Prof. Dr. Yaman Akdeniz, Bilgi Üniversitesi rektör yardımcısı. Aynı üniversitede Hukuk fakültesi yüksek lisans dersleri veriyor. Akdeniz, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı(AGİT)’nda da çalışmalarını sürdürüyor.
56 ülkenin üye olduğu AGİT’in geçen Temmuz ayında yayımlanan internet raporunda Türkiye’ye yönelik eleştirileri hazırlayan isim de Prof. Dr. Akdeniz. İnternet alanında çalışmalarını sürdüren ve özgür bir interneti savunan Prof. Dr. Akdeniz’le rektör yardımcısı olduğu üniversitenin yerleşkesinde buluşup sohbet ettik.
Filtreli internet sansür mü, değil mi? Sanırım en çok tartışma konusu olan soru bu.
Türkiye’de aslında internet 2007’den itibaren sansürlü durumda. O tarihten beri de bizim özgür internetimiz yok. 5651 sayılı yasa 2007’de çıktığında çok sayıda siteye erişim engellendi. Youtube, blogspot vs.başta kamuoyunun bildiği siteler olmak üzere binlerce site yasaklı durumda.. Resmi istatistiklerde bu engelli site sayısı açıklanmıyor. engelliweb.com sitesinin verilerine göre 15 bin site yasaklı. Benim bu istatistiklerin açıklanması için Telekominikasyon İletişim Başkanlığı’na açmış olduğum bir dava var. Ankara İdare Mahkemesi’nde bu dava iki senedir devam ediyor. İsteyen filtreli internet kullanır, dileyen kullanmaz meselesine gelmeden önce internetimiz böyle bir sıkıntının içinde. Asıl problem de bu. Filtreli internet, bu uygulamanın bir parçası. Yani zaten sansürlü olan bir internetin üzerine filtreli internet sadece sansürü katmerlemiş oldu.
Uygulama son haliyle iki pakete indi. Bu ne anlama geliyor?
22 Şubat’ta 4 paketle gündemimize giren ve gelen tepkilerin ardından aile ve çocuk paketi olmak üzere ikiye indirilen filtreli internet paketlerinin içinde listeler oluşturulacak. Aile paketi içinde kara liste oluşturuldu, çocuk paketi ise beyaz listeden oluşuyor. Bu liste BTK tarafından belirlenmiş sadece çocukların girebileceği bir liste… İnternetin geneli çocuklara kapalı, sadece beyaz listede yer alan sitelere girebilecekler.
Burada sizi rahatsız eden nedir?
Buradaki ilk zamanından beri temel eleştiri konusu bu filtreleri kimin belirleyeceğiydi. Paketlerin son haliyle, BTK filtreleri belirleyecek bir kurul belirledi. 11 üyeden oluşan kurulun 3üyesi, başkanı dahil, BTK’den, 2 üyesi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan, 2 üye internet kurulu(Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı bünyesinden) 3 üye de bağımsız uzman olacak. Ama bu üç bağımsız uzman BTK tarafından belirlenecek. Bu kurulun test aşamasından önce belirlenip filtrenin kriterleri belirlenmeliydi. Bu yapılmadı. O nedenle bu 3 aylık test döneminde neyi test ettiklerini anlayamadım. 22 Kasım akşamı BTK sitesine koyulan açıklamada bu kurul oluşturulmuş, nasıl oluşturulduğundan kimsenin haberi yok, kurulda yer alan isimler yok. Güya bazı kriterler belirlenmiş, veri tabanları oluşturulmuş.
Filtreleri bu kurul belirleyecek, değil mi?
Evet. Şimdi neden sansür mü değil tartışmasına gelince, dünya geneline baktığınızda AGİT bünyesinde dışişleri bakanlarına 20 soru gönderdik. Resmi cevaplar geldi ülkelerden. Türkiye de cevap verdi. Bu soruların analizini içeren bir rapor hazırlandı. Temmuzda Viyana’da bu rapor AGİT tarafından açıklandı. AGİT üyesi 56 ülke içinde filtre konusunda Türkiye’nin yaptığını yapan başka ülke yok. Devlet eliyle Türkiye’nin üye olduğu tüm uluslararası platformlarda böyle uygulamalar yok. Filtreleme sistemlerinin teşviki var. Kullanılması teşvik ediliyor. Bazı durumlarda bazı ülkelerde ve ilk okullarda kullanılıyor. Biz de Milli Eğitim bakanlığı kullanıyor. Bazı ülkelerde kütüphanelerde kullanılıyor. Bazı ülkelerde internet kafelerde kullanılıyor.2007’den beri de Türkiye’de internet kafeler vb. yerler filtre kullanmak zorunda. Ama dünyada hiçbir şekilde servis sağlayıcı bazında hükümet onaylı, hükümetin veri tabanlarını oluşturduğu filtre sistemleri kullanılmıyor.
