DOĞADER'in de çalışmalarına katıldığı "İklim Adaleti Koordinasyonu" Sinop'un Gerze ilçesinde 27-28 Kasım 2010 tarihlerinde düzenlenen panel, forum, çalıştay ve miting etkinlikleri sonucu hazırlanan sonuç bildirisini yayınladı.
Etkinliklere Caner Gökbayrak ve Esat Olgunsoy DOĞADER adına katıldılar. Etkinlikler kapsamında düzenlenen panelde Caner Gökbayrak "Enerji Kimin İçin?" adlı bir sunum gerçekleştirdi. Aynı DOĞADER aktivistleri, çalıştay ve forumda söz alarak deneyim aktarımı, birlik ve mücadele çağrısında bulundular.
Toplantılara Gerzelilerin katılımı yoğundu. Gerze Sinop arasında, Gerze'ye yakın Yaykıl köyü yakınlarında Anadolu Grubu tarafından kurulması planlanan termik santral konusu Gerzilileri toplumsal mücadeleye taşıdı. Gerze'de 6 Mayıs 2010 günü termik santral yapımı için planlanan ÇED toplantısı, Gerzelilerin yoğun protestoları sonucu yapılmadı. Gerzeliler mahkemede açtıkları dava ile mücadelelerini hukuksal alanda da sürdürüyorlar.
Gerze, ulusal basında ve medyada hemen hiç yer almasada yaşam savunuculuğunu üstlenerek mücadeleye katılan yüzlerce örnekten yalnızca birini oluşturuyor. Yaşam alanlarına müdahale eden talana, yağmaya, kapitalizmin neoliberal saldırısına karşı topraklarını vatan sayarak savunan mücadeleler yurt çapında yüzlerce köy ve kasabada devam ediyor.
DOĞADER
İKLİM ADALETİ İÇİN GERZE BİLDİRGESİ
27-28 Kasım 2010
İklim değişikliği dünyadaki tüm canlılarının en önemli sorunu olarak önümüzde duruyor. Mevcut iklim kaosu kökleşiyor…
İklim değişikliğinin neden olduğu kuraklıklar, kasırgaların yol açtığı korkunç seller, su kirliliği, erozyon ve toprak aşınmaları ve neoliberal saldırının yarattığı çevre felaketlerinin yıkıcı etkileri binlerce insanı yerinden ediyor. Uluslararası Göç Organizasyonu, iklimden dolayı yerinden edilmiş insanların sayısının 200 milyona ulaştığını belirtiyor.
İklim değişikliği, insanların karnını doyuran, sırtını giydiren çiftçilerin yaşamlarını umutsuz kılıyor, onları şehirlere göç etmeye zorluyor.
Gelişmiş ülkeler, sanayileri, gıda üretim ve dağıtım sistemleri ile neden oldukları sera gazı emisyonlarını azaltmamak için her türlü oyuna başvuruyor. Gelişmiş ülkelerin küresel şirketleri, kirletiyor, yanlış çözümler üretiyor ve her şeyin sonucunda kârlarına kâr katıyor. Bu nedenle iklim müzakereleri, gelişmiş ülkelerin piyasa kapışma alanına dönüyor.
BM iklim değişikliği 16. Konferansı (16.COP) görüşmesinin yapıldığı Meksika Cancun’da binlerce insan dünyanın geleceği için sokakları dolduruyor. Bu zirveye Türkiye Hükümeti de katılıyor. Bizler, Gerze’den iklim adaleti isteyen kurumlarla birlikte Cancun sokakları’na sesleniyoruz.
Kyoto Protokolü’nü imzalayan Türkiye’nin kömüre dayalı enerji sistemlerinden, termik santrallerden vazgeçmesi beklenirken, 100’den fazla termik santral yapılması için kolları sıvadı. 2000’e yakın Hidro Elektrik Santral (HES) inşaatı için düğmeye bastı. Ülke yüzölçümünün yüzde 54’üne yakın bir alanında maden aranması için şirketlere ruhsat verdi.
