TİHV 2014’teki hak ihlallerini sıraladığı raporunda, “işkenceye sıfır tolerans çağrısının sürekli yinelenmesine rağmen kolluğun işkence ve kötü muamele uygulamalarının sonlanmadığı, işkencenin sokağa taşmış halinin daha görünür ve zarar verici hale geldiği” belirtildi.
“Umarız 2015 yılı, yaşam hakkına ve işkence görmeme yasağına saygı duyulduğu, basına, internete, düşünce ve ifade özgürlüğüne hiçbir mecrada müdahale edilmediği ve bunun meydanlarda da kullanılabildiği, biber gazının ve elbette rüşvet ile yolsuzluğun yaşantımızdan çıktığı bir yıl olur.”
Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) “Türkiye İnsan Hakları Raporu 2014” başlıklı raporunun giriş bölümü bu cümle ile sonlanıyor.
TİHV’nin Adana, Ankara, Diyarbakır, İstanbul ve İzmir’deki Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezlerinin ve vakıfta gönüllü olarak çalışanların katkısıyla hazırlanan Evren Özer imzalı 337 sayfalık raporda şu başlıklar yer alıyor: Yaşam hakkı, davalar, toplu mezar kazıları, Güneydoğu’da operasyonlar, kara mayınları, siyasi cinayetler, ırkçı-ayrımcı saldırılar, iş güvenliği, şüpheli asker ölümleri, diğer gelişmeler-davalar.
Raporda, “Soma’da katliam tanımının rahatlıkla yapılabileceği maden kazası yanı sıra ülkenin hemen her yerinden gelen işçi ölümü haberleri 2014’ün en önemli ihlal haberlerindendi” ifadesi yer aldı.
Rapordan öne çıkan değerlendirmeler şöyle:
Kanunlarda ne değişti? |
Polis ve yargıdaki cemaat etkisini ortadan kaldırmak için AKP iktidarının atacağı adımların ilk habercisi HSYK değişikliği oldu. Fakat 26 Şubat 2014'te onaylanan yasa değişikliği Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilince yılsonunda yeni bir düzenleme yapıldı. Yeni düzenlemede ise, Demokratikleşme Paketi'nde yer alan ve 17-25 Aralık operasyonlarının benzerinin bir daha yaşanmaması için getirildiği iddia edilen Ceza Muhakemeleri Kanunu'ndaki kişilerin gözaltına alınması için "somut ve kuvvetli delil" şartı da HSYK'nin işleyişini, yapısını ve üyelerini yürütmenin denetimine soktuğu iddia edilen yasa değişikliği ile birlikte eski haline yani "makul şüphe"ye çevrildi. Bu değişiklik teklifi AKP tarafından 14 Ekim 2014'te TBMM'ye sunuldu. 35 maddelik teklifle şüphelilerin ev ve işyerlerine arama yapabilmek için 'somut delile dayalı kuvvetli şüphe' yerine 'makul şüphe' yeterli sayılması öngörüldü. 21 Şubat 2014'te bu teklifle birlikte avukatların dosyaya erişimlerin sınırlandırılmasının kaldırılması da bulunuyordu. Yine bu değişiklikte de eski haline dönülmesi için aradan sadece 8 ay geçmesi yetti. |
İşkence ve TİHK |
AKP iktidarı her ne kadar "işkenceye sıfır tolerans" çağrısını sürekli olarak dile getirse de kolluğun işkence ve kötü muamele uygulamaları 2014 yılında da sonlanmadı. Aksine işkencenin sokağa taşmış hali olan toplumsal gösterilere kolluğun her türlü müdahalesi daha da görünür ve daha da zarar verici hale geldi. Göz yaşartıcı kimyasal ajanların kullanımından kaynaklı ölümler ve yaralanmalar insan hakları örgütlerini defalarca "biber gazının kullanımının yasaklanması" için çağrıda bulunmalarına neden oldu. İşkence uygulamalarının gerçekleşmeden önlenmesi amacıyla başta Türkiye İnsan Hakları Vakfı olmak üzere pek çok kurum yıllarca Türkiye'nin İşkenceye Karşı Sözleşmenin Ek İhtiyari Protokolü'ne (OPCAT) taraf