DERNEK SİTELER YASAKLANIYOR
Diyorsunuz ki bu işler öyle devlet eliyle olmuyor, olmaz da!
Devlet eliyle bu filtrelemeler başladığı zaman sansür tartışması başlıyor. Çünkü devlet hangi sitenin filtreleneceğine ya da hangi stenin filtrelenmeyeceğine, neyin yararlı-zararlı olduğuna karar verecek. Bizde başka problemler de var. TBMM’de Lambda ve Kaos GL sitelerine filtre koymuşlar. Gerekçe homoseksüellik. Şimdi bu nasıl bir gerekçe. İllegal bir şey değil bu siteler. O siteler dernek sitesi. Ama vekiller ancak form doldurarak girebiliyor. Aynı mantaliteyi burada da uygulamaya çalışacaklar.
BTK’nin uygulaması “Seçmek özgürlüktür” sloganıyla başladı. Her internet kullanıcısı filtre kullanmak zorunda değil deniyor.
Tamam diyebilirsiniz ki zorunlu değil. İstemeyen kullanmaz. Ama bu filtreden yararlanmak isteyenler açısından problemler var. Devlet tek tip aile oluşturmaya çalışıyor. Tekrar söylüyorum, devletin filtre koyması yanlış. Bakın devlet anlayışına Adile Naşit’in olduğu film nasıl kırpılıyor, Ölüm Pornosu kitabı yayıncısının yanında, çevirmeniyle birlikte yargılanıyor. İçinde pornografik hiçbir şey yok. Ama çevirmenine kadar dava konusu ediliyor. Takip ettiğimiz buna benzer beş olay daha var. Bir blog müstehcen olduğu gerekçesiyle kapatılma davası. Bizim böyle bir arka planımız var. Çok şaşırmamak gerek aslında. Neden başka ülkelerde devlet bu işe çok bulaşmıyor. Filtre çok kullanılmıyor. Çok sayıda filtreli sitenin olmasından endişe ediliyor. Mesela ben düşünce özgürlüğü ve pornografi üzerine yazıyorum. Filtreli internet olmadık sözcüklerin seçtiği yeri her an yasaklayabilir. Bu tip problemlerden dolayı filtrelerin çok fazla güvenilir olmadığı bilindiği için daha fazla itekleyemiyorsunuz.
‘BUGÜN DAHA MI GÜVENDEYİZ?’
Son uygulamayla internetimiz gerçekten biraz daha güvenli olmuş olabilir mi? Sansür kötüdür ama güvenliği de getirir mi?
Fikri kullanım güvenliği interneti yok, bizde böyle bir varsayımdan hareket ediliyor. Devlet şimdi diyor ki filtre var. İnternetimiz artık güvenli.Yok böyle bir durum. İnternetin güvenli olmasını devlet sağlayamaz. Bu internetin güvenli olmadığı anlamına da gelmez. Güvenlik de göreceli bir durumdur. Böyle olduğu için çocuklar bugün daha mı güvenli? Devlet bunu nasıl garanti edebilir? Bugün bizim filtremiz var. Çocuklar daha güvenli ya da dünün çocukları bugünün yetişkinleri güvensiz ortamda mı yetişti, kötü insan mı oldu?
Devletin çocukları korumak görevi var mı?
Devletin tabiî ki çocukları korumak için bir görevi var. Ama uygulanacak politikaların doğru belirlenmesi gerekiyor. 5651 sayılı kanun da çocukları korumak içindi. Ancak tüm yurttaşlar çocuk muamelesi görüyor şimdi. Son durumu ben ikili sansür olarak görüyorum. Güvenlik lafı aldatmacadır.
Öyleyse sansür olmadan sorun nasıl çözülür?
İnternette elbette risk amacı taşıyan siteler var. Ancak bunlar eğitimle aşılabilir diye düşünüyorum. Mesela, çocukların facebook için ciddi anlamda eğitilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kişisel bilgilerin herkesle paylaşılmaması, profilin herkese açık olmaması gibi eğitim… Ancak siz bu sorunu Facebook’u kapatarak halledemezsiniz.
YASAK YASAKLANANI CAZİP KILAR
İnternet tüketicileri açısından direkt sıkıntı nedir?
