Geçtiğimiz haftalarda İzmir Depremi sonrasında yaşananlar da bunun bir örneği. Depremle birlikte tüm Türkiye İzmir'den gelecek iyi haberlere odaklanırken, enkaz altından çıkarılan çocukların görüntülerinin paylaşılması ise epeyce gündem oldu.
Sosyal medyadan televizyon kanallarına kadar herkes enkaz altından çıkarılan çocukları "umut versin" diye sunmakta bir sorun görmezken, çocuk hakları savunucuları görüntülerin paylaşılmaması gerektiğini hemen her fırsatta dile getirdi.
Peki, hiç mi mutlu olmayacaktık? Onlarca saat sonra enkaz altından çıkan bir çocuğun görüntülerine sevinmeyecek miydik? Neden çocukların fotoğrafını paylaşmayacaktık?
Bu ve benzer sorular çokça soruldu, çocuk hakları savunucuları da neden paylaşılmaması gerektiğini çok kez anlattı. Ama benzer olaylarda hala aynı yanlış tepkileri vermeye devam ediyorsak bu konuyu yine yeniden konuşmanın zamanıdır.
Bugün de 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle Çocuk Çalışmaları Uzmanı Ceren Suntekin'le ihlal edilen çocuk haklarını, görmezden gelinen çocuk katılımını ve neden çocuklar için değil, çocuklarla birlikte hareket etmemiz gerektiğini konuştuk.
İlk olarak yakın zamanda yaşadığımız İzmir depremini ve deprem gündemiyle paylaşılan çocuk fotoğraflarını sormak istiyoruz. İzmir depremi sonrasında gözümüz kulağımız enkaz altından gelecek iyi haberlere odaklanırken, sosyal medyada, televizyonda enkazdan çıkarılan çocuklarında fotoğraflarının, videolarının paylaşıldığını gördük. Ancak, siz burada çocukların haklarını ihlal eden bir davranış olduğunu söylüyorsunuz. Peki, neden çocukların fotoğraflarını paylaşmamalıyız?
Ben de şunu soruyorum aslında: Neden paylaşmalıyız, neden paylaşalım ki yani? İnsanların(yetişkinlerin) bir an olsun kendilerine bunu sormasını diliyorum, bekliyorum: “Ben şimdi bu çocuğun enkazdan çıkmış fotoğrafını tam olarak neden paylaşıyorum, o fotoğrafı gördüm ve paylaş düşmesine neden bastım?” gerçekten soru bu. Çoğu kişi ben böyle sorunca bana kızdı. “Ne var yani, umut dolduk, duygulandık, sevindik, hiç mi güzel bir şeyi paylaşmayacağız, ortak olmayacağız?” dediler.
Ben burada bir insanın, bir çocuğun kötü bir olaydan sağ kurtulmasının bizi rahatlatması anını sorgulamıyorum. Elbette, kimseye zarar gelmemesini dilemek kadar insancıl bir duygu olamaz. Ama bunun için bir çocuğun o görüntüsüne neden ihtiyacımız olduğunu soruyorum? Çünkü eğer oraya daha çok yardım gelmesi için, ağlayıp duygulanmak için, neyseki benim çocuğum değil demek için ya da çocuğa kahırlanmak için o görüntüleri izliyor ve paylaşıyorsak çocuğu araçsallaştırmış olur gerçek ihtiyacını farketmeden ve bunun için harekete geçmeden sırf fotoğraf paylaşmış olmanın iç huzuru ile günü bitirmiş oluruz.
Çocuklara dair algımız genelde çocuklarla ilgili iletişimimizde belirleyici olur. Onu yetişkin üzerinden tanımlarsak, “yetişkinliğe erişmemiş”, “eksik”, “yarım”, “olmamış,” olarak algılar onun bir birey olduğunu, kendine ait görüşleri, inançları, zevkleri, sınırları, mahremiyeti olduğunu es geçeriz. Böyle yaptığımız zaman çocukları görmezden gelir, yok sayarız. Bu algı kültürel olarak o kadar içimize işlemiştir ki çocukların görüntülerinin onlara ait olduğunu, onlardan onay almadan görüntülerini paylaşamayacağımızı unuturuz. Hangimiz saatlerce yalnız ve korkarak geçirdiğimiz enkaz altından o halde çıkarılırken kameralar, ışıklar, bağıranlar, haykıranlar, kalabalık yığınlar isteriz başımızda; hangimiz o halimizin her yerde görüntülenmesini, biz o anı arkada bırakmak istedikçe karşımıza çıkmasını isteriz? Peki bunu neden çocuklar için yapıyoruz?
