Çekerek ırmağı üzerine kurulmak istenen 3 adet Hidroelektrik Santrali (HES) karşısında bir süredir güçlü bir mücadele örgütleniyor. Bu çabaların sonucunda kurulan Tokat Yozgat Güç Birliği Platformu, 15 Mart’ta “Mücadele şimdi başlıyor” diyerek bütün Tokat ve Yozgat halkını ve ayrıca ekoloji mücadelesi yürüten bütün kesimleri Çekerek Irmağı’na çağırdı.
Anadolu’nun her kentinde olduğu gibi Tokat ve Yozgat da büyük şehirlere yoğun göç vermiş kentlerinden. Fakat yoğun bir inatla topraklarından bağlarını kopartmayan bu halk, bir gün kalıcı olarak dönebilmenin umuduyla köylerindeki düzenlerini muhafaza etmeye çalışıyor. Doğaya yönelik saldırılardan nasibini alan bu coğrafya, son dönemin en sert müdahalelerinden birine olduğu kadar, direnişin de en şanlılarından birine ev sahipliği yaptı.
15 Mart için yöre dernekleri, İstanbul ve Ankara’dan otobüsler kaldırarak yüzlerce insanı Çekerek Irmağı’na götürdü. Her yolculuk gibi türküler halaylar ve ellik** ile şenleniyor yolculuğumuz. Bu yolculuğun diğerlerinden bir farkı da “dış mihrak” olarak adlandırılan, dayanışma amaçlı bölgeye giden bizler sayıca oldukça azdık.
‘WİNDOWS MASAÜSTÜ RESMİ’ GİBİ COĞRAFYA
Sabahın erken saatlerinde Zile’ye vardığımızda cemevinde kahvaltıyı hazır buluyoruz. Yol boyunca camdan hayretle bakıyorum, kahvaltıdan sonra yüksek bir tepeden etrafı seyrediyoruz. Yeşilin ne kadar yeşil, toprağın ne kadar kahverengi, hava kapandığı anlarda grinin bile ne kadar gri olduğuna şaşırıyorum. Benim şaşırmama köylüler şaşırıyor. Bir arkadaşımızın “Windows masaüstü resmi” diyerek yaptığı espri ise tam olarak hislerimin tercümanı oluyor.
Kahvaltının ardından Çekerek Irmağı’nda HES yapılmak istenen bölgeye doğru yola çıkıyoruz. Köylüler şirketi daha evvelden uyardığı için iş makineleri bu alandan çıkartılarak 10 kilometrelik bir mesafede kurulan şantiye alanına çekilmiş. Yol üzerinde iş makinelerini ve onları koruyan jandarmayı, akrepleri görüyoruz. Su kenarına vardığımızda soluklanırken arazide yoğun bulunan uğur böcekleri ile çocukluğumuza dönüyor, “Bu bir işaret” diyerek umudumuzu büyütüyoruz. Çevre köylerden akın akın arabalar geliyor. “Tamam bu kadar herhalde” diye düşünürken bir kafile daha, bir kafile daha. Davullar, türküler, kadınlar çocuklar, sloganlar... “HES yapma boşuna, yıkacağız başına”, “Ölmek var, dönmek yok!”
‘EN BÜYÜK ASKER BİZİM ASKER’ Mİ?