Ancak, Türkiye’de bizler enerjinin ekolojik, demokratik şekilde planlanması yoluyla enerji sorununun aşılabileceğini düşünüyoruz. Buradan hareketle Türkiye’nin en önemli halk hareketlerinden biri olan Gerze Termik Santral karşıtı mücadelenin ev sahipliğinde, 27–28 Kasım 2010 ‘da Yeşil Gerze Platformu, Bartın Platformu, Yalova Çevre Platformu ve Erzin Çevre Platformu’nun çağrısıyla, Ekoloji Kolektifi, Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Gerze Belediyesi, GDO’ ya Hayır Platformu, Biga Çevre Platformu, TMMOB Ankara İKK, Çevre Mühendisleri Odası, Ekolojik Yaşam Derneği, DOĞADER - Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği, Saklıkent Koruma Platformu, Bolkarları Koruma Platformu, Hasangazi Köy Meclisi Derneği, Porsuk Köy Meclisi Derneği, Maden Köyü Çevre Platformu, Tüketici Dernekleri Federasyonu, Kimya Mühendisleri Odası, Amasra Belediyesi, Bartın Belediyesi, Zonguldak/Musul Çevre Platformu, Erzin Gönüllüleri Derneği, Çetko, Çevre Hukuku Derneği, Sinop Platformu, Sinop Çevre Dostları Derneği, Ayancık Çevre Platformu, Karadeniz İsyandadır, Munzur Koruma Derneği’nin desteğinde Gerze’de toplandık. İki gün boyunca tartıştık. Tartışmalarımızın sonucunda taleplerimizi belirledik.
Taleplerimiz:
- Hükümetler, ormanları korumalı. Çölleşmiş orman arazilerini yeniden ağaçlandırmalı. Bunu, köylülerin toprak ve kendi mülkiyetleri üzerindeki özerkliklerini, haklarını veya kontrollerini sınırlamadan yapmalı.
- Şirketlerin monokültür ekim yapmalarına izin verilmemeli. Yerel halkların ve köylülerin mülki ve kültürel hakları tüm iklim anlaşmalarında açıkça tanınmalı.
- Kuraklığa, küresel ısınmaya ve toprağın tuzlanmasına karşı dayanıklılığı arttırdığı savıyla önerilen organik gübre (biochar) ve GDO - Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar gibi doğayla bağdaşmayan öneriler kabul edilmemeli.
- Küresel şirketlerin daha çok kâr elde etmek adına insanlığın ve yeryüzünün geleceği ile oynamalarına izin verilmemeli.
- Dünya Bankası’nın içinde yer aldığı, iklim değişikliğini kontrol etmek için kullanılan fonlar ve ilgili politikalar reddedilmelidir. Piyasa temelli iklim koruma mekanizmaları yerine, halkların ve doğanın çıkarlarını koruyan adil, paylaşımcı, eşitlikçi ve dayanışmayı esas alan politikalar üzerinde durulmalıdır.
- Küresel emisyonu %75’e kadar azaltabilecek “biyoçeşitliliği arttırdığı bilimsel olarak kabul gören köylü üretiminin desteklenmesi; toprağın organik materyallerinin iyileştirilmesi, endüstriyel et üretimi yerine doğa ile barışık et üretimine geçilmesi, yerel piyasaların genişletilmesi, çölleşmenin durdurulması, entegre orman yönetiminin uygulanması gibi önermeler dikkate alınmalı.
- Köylü tarımı yeryüzünün karbon dengesine olumlu bir şekilde katkıda bulunur, küreyi soğutur. Ayrıca kadın ve erkek, 2.8 milyar insana iş sağlar. Açlık, sağlıksız beslenme ve günümüz gıda krizi ile başa çıkmada en iyi yol köylü üretimidir.
