Ana içeriğe atla
Image
Manşet Yatay Görseli
Share

'Daha önce Türkçe bilmiyorduk şimdi dilimizi bilmiyoruz'

Milyonlarca Çerkesin anayurtlarından kopartılarak katliama uğratılmasının üzerinden 151 yıl geçti. Halklar mozaiğinden halklar mezarlığına dönen Anadolu'ya yerleşen, katliamlar kadar asimilasyon politikalarına da maruz kalan Çerkesler, yaşadıkları asimilasyona "Bu topraklara geldiğimizde Türkçeyi bilmiyorduk, şimdi ise dilimizi unuttuk" sözleriyle dikkat çekiyor.

İçerik Alınlık Resmi

Milyonlarca Çerkesin anayurtlarından kopartılarak katliama uğratılmasının üzerinden 151 yıl geçti. Halklar mozaiğinden halklar mezarlığına dönen Anadolu'ya yerleşen, katliamlar kadar asimilasyon politikalarına da maruz kalan Çerkesler, yaşadıkları asimilasyona "Bu topraklara geldiğimizde Türkçeyi bilmiyorduk, şimdi ise dilimizi unuttuk" sözleriyle dikkat çekiyor.

1864 yılında, başta Adığeler ve Abhazlar olmak üzere Kuzey Kafkasya halklarının Osmanlı topraklarına yönelik zorunlu göçlerinin ve göç sırasında yaşanan kıyımın üzerinden 151 yıl geçti. Yaklaşık 1,5 milyon insanın katledilmesi ise sonuçlanan kıyımdan sağ kurtulanlar ise açlıktan ve soğuktan öldü. 

Karadeniz üzerinden yapılan göç sırasında, gemiciler kişi başına para alarak halkı eski gemilere kapasitenin 3-4 katı doldurdu. Gemide kaderine terk edilmiş insanların çoğu yolda öldü. Karadeniz'i geçebilenlerse sıtma, tifo, tifüs ve diğer bulaşıcı hastalıklardan dolayı hayatını kaybederken, kaynaklar Karadeniz sahillerinde katliam sırasında ölüm oranının göç edenlerin yüzde 50'si civarında olduğunu yazıyor.

78 yaşındaki Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) eski Başkanı Hatko Aslan Arı, sürgüne maruz kalan dedesi ve diğer aile fertlerinin zorunlu göçe tabi tutulduğunu ve anayurtlarından Osmanlı-Rus anlaşmasıyla koparıldıklarını anlattı. Arı, aradan 151 yıl geçmesine rağmen içlerinde acıların bitmediğini, masal gibi dinledikleri göç hikayelerin şimdi yüzlerine çarptığını ve görmedikleri anavatanlarının hasretiyle yaşadıklarını söyledi. 

'DOĞDUĞUM KÖYDE HERKES ÇERKESCE KONUŞURDU, ŞİMDİ ÇERKESCE'Yİ BİLEN YOK'

Kafkasya'dan zorunlu göçe tabi tutulan ailelerden biri olan Hatko Aslan Arı, dedesi Karbej'den duyduğu kadarıyla Konya Gökçek'e sürüldüklerini dile getirdi. Sürülmeden önce Rus askerlerinin köylerinde diri diri insanları yakarak geçtiğini bu sırada da bir çok yere göçe zorlandıklarını ve bu zor koşullarda hayata tutunmaya çalıştıklarını ifade etti. Arı, göç sırasında Osmanlı ordusunun Çerkes halkını bataklık ve bomboş alanlara iskana zorladığını ve bunun sonucu sıtmadan dolayı bir çok insanın gemiden iner inmez öldüğünü de anlattı. 

Hatko Aslan Arı, dedesi Karbej'in anlattıklarına göre, yolda hayatta kalabilmek için insanların at idrarı içtiğini, ölü sayısının fazla olmasından dolayı artık insanların ölülerini gömecek mecallerinin bile kalmadığını ve Osmanlı gemilerinin Ruslar'dan kişi başına para alarak haddinden fazla insanı gemilere doldurduğunu ifade etti. Osmanlı topraklarına gelen Çerkeslerin, yıllar boyunca iskan politikasıyla sürüldüğünü ve asimilasyona tabii tutulduğunu anlatan Arı, söz konusu politikaların hala devam ettiğini; dilleri ve kültürlerin yok olmaya yüz tuttuğunu ifade etti. 

"Benim doğduğum köyde herkes Çerkesce konuşurdu. Ama şimdi dilimizi konuşan yok" sözleriyle yaşadıkları asimilasyonun etkilerine dikkat çeken Arı, Türkiye ve Rusya'nın şimdiye kadar yaşadıkları katliamı tanımamaları üzerinde durdu.

