Türkiye Psikiyatri Derneği şiddetsiz bir kadın dünyası yaratabilmek için hükümet ve medyaya düşen görevleri hatırlatıyor; önerileri sıralıyor.
"Kadına yönelik şiddetin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması, öncelikle devletin ve siyasal iktidarların ilgili tüm kurumlarıyla sorumluluk üstlenmesi, ilgili tüm sivil ve resmi kuruluşlarla işbirliği yaparak, yaşamsal öneme sahip bu sorunun ortadan kaldırılması için gerekli sosyal politikaların yaşama geçirilmesi ile mümkün olacaktır."
Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu adına Uz. Dr. Agâh Aydın ve Yrd. Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi'nin "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü" açıklamalarına şiddetin önlenmesi için sıraladıkları önerilerini bu cümleyle bağlıyorlar.
Şiddetin önlenmesi için öneriler
Aydın ve Devrim Başterzi, Türkiye Psikiyatri Derneği'nin Bogota, Tahran, Londra, İstanbul ya da Van'da; 7, 17, 27 ya da 67 yaşında; pantolon giydi, evlenmek istemedi, saçı gözüktü, sevgilisiyle sevişti, yemeği yaktı ya da maaşını vermedi diye; babası, komşusu, patronu, sevgilisi, kocası ve onları koruyan, kollayan, destekleyen ve cezalandırmayan sistem tarafından; kurşunla, taşla, bıçakla, testereyle ya da tecavüz ve hakaretle; aşağılanan, eziyet edilen, yaşam hakkı gasp edilen, kadın haklarını savunup, hesap soran kadın ve insan hakları örgütleriyle dayanışma içinde olduğunun özellikle altını çiziyor.
Şiddetin kaynakları, şiddete maruz kalmanın kadında ne tür hasarlara yol açtığıyla şiddetin kalıcılaşmasında ve yaygınlaşmasında kullanılan dil, medya, okul müfredatı, yasal düzenlemelerin rolünün ayrıntılarıyla tahlil edildiği açıklamada Türkiye Psikiyatri Derneği şiddetin önlenmesi yolundaki önerilerini sıralıyor.
* Uluslararası sözleşmelerin yaşama geçirilmesi sağlanmalı ve Başbakanlık "Şiddet" Genelgesi gibi olumlu yöndeki tüm hukuksal düzenlemeler köklü yapısal çözümler üretilmesi beklenmeden uygulamaya konmalı.
* Kadınların yaşam haklarını garanti altına almak üzere ciddi ve kapsamlı bir eylem planı hazırlanmalı, gerekli tüm adımlar atılmalı ve fiili olarak yaşama geçirilmelidir.
*Kadına yönelik şiddet davalarında uygulanan 'haksız tahrik indirimleri' kaldırılmalı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 29. maddesi uygulanmamalıdır. Namus cinayetleri, uluslararası hukuk açısından yargısız infaz olarak kabul edilmektedir. Bu cinayetleri engellemek için farklı düzeylerde stratejiler geliştirilmelidir.
*Şiddet gören, ölümle tehdit edilen kadınlar tüm yasal haklarını kullanmalarının sağlanması yanında özel önlemler alınarak koruma altına alınmalı ve sığınma evlerinin sayısı gereksinmeleri karşılayacak şekilde arttırılmalı.
* Kadın ve erkeklerde cinsiyet rollerinin ruhsal hastalıkların sıklığı ve oluşturduğu sorunlar üzerine etkilerine dair geniş çaplı epidemiyolojik çalışmalarla desteklenmeli; kadının ruh sağlığı üzerinde koruyucu ve iyileştirici etkisi olan faktörler belirlenmeli.
* Kadın, erkek ve çocuk tüm vatandaşların sosyal güvenceleri olmalı, sağlık hizmetlerine engelsiz ulaşmalı ve ücretsiz, herhangi bir katkı payı ödemeksizin bu hizmetlerden yararlanabilmeli.
* Medya, kadına yönelik şiddet ve tecavüz haberlerini kamuoyuna aktarırken, haber dilini doğru kullanmalı, etik değerlere uymalı, tecavüzün içerdiği şiddeti arka plana itmemeli ve tecavüzü erotize edici tutumlardan uzak durmalı.
* Yazılı, görsel basın, film ve müziklerin erkek egemen ve kadını aşağılayıcı ifadeler içermemeli, Okul öncesi eğitim de dâhil olmak üzere tüm eğitim birimlerinde uygulanan müfredat cinsiyete yönelik ayrımcılığı pekiştirecek ifade ve imalardan arındırılmalı.