Basın açıklamasının ardından gergin bir hava esiyor. “Ne yapacağız?”, “Bu kadar mı?”, “Bunun için mi geldik?” Yöre halkı dernek başkanlarına yoğun bir öfke kusuyor ve insiyatifi ele alarak iş makinelerinin bulunduğu yere doğru tarladan bir yürüyüş başlıyor. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın, bölge halkı yürürken bize izlemek yakışmaz. Takılıyoruz peşlerine. Bu yürüyüş bizim kadar jandarmayı da şaşırtmış olacak, biz tarladan yürürken onlar asfalt yoldan kıyın kıyın bizi takip etmeye başladılar. Yaklaşık 10 kilometrelik bir yolu yer yer yağmur, bazı bazı dolu yağışı, arada yakıcı bir güneşin altında, ayakkabılarımız onurlu bir çamura bata çıka yürüdük. Ömrümün en keyifli yürüyüşlerindendi. İlk jandarma barikatını tarladan yürürken kahkahalar içerisinde aştık. Asfalt yola çıktığımızda jandarma yolu kapattığında köyüler jandarmanın sağından solundan, tepelerden tarlalardan barikatları aştı. Jandarma peşimizden koşup ilerde yeni barikat kurdu, o da aşıldı. Böyle böyle toplam yedi barikat, zorlanmadan aşıldı. Panzerin üzerine çıkan bir köylü Türk bayrağı açtı. Sıkça “En büyük asker bizim asker”, “Asker uyuma, vatandaşa sahip çık”, “Vatandaşa değil, HES’çilere barikat” sloganları atıldı. Köylüler askerlerle, “Memleket neresi?”, “Senin toprağına HES yapsalar, ne olur?” gibi sohbetler bile ettiler yürüyüş boyunca. Şantiye önüne vardığımızda bu kez daha kararlı bir barikat vardı önümüzde. Ama köylü de kararlı. İş makineleri çıkmadan alanı terk etmeyeceğiz.
İLK GAZI ONLAR SIKTI
CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur ve Tokat milletvekili Orhan Düzgün’ün de yer aldığı görüşmelerde jandarma komutanı tarafından iş makinelerinin operatörü olmadığı için alandan daha sonra çekileceği sözü verildi. Kitleye “Dağılın” anonsları yapıldı, fakat köylü kararlıydı. Operatörü bekledik bir süre, tabi ki bu boş vaade kanmamıştık ve kimse de gelmedi. İkinci görüşmede, Vali adına söz verildi: “Bu HES buraya yapılmayacak, dağılın!” Halk ise kararından caymadı. Üçüncü görüşmede iş makinelerinin alandan çıkartılması için tır geldiği bilgisi verildi. Yaklaşık iki saatlik bir yoldan gelecek tırları beklemeye koyulduk. Yürüyüşün yorgunluğu,belirsiz bekleyiş, hava şartları ve verilen sözlerin tutulmayışı ortamı germeye başladı. Tırların gelmeyeceğine iyice kanaat getiren köylü ile jandarma arasına yaşanan anlık bir gerginlik, ilk biber gazı fişeğinin sıkılmasıyla gerçekleri döküyor önümüze. Amansız bir mücadele başlıyor köylü ile jandarma arasında. Az evvel “En büyük asker” diyen köylünün yüzünde patlıyor plastik mermi. Biber gazı genzini yakıyor. Bir kadın elinde değnek ile ağlıyor jandarmaya karşı.
‘HEPİMİZ ORADAYDIK’
Jandarmanın da acemisine denk gelmişiz, rüzgara karşı sıkıyor gazı, yüzünde maskesi yok. İlk başta bizden çok kendisi etkileniyor. Yine köylü koşuyor evladının yardımına. Ama evlat hayın evlat, gözü açılır açılmaz sıkıyor bir daha. Bu sefer daha dikkatli. Can havliyle taşa sarılıyor köylü. Diğeri ona engel olmaya çalışıyor, fakat acısıyla bir taşta o alıyor eline. Solunum zorluğu çeken arkadaşlarımızı güç bela yerleştirdiğimiz otobüslere hedef alınarak ateş edildi ve camları kırıldı. Ertesi gün Zile belediye başkanı camları kırık aracı “Zile’mizde terör istemiyoruz” diyerek sergiledi. Hepimiz oradaydık, hepimiz gördük gerçek teröristi. Artık ne derseniz deyin, askere duyulan saygıyı taşa dönüştürdüğünüz o halk, o santralleri size yaptırmayacaktır. Çanakkale’nin gündem olduğu bu günlerde esas muharebe Tokat’ta karşı yaşandı. Ekoloji mücadelesinin de en şanlı direnişlerinden biri olarak anacağız bu muharebeyi. Sloganda da dedikleri gibi; “Bu daha başlangıç...”
*Tüm Köy Sen İstanbul Temsilcisi
**Tokat yöresel halk oyunu