Başbakan’ın uygun gördüğü 3 çocuklu aileniz var. Evde beş kişilik bir ailesiniz. Filtre kullanmak istediniz. 5 yaşındaki çocuğunuza göre bir paket, 17 yaşında çocuğunuz için bir paket ve ebeveynler için bir paket kullanamıyorsunuz. Tüketicileri koruyamam durumu da ortaya çıkıyor. Çocukları zararlı internet içeriğinden korumak yerine çocukları şiddetten, istismardan, açlıktan, yoksulluktan korumak bence daha önemli. Buraya gelene kadar yapılması gereken çok şey var. Yakın döneme kadar “taş atan çocukları” hapse atıyorlardı. Eğitim sorunu varken siz kalkmış bu site yasak, şu yasak diyorsunuz. Bana sorarsanız yasak olunca, yasaklanan daha cazip konuma geliyor. Çünkü, neden yasak diye insan merak ediyor.
Siz 2007’de çıkan 5651 sayılı kanuna da karşı çıkıyordunuz.
5651 sayılı ‘erişimi engelleme’ kanunu benim başından beri savunduğum bir kanun değildi. Ben bunun zaten efektif bir uygulama olmadığını düşünüyorum. Youtube örneğinde de gördük, biliyorsunuz, 2.5 sene engellendi de ne oldu. İsteyen yine yolunu bulup girebiliyordu. Böyle bir uygulama olacaksa içinde nefret suçu, nefret söylemi, ayrımcılık, homofobi, şiddet içeren sitelerle mücadele edilmesi gerekiyor. Ama bu uygulamayı savunanlar kafayı müstehcenliğe takmış durumdalar. Ben bu uygulamaları bu nedenlerle inandırıcı bulmuyorum. Bana göre muhafazakar bir kesimin politikalarının genele dayatılmasıdır.
Sansürlü internetten iktidarın zihniyeti mi sorumlu?
Ben bunun bir parti sorunu olduğunu düşünmüyorum. 5651 sayılı kanun geçerken AKP, CHP ve MHP hep birlikte kanunu onayladılar. Ben bunu daha çok Türkiye’nin muhafazakar yapısıyla açıklamayı tercih ediyorum. Bu bakımdan sorunun daha genel, yani mevcut olan zihniyetin sansürcü olmasıyla ilgili olduğunu izah ediyorum. Hükümetin değişmesiyle daha özgürlükçü internet ve düşünce özgürlüğü olan bir ülke olacağımızı düşünmüyorum. Adile Naşit olayı, Ölüm Pornosu, Ahmet Şık’ın basılmadan yasaklanmaya çalışılan kitabı bana bunları düşündürtüyor.
‘AİHM’E GİDİLECEK DENLİ ÖNEMLİ’
BTK’nin son uygulaması davalık oldu. Konu Danıştay’a taşındı.
Filtreli internet uygulamasına açılmış bir dava var. Evet. Son uygulama kanun ya da yönetmelik bile değil. BTK’nin almış olduğu bir kararla yayınlanmış olan usul ve esaslara dair bir uygulama. Yönetmelik olsaydı, resmi gazetede yayınlanırdı. İdare hukuku açısından problemli bir durum. Tek taraflı olarak BTK ‘Elektronik haberleşme kanunu’na atıf yaparak usul ve esaslar geliştirdi. Bu durumun hukuki dayanağı yok. BTK kendi kendisine bir yetki oluşturmaya çalışıyor. BİANET ve Alternatif Bilişim Derneği Danıştay’a açmış oldukları davada bunu beyan ettiler. Aksi olsa BTK gibi kurumlar kendi keyfi uygulamaları doğrultusunda her istediklerini yaparlar. Danıştay’dan sonuç alınamasa AİHM’e gidecek kadar önemli bir konu bu. Youtube’u mesela AİHM’e Levent Kısaparmak ile birlikte taşıdık. Daha sonra Youtube açıldı. Ancak bu AİHM’deki davamızı çekmemiz için yeter bir uygulama değil. 5651 sayılı kanun olduğu sürece Youtube yine kapanır. Politik yollarla çözülmüş olması hukuken çözüldüğünü göstermez. Düşünce özgürlüğü açısından Türkiye sıkıntılı. AİHM’de bu konularla ilgili ard arda kaybedilen davalar var. Düşünce özgürlüğünü(10.madde) bugüne kadar en çok ihlal eden ülke Türkiye. Ve bu devam ediyor. Bu sizin artık iç hukukta değişiklik yapmanız gerekiyor anlamına da gelir.
Devletler gerçekten internetten korkuyor mu?