- İnşaat, çimento, katı atık gibi yoğun enerji tüketimine yol açan sanayilerin güney ülkelerine kaydırılmasına karşı ortak mücadele edilmelidir.
- Kentlerde yaşanan her yeni yapılaşma girişimi kırsal alanın tahribini, daha çok enerji ve daha çok kirletici sanayi talebini doğurur. Bu nedenle, konutun bir yatırım aracı olarak kullanıldığı kentleşme biçimi terk edilmeli, yoksulların evlerine göz koyan dönüşüm politikalarından vazgeçilerek, adil, insanca yaşanabilir yaşam çevreleri oluşturulmalıdır.
- Konut açığı yaşanan yerlerde, çalışma alanlarıyla ilişkileri kurularak ucuz kiralık sosyal konut alanları oluşturulmalı; konut açığı bulunmayan yerlerde konut üretimi derhal durdurularak Toki'nin ve özel sektörün elinde bulunan konut stoğu fazlası düşük kira bedelleriyle halka sunulmalıdır.
- Tüketim alışkanlıklarını değiştiren, kentleri kırlardan koparan, alış veriş merkezli yaşam alışkanlıklarının değiştirilmesi için, kent ve kırın uyumunu esas alan enerjide planlama yaklaşımları ön plana alınmalıdır.
- Fosil yakıta dayalı enerji üretim sistemleri ile, tarımsal ürünlerin yakıt haline getirilmesine karşı enerjide köklü dönüşümü esas alan bir uluslararası sözleşme anlayışı için çaba sarf edilmelidir.
- Bölgesel üretim ve tüketim politikaları geliştirilerek, uzun yol kat edecek taşımacılık talepleri azaltılmalı, yolcu ve yük taşımacılığında petrole dayalı sistemler yerine raylı sistemler ve deniz yollarının kullanılması sağlanmalıdır,
- İklim değişikliğine yol açan, tarım, gıda, enerjinin kar için üretilmesine dayalı endüstriyel tarzlar yerine, doğanın ve toplumun yaşamını dikkate alan enerji, tarım, gıda sistemleri desteklenmelidir.
- Toprak hakkı ve mülklerin iadesi, gıda egemenliği, suyun bir canlı olarak hakkını savunma ve koruma ve tohumları kullanma, saklama, satma ve değiştirme hakkı, yerel pazarların artırılması ve teşviki vazgeçilmez koşullardır. Ancak böylece biyolojik çeşitliliği korumaya ve iklim adaletini sağlamaya dönük üretim tarzları dünyayı beslemeye ve yeryüzünü soğutmaya devam edebilir.
- Enerji santrallerinin faaliyete geçememesi durumunda, bu işletmelerin sahibi şirketlere, tahkim anlaşmaları nedeniyle yoksul ülkeler milyarlarca dolar tazminat ödemek zorunda kalmaktadır. Bu uygulamalar mahkemeleri işlevsiz kılmakta, tüm güney ülkelerinin başında demokles’in kılıcı gibi sallanmaktadır. Bu nedenle tahkim anlaşmalarına bir son verilmelidir
- Suyun, havanın, toprağın korunmasını canlıların en temel yaşam hakkı olduğunu kabul ediyoruz. Bu hakların Anayasaların temel hak ve özgürlükler kısmında koruma altına alınması amacıyla gerekli yerel, ulusal ve enternasyonel çaba ve çalışmalar için mücadele edilmesi gerektiğini vurguluyoruz.
- Tüm canlıların yaşadığı dünyayı tehdit eden, sadece şirketlere kâr sağlayan, enerji maskeli HES’ler ve termik santraller ile yerüstü, yeraltı zenginliklerini talan eden ve doğayı dönüşü olmayacak biçimde kirleten maden aramaları durdurulmalıdır. Bu süreci hızlandıran yasaların, uluslararası sözleşmelerin geri çekilmesi gerektiğinin altını çiziyoruz.
İKLİM ADALETİ KOORDİNASYONU