* Kadınlara yönelik her tür düzenleme için kadınların ve kadın örgütlerinin görüşleri alınmalı; sivil toplum kuruluşlarının talepleri karşılanmalı, çalışmalarına destek verilmeli.
http://bianet.org/bianet/kadin/126251-kadinlarin-oldurul-e-meyecegi-bir-toplum-icin-oneriler
Sayılarla Kadına Yönelik "Erkek"/"Devlet" Şiddeti
Dünyada ve Türkiye'de hem resmi ve hem gayrı resmi veriler kadınların fiziksel ve ekonomik şiddet sarmalında yaşamaya devam ettiğini gösteriyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu adına Uz. Dr. Agâh Aydın ve Yrd. Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi'nin "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü" açıklamasından Dünyada ve Türkiye'de kadına yönelik "erkek"/devlet" şiddeti verilerini yayımlıyoruz.
Kadına yönelik şiddet "kamusal veya özel yaşamda kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı, ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem, tehdit, zorlama, keyfi olarak özgürlükten, ekonomik gereksinimlerden yoksun bırakma" olarak tanımlanıyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi kadına yönelik şiddetin "kadınlara yönelik, toplumsal cinsiyete dayalı ve bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da oransız bir şekilde kadınları etkileyen bir şiddet" olduğunu belirtiyor.
Dünya ve Türkiye'de kadınlara yönelik şiddet her geçen gün artıyor. Kadınlar, işyerinde, evinde, cezaevlerinde, hastanede, okulda kısacası yaşamın her alanında şiddete maruz kalıyor.
Adalet Bakanlığı'ndan
Adalet Bakanlığı verilerine göre 2002'de 66 olan kadın cinayeti, 2007'de 1077'ye, 2009'da ilk 7 ayında 953'e ulaştı.
Resmi olmayan verilere göre 2009'da 1126 kadın öldürüldü.
Altınay-Arat araştırmasından
Türkiye'de 2007'de Ayşe Gül Altınay ve Yeşim Arat'ın "Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet" araştırması sonuçlarına göre;
* Her üç kadından birinin fiziksel şiddet görüyor.
* Her 100 kadından 35'i "Hayatı boyunca" eşinden en az bir kez fiziksel şiddet görüyor.
* Kocalarından boşanmış veya ayrılmış kadınların fiziksel şiddet deneyimi yüzde 78,
* Eğitim düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı azalıyor.
* En az bir kez fiziksel şiddete maruz kaldığını söyleyenlerin oranı okuma yazma bilmeyen kadınlar arasında yüzde 43, yüksek öğrenim görmüş kadınlar arasında yüzde 12'dir.
* Gelir düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı düşüyor. -
* Kadınların yüzde 14'ü en az bir kez "istemediği zamanlarda cinsel ilişkiye zorlandığı"nı belirtiyor.
* Cinsel şiddete uğradığını söyleyenlerin yüzde 67'si aynı zamanda fiziksel şiddete de maruz kaldığını söylüyor.
Dünyanın şiddeti
Birleşmiş Milletlerin verilerine göre tüm dünyada kadının şiddete uğrama oranı yüzde 17 ila yüzde75 arasında seyrediyor.
Bu oran Kanada'da yüzde 25, Japonya da yüzde 59 iken, Hindistan'da yüzde 75'e çıkıyor.
Tüm dünyada sıcak çatışmaların yaşandığı birçok yerde kadınlar taciz, tecavüz, karın deşme, cinsel organların tahribi gibi cinsel şiddetin birçok biçimine maruz kalıyor.
1971 de Bangladeş'te savaş sırasında 250 - 400 bin kadına tecavüz edildi, buna bağlı 25 bin gebelik oluştu.
Bosna Hersek'te 20 binden fazla kadına tecavüz edildi.
Rwanda'da bir yıl içinde tecavüze uğrayan kadın sayısı 15 binin üzerinde.
2009'da hala bazı ülkelerde kadınlar o ülkelerin kanunlarına göre taşlanmaya, kırbaçlanmaya, öldürülmeye devam ediyor.
Sudan'da pantolon giymek, İran'da erkeklerle birlikte müzik dinlemek, Suudi Arabistan'da tek başına araba kullanmak gibi gerekçeler kadınların "resmi" öldürülmelerinin nedeni olabiliyor.
Ekonomik iddet
Tüm dünyada kadınların para kazanmaları engelleniyor, eğitim almaları, meslek sahibi olmaları zorlaştırılıyor, ev içi emekleri ise güvencesiz ve ekonomik açıdan karşılıksız bırakılıyor.
Kadınlar tarım, ev işleri, gündelik yevmiyeli işler gibi alanlarda erkeklerden çok daha uzun saatler boyunca hiç durmadan çalışsalar da emeklerinin hak ettiği maddi karşılığı alamıyor, sosyal güvenceden yoksun kalıyor.
Dünya toplamında kadınlar eşit işe karşılık yaklaşık yüzde 20 oranında daha az para kazanıyor.
Tüm dünyadaki sermayenin yüzde 10'u, taşınmaz malların sadece yüzde 1'i kadınların elindedir.
http://bianet.org/bianet/kadin/126227-sayilarla-kadina-yonelik-erkek-devlet-siddeti
Dil, Okul ve Yasaların Kadına Karşı Suçları
Kadına yönelik şiddetin kamusal alanda yaygınlaşması ve/veya meşruiyet kazanmasını bizzat devlet otoritesini elinde bulunduranlar belirliyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu adına Uz. Dr. Agâh Aydın ve Yrd. Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi'nin "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü" açıklamasından....
