Aile içi şiddetin normalleşmesine “kol kırılır yen içinde kalır“ diyerek katkıda bulunduğumuzu fark etmek, hem acı verici hem de ne kadar aynı olduğumuzu gösterirken sistemin ağlarını fark ettirdi bize.
Söze nereden başlayacağımı uzun uzun düşündükten sonra kendimden başlamaya karar verdim.
Ben; hayatı boyunca hiç şiddet yaşamadığını, hiç ayrımcılığa uğramadığını düşünen, üniversite eğitimi almış, aşık olup evlenmiş, üç çocuğu olmuş; ama hep hayatında bir şeylerin eksikliğini hissetmiş de adını bir türlü koyamamış bir kadın iken internetten kadınlarla ilgili çalışmalar yapan dernekleri araştırmaya başladım. 2007’de KAMER Gaziantep çıktı karşıma… Gittim ve tanıştım.
Bana farkındalık grup çalışmalarından söz ettiler. “Bizim gönüllümüz olabilmen için bu çalışmaya katılman gerekiyor“ dediler. Peki dedim, katıldım.
Kendini tanıma alıştırmasında kendimle ilgili hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. İlk yüzleşmem bu oldu.
Neyi seviyorum? Neyi sevmiyorum? Neye kızarım? Sorular kafamda uçuşup dururken “hangi yemeği severim“ de takıldım kaldım. Cevap: Bilmiyorum! Bu cevabı bulabilmek için günlerce düşündüm, düşündükçe ağladım, ağladıkça düşündüm. Kendime çok acıdım önce, sonra üzüldüm… Sonra da çok kızdım.
Sonra bütün hayatımı sorgulamaya başladım. Grup çalışmasının her konusu ile başka bir yanımı keşfettim. Acımalarım ve kızgınlıklarım bir süre sonra sakinleşti. Artık ben eski ben değildim. Enerji dolmuş, kendisine güvenen, hissettiklerini paylaşmak için can atan biri olmuştum. Laf aramızda aynı duyguyu aşık olduğumda da hissetmiştim…
KAMER’e işte böyle geldim. İlk grup çalışmalarına Antep’te başladım. Katılımcı olmak ile grup kolaylaştırıcısı olmak arasında pek bir fark görmüyorum aslında. Grup kolaylaştırıcısı olarak da farkındalık yaşamaya devam ediyorum. Bu hiç bitmeyen bir süreç… Toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl ince ince işlendiğini, nasıl sistematik bir hale geldiğini, nasıl bin bir türlü durumda ortaya çıkabildiğini her grup çalışmasında, başvuruya gelen kadının hikayesinde, resmi kurum yetkililerinin cümlelerinde görmek artı beni şaşırtmıyor. Ancak farkındalık arttıkça mücadele etmenin ne kadar zorunlu olduğuna dair inancımı pekiştiriyor.
Bu güne kadar Bandırma, Maraş, Hatay, Adana‘da grup çalışmaları yaptım. Antep’tekiler ile kaç grup oldu hatırlamıyorum. En keskin duruşları ayrımcılık konusunda gördüm. Farklı etnik kökenden insanların aynı ilde “kardeş kardeş“ yaşadıklarının ilan edildiği, medeniyetler şehirlerinde sözde kalan kardeşliğin özde ayrımcılığı nasıl derinleştirdiğini fark etmenin kadınlara verdiği acılara tanıklık ettim. Yaşanan ölümlerin, çatışmaların, ötekileştirilmenin sessiz itiraflarını yine de biz kadınlar becerebildik…
Aile içi şiddetin normalleşmesine “kol kırılır yen içinde kalır“ diyerek katkıda bulunduğumuzu, ev içi şiddeti paylaşmayarak çoğalttığımızı fark etmek, hem acı verici hem de ne kadar aynı olduğumuzu gösterirken sistemin ağlarını fark ettirdi bize.
Bir diğer farkındalığı örgütlü kadınlar yaşattı bana. Yeni bir ilde grup çalışması başlarken siyasi parti üyesi, kent konseyi, meslek örgütü, kadın derneği gibi örgütlü yapılardan mutlaka katılım oluyor.
Bu kadınlar yaşadıkları ilin gönüllü kadın çalışmalarının da içindeler. Grup çalışmalarına gelirken genelde “Biz zaten biliyoruz ya bakalım buradan ne çıkacak“ diye gelip grup çalışmasının sonunda “şunu da yapalım“, “bunu da yapmamız lazım “ diye yola çıkan müthiş kadınlar. Onlardan çok şey öğrendim, öğrenmeye de devam ediyorum. Seçimlerde parti tüzüğünde ön seçim olmasına rağmen bunu yerine getirmeyen il yönetimine dava açanlar, belediyeye yasal sorumluluğu olan kadın danışma merkezini açtırmak için bin bir türlü yöntem geliştirip dört yıl mücadele edip sonunda açtıranlar, açıldıktan sonra başka bir belediye başkanı gelirse de kapatmasın diye kurumsallaşmanın yollarını arayanlar, yapacakları her iş için belediye veya parti ya da dernek başkanından “onay“ almak zorunda kalıp defalarca kapıları aşındıranlar, her işe koşturup seçim zamanı gelince; seçilemeyecek yerlerde aday gösterilenler, erkeklerin başkan olduğu derneklerde başkanlardan “farkındalık çalışmaları için“ izin almaya uğraşanlar, tüm bunlar için mücadele ederken “fazla ileri gitme, kadın kadına sohbet edin o size yeter “ denenler…
Onlardan da; de farkında olmanın mücadele etmek demek olduğunu öğrendim. İyi ki varsınız, iyi ki sizleri tanıdım… Ben kadınlara ve çocuklara zarar veren bu cinsiyetçi sistemi kadınların değiştireceğine inanıyorum. Değiştirme gücü biz kadınlarda.
Ayrımsız, şiddetsiz, şeffaf, bağımsız, dayanışmadan yana, bilgi ve deneyimi değersizleştirmeyip aynı zamanda da hiyerarşi uygulamadan yeni bir dünya kurmanın mümkün olduğunun kanıtı da KAMER‘in örgütlenme biçimi. Süpervizyonlar, bölge toplantıları, mail yolu ile günlük yazışmalar. Bunlara rağmen ortaya çıkan sorunlar karşısında da feminist kadınları davet ederek dışarıdan bir gözle bakmalarını sağlayıp kendisinin göremedikleri var ise o sorunları fark etmeye çalışıp hep birlikte tartışabilecek kadar da şeffaf. Sürekli ve önce kendinden başlayarak sorgulayan, değişmek ve değiştirmek için çaba sarf eden KAMER. İyi ki var, iyi ki bir parçasıyım.
Hep birlikte güçleniyoruz!
Yaşasın kadın dayanışması. (AY/EKN)
Kaynak: Bianet
İlgili Dosyalar:
- haber fotoğraf [JPG] [8.38K]