Senin sorduğun sorular ve bunların yanıtı oldukça kritik. Ancak çocuklarla ilgili acil ya da harekete geçmek istediğimiz bir gündem olduğunda ne yapmalıyız? Yani böylesi bir durumda kişilerin kullanabileceği bir kontrol listesi var mıdır?
Şiddet, istismar, afet, savaş dahil her türlü kötü olayda çocuklar nezdinde çok yoğun hak ihlalleri riskleri ile karşı karşıya kalırız. Çocukları bu risklerden korumak, çocuk haklarını korumak ile mümkündür. Aşağıdaki bulunan sorulara vereceğimiz yanıtlar bizim konuyu doğru değerlendirmemiz ve çocuk haklarını koruyan adımlar atabilemiz için yol gösterici olacaktır.
* Çocukların bedenlerinin yetişkinlere “umut” verme sorumluluğu var mı?
Hepimizin kötü zamanları atlatabilmek için umut duymaya ihtiyacı olabilir, burada umut duyabileceğimiz şey afetlerde çocuk koruma ile ilgili devlet politkalarının geliştirilmesi konusunda olumlu adımlar atılması olmalı. Yetişkinlerin kendilerini iyi hissetmek için çocukların kurtuluş anlarını izlemeleri, paylaşmaları ve yaygınlaştırmaları çocukları araçsallaştırmaktır. Üstelik çocuklara faydası yoktur.
* Bu fotoğrafı herkesin görmesi çocukların kararı mı?
Çocukların en önemli insan haklarından biri katılım hakkıdır. Çocukların kendilerini ilgilendiren her konuda karar vermeye hakları vardır. Yalnız afet, kaza, savaş gibi kötü olaylar değil gündelik yaşamlarında da her durumda fotoğraflarının çekilmesi ve görünür olması için onaylarının alınması gerekir. 18 yaşın altındaki her çocuğun görüntüsünün medya araçlarında yaygınlaştırılması onun ve bakım vereninin açık onayına ve iznine tabidir.
* Çocukların desteklenmesi için onların bedenlerini, yüzlerini göstermeye gerek var mı?
Çocuklar sağlıklı büyüme ve gelişme hakkına sahiptirler. Her çocuk kişisel, bedensel farklılıkları, özellikleri ve koşullarından bağımsız iyilik hallerinin sağlanması için yetişkinler ve karar vericiler tarafından desteklenmelidir. Afet dönemleri dahil her çocuğun en temelde barınma ve sağlıklı büyüme hakkı olduğu kadar birey olarak tanınmaya, anlaşılmaya, kendini güvenle ifade etmeye, psikolojik olarak desteklenmeye ihtiyacı ve hakkı vardır. Çocukların temel ihtiyalarına dikkat çekmek; etkili çocuk koruma ve çocuk hakları politikalarını talep etmek çocuk fotoğrafları paylaşmadan da mümkündür.
* Çocukların ihtiyaçlarını ve haklarını anlamak ancak onları “masum” gösteren görsellerle mi mümkün?
Yetişkinler olarak çocukları “masum”, “korunmaya muhtaç”, “mağdur” gördüğümüzde onları pasifize eder, yetişkinler ve çocuklar arasında hiyerarşik bir ilişkiyi var sayarız. Bu hiyerarşik yaklaşım bizi çocukların kararları, seçimleri ve bedenleri üzerinde söz hakkımız olduğu yanılgısına götürdüğü gibi, bu tanıma sığmayan tüm diğer çocukların da kaçınılmaz olarak yok sayılmasına yol açar. Çocuklar yardıma ihtiyacı olsalar da olmasalar da haklara sahiptirler. Çocukların ihtiyaçları için harekete geçmek nasıl göründüklerinden, hangi gruba mensup olduklarından, yaşlarından ve bizim dikkatimizi çekmelerinden bağımsız yetişkinlerin sorumluluğudur.
* Enkaz altından çıkan çocuğun fotoğrafını paylaşmak konuyla ilgili ne fayda sağlıyor?
Ülkemizde rutin olarak yaşanan doğa olaylarından biri depremlerdir. Buradaki temel ereğimiz afetlerin en az hasarla atlatılması ve can kaybının olmaması; karar verciler tarafından her türlü önlemlerin alındığından emin olarak güven içinde bir yaşam sürdürmek. Çocukların kurtarılma anına ilişkin fotoğraflarını paylaşmamız buradaki ihmalleri görmemizin ve bu konunun takipçisi olmamızın önüne geçeceği gibi çocuğun mahremiyet hakkını da ihlal eder. 18 yaşın altında her çocuğun fotoğraflarının yayınlanması bakım verenin ve çocuğun kendi onayına tabidir.