'1980 'DE TSEY MAHMUT ÖZDEN ARKADAŞIM DERNEKTEN ÇIKARKEN SİLAHLI SALDIRIYA UĞRADI'

Arı, bir asırdır yaşanan kültür sömürüsünün izlerinin hala canlı olduğunu ve sürdüğünü belirterek, 1980 darbesinde tüm halkaların yaşadığı gibi Çerkeslerin'de "hain ve bölücü" ilan edildiğini söyledi. 

Seksen döneminde Çerkes kültürünü yaşatmak için dernek faaliyeti yürüttüklerini ifade eden Arı, bu faaliyetlerinden dolayı evine baskın düzenlendiğini ve sayısız tutuklamalar ve gözaltılar yaşadığını anlattı. Arı, "Evde dedemden kalan tarihi kama, kanıt olarak alındı ve 5 ay cezaevinde yattım" sözleriyle kendilerine karşı uygulanan politikalara dikkat çekti. Ayrıca o dönem dernek faaliyetlerini birlikte yürüttükleri Tsey Mahmut Özden adındaki arkadaşının Beşevler'de, dernekten çıkarken silahlı saldırıya uğrayarak yaşamını yitirdiğini de aktaran Arı, 1986'ya kadar Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından takibe alındığını ve tehdit edildiğini söyledi. Arı, tüm bu zorluklara rağmen kültürlerini, geleneklerini ve dillerini yaşatmaya çalıştıklarını söyledi. 

'ANNELER BEBEKLERİNİ SIRAYLA DENİZE ATIYORLARDI'

Hatko Aslan Arı'nın eşi Suzan Arı da kendi ailesinin aynı kötü koşulları yaşadığını ve Çerkeslerin, Osmanlılar tarafından savaş gücü olarak kullanıldığını, sürgünden dönen halkın boş arazilere yerleştirilerek yaşam şansı verilmediğini kaydetti. Suzan Arı, "Çok eziyet çektik, çok kötü katliamlar yaşandı. Köylerin kökü kazındı, insanlar diri diri evlerinin içinde yakıldı. Sürgüne gidenler ise zorlu koşullara dayanamadı. Osmanlı'ya gelince de Kuvan denilen bataklık bölgeye yerleştirdiler. Bebekler salgın hastalıklardan dolayı telef oldu" dedi. 

12 YAŞINDA TÜRKÇE KONUŞMADIĞI İÇİN SALDIRIYA UĞRADI

Kendilerine miras kalan bu anıları anlatan Arı, Türkiye'de ise kültürlerini yaşamaya fırsat verilmediğinin söyledi. Cumhuriyet döneminde, Gönen'de Çerkes köylerinin doğuya sürüldüğünü ve Çerkeslerin birbirine yakın köyler kurmasına izin verilmediğini belirten Arı, "12 yaşında İzmir'de, Çerkesce konuştuğum için sözlü saldırıya maruz kaldım. Bana bağırarak 'Burası Türkiye, burada Türkçe konuşacaksın' dediler. Anlam verememiştim ama o günü unutamadım" sözleriyle yaşadıkları asimilasyona ve ayrımcılığın boyutuna işaret etti. 

'BU TOPRAKLARDA ERMENİ VE KÜRTLER KADAR YAŞAMASAK DA BİZ DE ÇOK ACILAR ÇEKTİK'

Lina Baykan ise Hatko Aslan ve Suzan Arı'nın torunu. 25 yaşında Bilkent Üniversitesi İşletme okuyan Baykan, Çerkeslerin isimlerinin Türkçeleştirilerek kültürün silinmeye çalışıldığını söylerken, bu topraklarda kendileri gibi bir çok halkın zulme maruz kaldığını da söyledi. 

Hakların geri verilmesini isteyen Baykan, "Biz tabi ki Ermeni ve Kürtler kadar olmasa da çok sıkıntılar çektik. Köy isimlerimiz değiştirildi. Osmanlı'da köylerimizin bile yan yana kurulmasına izin vermediler. İlkokulda tarih kitaplarında Çerkes Ethem'den dolayı hep hain, isyancı olarak lanse ediliyoruz. Tarihte sürekli sindirme politikası yaşıyoruz. Kültürümüz yok olma ile karşı karşıya" şeklinde konuştu. 

Baykan, Adigece (Çerkezce) dilinin üniversitelerde kürsü olarak açılması gerektiği yönündeki istediğini de dile getirdi. Büyük bir asimilasyon ve tekleştirme politikası yaşadıklarını söyleyen Linda Baykan, toplumun bilinçlenmesi ve değerlerine sahip çıkması için fırsatların yaratılmasını gerektiğini söyledi.

Evrensel

Share
İlgili Eğitim