olmasını ve buna bağlı olarak Ulusal Önleme Mekanizması'nı oluşturmasını talep etti. OPCAT'i onaylayan Hükümet uzun bir süre, kişilerin kapatıldığı ve özgürlüklerinden alıkonduğu tüm yerlerin bağımsız, uzman kişilerden oluşan ve Paris İlkelerine uygun olması öngörülen Ulusal Önleme Mekanizması işlevinin 28 Ocak 2014'te yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu Kararnamesi'yle her anlamda bağımlı bir devlet kuruluşu olan Türkiye İnsan Hakları Kurumu'na (TİHK) verildiğini duyurdu. |
Kobanê eylemleri ve iç güvenlik paketi |
6 Ekim 2015'te Türkiye'deki pek çok kentte başlayan gösterilere kimi İslamcı partilerin veya grupların tepki göstermesi veya kolluğun müdahalesi nedeniyle Kobanê eylemleri pek çok insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. 51 insan Kobanê eylemleri döneminde çeşitli biçimlerde yaşamlarını yitirdi. Aynı dönemde Cumhurbaşkanı ziyaret amaçlı geldiği Trabzon'da 10 Eylül 2014'te kitleye yaptığı konuşmayla yeni yargısız infazların önün açacak olan ve kamuoyunun "iç güvenlik paketi" olarak aylarca tartışacağı yeni düzenlemenin işaret fişeğini attı. Kobanê eylemlerine tepki gösteren ve Gezi Parkı eylemlerini anımsattığını iddia eden Cumhurbaşkanı kalabalığa şu ifadeleri kullandı: "Bütün bunlara karşı polisimiz ne yapacak? Hala kalkan mı tutacak? Gereği neyse askerimiz de polisimiz de onu yapacaktır. 14'ünden sonra (Ekim 14) gerekli bütün tedbirler alınacaktır. Azami ölçüde yasalarda gerekli değişiklikler yapılacaktır." Cumhurbaşkanının belirttiği tarihte ise Hükümet sözcüsü olarak Bülent Arınç şunları söyledi: "Polise verilen yetkilerin yeterli olmadığını düşünüyoruz. Kapsamlı bir iç güvenlik reformu ihtiyacı ortaya çıktı. Almanya'daki yetkileri esas alarak çalışmalara devam edilmesi kararı verilmiş oldu." Bir anda gündeme düşen "iç güvenlik paketine" yönelik ayrıntılar Ekim ayı içinde yavaş yavaş belirdi. Buna göre hükümet polisin şüphe üzerine gözaltı yapmasının, eylemlerde yüz kapatmanın tutuklamaya yeterli olmasının, molotofkokteyli kullanana uyarı yapmaksızın ateş edilmesinin önünü açıyordu. |
Hasta mahpuslar |
Hasta mahpuslar için olumlu düzenleme adı altında yeni bir değişiklik 2014 yılında yapıldı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bu "olumlu" düzenlemeyi açıklarken, TCK ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu'nun 79. maddesi ve 5275 sayılı Kanunun 16. maddesine eklenen fıkra ile toplum güvenliği bakımından tehlikelilik unsuruna ağır ve somut tehlike kriteri eklenmek suretiyle ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum bakımından ağır ve somut bir tehlike oluşturmayan mahkûmların cezalarının infazının geri bırakılmasının düzenlendiğini söyledi. Daha önce bulunmayan bu iki kriterin gelmesiyle birlikte pek çok mahpusun tahliye talebi reddedilerek tedavileri engellendi. Elbette hasta tutsakların tedavileri cezaevlerinin en önemli sorunlarından olmakla birlikte son 12 yılda cezaevleri nüfusunun 3 kata yakın artması kaygı verici bir durum olarak görülmeli. Sorunun kaynaklarını araştırmak ve çözüm önerileri sunmak yerine AKP hükümeti bu kaygı verici gelişme karşısında çareyi yeni cezaevleri yapmakta buldu. Adalet Bakanlığı önümüzdeki 5 yıl içinde 207 yeni cezaevi yaparak cezaevlerinin kapasitesinin genişleteceğini duyurdu. |