Bahçeşehir Üniversitesi'nden Gökçe Uysal ve Hande Paker “Çocuklara Kim Bakıyor? Kadının İşgücüne Katılımı ve Toplumsal Cinsiyet” başlıklı bir araştırma yaptı. Araştırma, kadınların iş gücüne katılım oranlarının en yüksek olduğu İstanbul, Antalya ve Zonguldak ile iş gücüne katılımın en düşük olduğu Erzurum ve Urfa’dan 3 bin 600 kadınla görüşülerek yapılan bir anketin sonuçlarını içeriyor.
Çalışma, ailede çocuk bakımı görevinin paylaşılmasındaki adaletsizliği verilerle ortaya koyuyor. İşte çarpıcı veriler:
- Çalışan kadınların yüzde 80’i çocuğun altını değiştirme işini tek başına yüklenirken, çalışmayan kadınlarda bu oran yüzde 90’a çıkıyor. Çalışan kadınların eşlerininse sadece yüzde 1.4’ü bu işi tek başına üstleniyor.
- Çocuğa yemek hazırlama ve yedirme işinde de tablo değişmiyor. Çalışan kadınların yüzde 73.4’ü bu işi tek başlarına yaparken, çalışmayan kadınlarda oran yüzde 84’e çıkıyor.
- Çocukla oyun oynama işini eşiyle eşit paylaşan kadınların oranı, çalışan kadınlarda sadece yüzde 36 iken, çalışmayan kadınlar açısından oran yüzde 28.5’e kadar düşüyor. Çocuğun ödevlerine yardımcı olma konusunda ise durum şu; çalışan kadınların yüzde 33’ü bu işi eşleriyle paylaştıklarını söylerken, çalışmayan kadınların sadece yüzde 29’u çocukların ödevlerine yardımcı olma işini eşleriyle paylaşabiliyor.
EN EŞİT PAYLAŞIM BİLE EŞİT DEĞİL!
Kadınların yükü özellikle çocukların 0-3 yaş arası döneminde daha da artıyor. Çocuk bakımına dair işlerin en eşit paylaşıldığı durumlarda bile oran yüzde 40’ın altında kalıyor; yani işin en büyük kısmını yine kadınlar yapıyor. Araştırma sonuçlarına göre istihdamda olup da tüm gün mesai yapan kadınların, çalışmadıkları saatlerde de eve gelip çocukla ilgilenmesi kadınlara ‘çift vardiya’ yaratıyor.
BABALARA VE KREŞLERE GÜVEN ÇOK DÜŞÜK
Araştırmaya katılan kadınlara çalışma hayatları ve çocuk bakım sorumlulukları açısından neyi değiştirmek istedikleri de sorulmuş.
İstihdamda yer almayan kadınların yüzde 12.4’ü “Çalışma hayatına girerek çocuk bakımına ayırdığım zamanı azaltmak isterim” derken çalışan kadınların neredeyse üçte biri “Daha az çalışıp çocuklarıma daha fazla zaman ayırmak isterim” diyor. Çalışan kadınların yüzde 17’si ise “Bakımla geçirdiğim zamanı azaltarak daha çok çalışmayı tercih ederim” diyor.
Kadınlara sorulan “Çocukların bakımını kim üstlenmeli” sorusuna verilen yanıtlar da düşündürücü:
- 0-3 yaş grubundaki çocuğa babasının bakabileceğini söyleyen kadınların oranı yüzde 30. Bu yaş grubundaki çocuğa anneanne ya da babaannenin gerektiği gibi bakabileceğini düşünen kadın oranı, iş gücünde olmayanlar arasında yüzde 22, olanlar arasında ise yüzde 35.
- Kreşlerin bu yaş grubu için gerekli bakımı sağlayabileceğini düşünenlerin oranı ise iş gücünde olmayanlar arasında yüzde 7, iş gücünde olanlar arasında yüzde 12’ye gerilemektedir. Bakıcının gerekli bakımı sağlayabileceğini düşünenlerin oranı ise daha da düşük.
- 4-6 yaş arasında çocuğa babanın gerektiği gibi bakabileceğini düşünenlerin oranı çalışmayan kadınlar arasında yüzde 38, çalışan kadınlar arasında yüzde 40.
Araştırma kadınların çocuk bakım yükünü babalarla değil, ailedeki başka kadınlarla paylaştığını gösteriyor. Tüm verilere baktığımızda ise Türkiye’de çocuk bakımının büyük ölçüde toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle “kadınların görevi” olarak görüldüğü ortaya çıkıyor.
KADINLAR KREŞLERE NEDEN GÜVENMİYOR?
KEİG’den İdil Soyseçkin bu verilerin Türkiye’de var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hane içine yansıması olduğunu söylüyor: “Bu araştırma, erkeğin görevini ücretli bir işte çalışmak, kadının görevini ise hanenin bakım ve diğer sorumluluklarını yerine getirmek olarak gören geleneksel cinsiyetçi anlayışın, kadın istihdama katılsa dahi sürdüğünü gösteriyor. Kadın ücretli bir işte çalışsa bile çocuk bakımı onun temel sorumluluğu olarak görülmeye devam ediyor.”
Peki kreş bakımına karşı kadınların ön yargısı neden? Soyseçkin, bunun çocuk bakımının öncelikle anneler tarafından yerine getirilmesi gerektiğini söyleyen cinsiyetçi kabullerden ve çocuk bakımı hizmetlerinin kurumsallaşmasındaki yetersizlikten kaynaklandığını belirtiyor. “Ücretsiz ya da düşük ücretli kreş sayısı yok denecek kadar az. Özellikle 3 yaş altı çocukların bakımı piyasaya bırakılmış durumda. Özel kreşlerin fiyatları ise düşük gelirli ailelerin karşılayabileceğinin çok üstünde. Dolayısıyla çalışmayan ya da düşük ücretle çalışan kadınların bu hizmetlerden faydalanması neredeyse imkansız.”
Özellikle 2 yaş altında hizmet veren kreşlerin sayısının çok sınırlı olduğunu belirten Soyseçkin; “Kreşlerin belirli bir standarda sahip olduğunu söylemek zor. Ebeveynler ekonomik olarak güçleri yetse dahi, çocuklarını buralara göndermeyi tercih etmeyebiliyor. Onun yerine çalışan kadın, çocuğun bakımını yerine getirebilmek için geçici ya da sonrasında kalıcılaşacak biçimde iş gücü piyasasından çekiliyor. Devletin ücretsiz ya da düşük ücretli olarak sağlaması gereken bu hizmetler kadınların omuzlarına yükleniyor.”
BU RAKAMLAR NASIL DEĞİŞİR?
KEİG Platformundan İdil Soyseçkin 2 öncelikli adım atılması gerektiğinin altını çiziyor:
- Devlet bu hizmetleri ücretsiz ya da düşük ücretli, kaliteli ve ulaşılabilir bir şekilde sunmalı.
- Erkeklerin sorumluluk alması için gerekli düzenlemeler yapılmalı. Örneğin; erkekleri çocuk bakımına dahil eden temel uygulamalardan biri olan ebeveyn izninin babadan anneye devredilemez olması gerekiyor. Ayrıca Türkiye’de ebeveyn izni olarak adlandırılan ve ücretsiz verilen iznin maddi kayıptan dolayı çoğu ebeveynin kullanamayacağı bir izin haline dönüşmesi engellenmeli.
Hilal Tok, Evrensel
İlgili Dosyalar:
- cinsiyet eşitsizliği [JPG] [170.42K]