25 Kasım günü, dünya üzerinde yaşayan tüm kadınların ve kız çocuklarının maruz kaldıkları cinsiyete dayalı şiddetin, hem kadını hem de tüm toplumu saran sosyoekonomik koşullar, politik gelişmeler ve kültürel etkenlerle birlikte değerlendirilerek, topyekun sistemin şiddetine karşı bir duruş olarak algılanmalıdır.
Çünkü bir ülkedeki sosyoekonomik yapı ve onun bir parçası ve devamı olan kültürel ortam ancak o ülkedeki siyasi erk ve onun belirlediği ekonomik sistem tarafından biçimlendirilebilir.
Dolayısıyla, kadına yönelik şiddetin kamusal alanda yaygınlaşması ve/veya meşruiyet kazanması bizzat devlet otoritesini elinde bulunduranların belirleyebileceği bir olgudur.
Bütün toplumlarda toplumsal cinsiyete dayanan roller iktidar ilişkilerini yansıtan, hükmetmeyi meşrulaştıran ideolojik tasarımlardır.
Dil
Ancak, her türden iktidarın kurulması için araçsallaştırılan bu kurgusal yapı, gerçek yaşamda da fiili bir durum yaratıyor. En temel araç ise "dil" ve onun dolayımın da dizayn edilen kültürel ortamdır.
İnsanlık tarihi boyunca erkek egemen dilin dayattığı -kadın ve kadınsı olanın mutlak yenilgisiyle sonuçlanan- kültürel ortam, oransız güç ilişkilerinin doğuşuna ve sürdürülmesine yataklık etti.
Erkek egemen dil ve kültür ortamı, hem özel hem de toplumsal alanda cinsiyete dayalı ayrımcılığın bir araç olarak kullanılmasının ve yeniden üretilmesinin temel taşıyıcılarıdır.
Devletlerin hem özel alanda hem de kamusal alanda mevcut olan şiddeti görmezden gelmesi/yok sayması ise cinsiyete dayalı şiddeti sürekli kılan bir etkiye sahiptir.
Bu da şiddetin erkekler ve kadınlar arasındaki eşit olmayan güç ilişkilerinin bir göstergesi ve kadınları zorla bağımlı bir konuma sokmanın toplumsal mekanizmalarından biri olarak kadını ekonomik ihtiyaçlarından, sosyal haklarından yoksun bırakıyor.
Müfredat...
Mevcut eğitim sisteminde okul öncesi dönemden başlayan "örtük müfredat" sistemin kendini yeniden yeniden üretmesinin en önemli taşıyıcılarındandır.
Eğitim sisteminin her aşamasında oyunlar, cinsiyetlere yönelik hazırlanan oyuncaklar ve özellikle de eğitim araçları en yalın örneğiyle ders kitapları cinsiyet ayrımcılığını ve erkek egemen toplumu genç zihinlere yaşamlarının başında yerleştiriyor.
Dolayısıyla mevcut sistem kendi elleriyle toplum ve kültürel ortam kadına yönelik şiddeti sistematize ediyor, kadının her alanda ve her şekilde 'eşit bir yurttaş' olarak haklarını kazanmasını engelliyor, yaşam hakkını elinden alıp şiddeti olağanlaştırıyor.
Yasalar
Yıllardır devlet erkini elinde tutan iktidarların kadına bakışı yürürlükte olan ya da değiştirilmiş yasal düzenlemelerde kendini gösteriyor, eğitim sisteminde açık veya örtük olarak dayatılan müfredattan hiç de farklı olmadığı, cinsiyete dayalı bir şiddeti normalleştirdiği görülüyor.
Örneğin 2002'ye kadar Medeni Kanun'da, evli kadının kocasının izni ile çalışabileceğinin kanunda yer alması ya da 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 29. maddesinde düzenlenen 'haksız tahrik' indirimi kadının eşit bir yurttaş olarak görüldüğünü ve devlet erkinin cinsiyetler arası eşitsizliğe dayanan erkek egemen bir dil kullandığını gösteriyor.
Kanunlar değişse bile uygulamalara yansımadığı ya da farklı yorumlandığı görülüyor.
Örneğin kadına yönelik şiddette 'haksız tahrik indirimi'nin uygulandığı davalarda, kadının tüm davranışları - elbise seçimi, ses tonu, öfke ile söylenen sözleri, boşanmak istemesi gibi- failin işlediği suçun hafifletilmesine gerekçe teşkil edecek şekilde kullanıldığı, dolayısıyla bürokratik güçlerin ve toplumun da iktidarlar gibi cinsiyete dayalı bir şiddete eğilimli oldukları görülüyor.
http://bianet.org/bianet/kadin/126230-dil-okul-ve-yasalarin-kadina-karsi-suclari
İlgili Dosyalar:
- kadina yonelik siddet [JPG] [36.04K]