Sorgunlu, kendisiyle aynı sorunu dert edinen kadın derneklerinden de beklediği ilgiyi görememiş: "Ben kendi köşemde, sanatımla bu konudaki mücadelemi veriyorum. Medyanın ve kadın derneklerinin de destek olması lazım ki yapılan çalışmalar, kamuoyuna ulaşıp farkındalık yaratsın."
“Katilsen erkeksin”
Saadet Sorgunlu, serginin ismini, ataerkil toplumlarda meşrulaştırılan şiddete dikkat çekmek için, "Katilsen Erkeksin" koymuş. Katilsen erkeksin, çok katıldığı bir önerme de değil Sorgunlu'nun. Her erkeğin katil olmadığını söyleyen Sorgunlu, "Toplum öyle bir hale geldi ki erkek, kadına şiddet uygulamadan, erkekliğini ispatlayamıyor. İlle katil olması gerekiyor," diyor.
"Hangimiz cinayete kurban gitmedik ki!"
Serginin fiziksel şiddeti ele alan sembolik bir sergi olduğunu belirten Saadet Sorgunlu, "Şiddetin o kadar çok çeşidi var ki. Sözsel olarak, psikolojik olarak, pasif agresif olarak şiddet uygulanabilir. Böyle bakıldığında şunu diyorum ben: Hangimiz cinayete kurban gitmedik ki! Sevgililerimizden, kocalarımızdan, hemcinslerimizden şiddet görüyoruz hâlâ. Fiziksel olarak yara almıyoruz, ama ruhlarımız ölüyor," diyor.
Saadet Sorgunlu, önceki çalışmalarında kadın bedenini, kadın cinsel kimliğini ve erkek cinsel kimliğini sorguluyor. Bunlar arasında, farklı kimliklerdeki kadın vajinaları üzerinden bir sorgulama olan “Çıkızgah” ve “Çıkızgah2”, ülkemizdeki erkeklerin fallus üzerinden nasıl bir egemenlik kurmak istediklerine yönelik bir çalışma olan “Öz Fallus” yer alıyor. Temel meselelere dikkat çeken bu radikal çalışmaların gerekli ilgiyi görmemesinden şikâyetçi olan Sorgunlu, "Karolin Fişekçi'nin sergisine gösterilen ilgi, kadın cinayetleriyle ilgili sergiye gösterilemiyorsa, burada bir sorun var demektir," diyor.
Saadet Sorgunlu, kadın bedenleriyle ilgili sergileyemediği pek çok çalışmasının olduğunu söylüyor ve ekliyor, "Üretmek lazım, yeter ki olanağınız olsun."
Not: Saadet Sorgunlu'nun "Katilsen Erkeksin" adlı sergisi, 25 Şubat 2012’e kadar Karşı Sanat'ta ziyaretçilerini bekleyecek.
Gazeteci Erol Dernek Sokak, No 11/4 Hanif Han, 34420 Beyoğlu/İstanbul
Tel : +90 (212) 245 71 53 - 54 E-Posta : [email protected]
Pazar günleri dışında, her gün 11:00 - 19:00 saatleri arasında açıktır.
İlgili Dosyalar:
- sergi [JPG] [57.49K]