* Daha önce böyle bir deneyimi yaşamış olanlar dahil, bu fotoğrafı görenler ne hissederler?
Bu fotoğrafları görmenin tetikleyici ve travmatize edici etkileri vardır. Yetişkinler de çocuklar da böyle fotoğrafları gördüklerinde çoğu zaman acı, korku, derin üzüntü gibi birçok olumsuz duyguyu yaşar ve bu, hayatlarında kalıcı olumsuz bir iz bırakırabilir. Üstelik bu fotoğafları görmek ve yaygınlaştırmaya katkı sağlamak kalıcı çözümler için harekete geçebilmenin aksine, çaresizlik hissinin artmasına neden olur.
* Çocuklar iyileşmeye başladıklarında görsellerin hala dolaşımda olması ne hissettirecek?
Doğru bir psikolojik destek aldıklarında çocuklar iyileşir ve hayatlarına devam ederler. Ancak medyada ve dijital alanda paylaşılan görseller kaybolmaz. Çocuklar o anı arkada bırakmak istedikçe bu fotoğraflar onların karşına tekrar tekrar çıkarak travmatik anılarının canlanmasına neden olur.
* Depremin ve her türlü şiddetin çocuklar üzerindeki yıkıcı etkisine dikkat çekmek için çocuk hakları odağında ne yapabilirim?
Öncelikle her durumda çocuğun yüksek yararını düşünmekle başlamak gerekir. Bir yetişkin olarak öncelikle bir çocuğun bu durumu yaşamasını engellemek için harekete geçmemiz gerekir. Bu da çocuğu bir birey olarak görerek afetler ve hazırlık için çocukları doğru bilgilendirmek demektir. Ayrıca devletin imar yasası ve deprem kanunu ile ilgili politikalarının ve uygulamalarının; yıkıma ve can kaybına neden olan ihmallerle ilgili sorumluluların yargılanmasının takipçisi olmak, bu konuda giden yanlış uygulamalarda ses çıkarmak önemlidir. Afetler yaşandıktan sonra çocukların en temel ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamak ve güvenli alan tahsisi için çalışmak, bu konuda çalışan ekiplerin koordinasyonu çerçevesinde duyurularını takip etmek, onların yönlendirmelerine göre hareket etmek önemlidir.
Çocukların kriz anı ve sonrası ile baş edebilmelerini sağlayacak araçların sağlanması için konunun uzmanlarından destek almalarına katkı sağlamak ve takipçisi olmak, çocukların görsellerini paylaşmadan fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarını gündemleştirmek; bu konuda çalışan sivil toplum örgütlerine maddi manevi açıdan destek olmak, doğru kaynaklardan haber almak önemlidir. Çocuk hakları konusunda okumalar yapmak, çocuk hakları alanında çalışan uzmanların görüşlerini dikkate almak, çocuk hakları alanında çalışan sivil toplum örgütlerinde gönüllü olmak yapılabilecek şeyler arasındadır. Tüm çocukların hayatlarına güven içinde devam edebilmelerini ve haklarına erişmelerini sağlamak biz yetişkinlerin ve karar vericilerin en temel görevidir.
Çocuk Hakları sözleşmesi “Çocuğun Katılım Hakkı”nı da güvence altına alıyor. Biraz da bunu konuşabilir miyiz? Çocuğun katılım hakkı ne demek? Yine bu soruyu yukardaki çerçeve ile bağlantılandırmak gerekirse çocuğun bakımını üstlenen kişiden haber/görüntü için onay almak yeterli değil midir?
Çocuğu ilgilendiren her konuda fikrini almak, ciddiyetle dinlemek, onu farklılıkları ile kabul etmek, ona kendini güvenle ifade edebileceği alanlar ve araçlar yaratmak demektir. Bu alanları ve araçları yaratmak da yetişkinlerin sorumluluğundadır.
Hayatın içinde olan varlıklar olarak her konu çocukları iligilendirir. Çocuklar yaşı ne olursa olsun, nasıl farklılıklara, çeşitliliklere sahip olursa gündemden ve koşullardan etkilenir ve bu koşullar içinde bir görü geliştirir. Haber ve görüntü için onay almak bakım verenler kadar çocukları ilgilendirir. Yani çocuk ve bakım verenden aynı anda aynı değerde onay almak gerekir.
Belediyeler, kamu kurumları, sivil toplum örgütleri dahil bazı kurumlar, o kuruma kayıt olunurken bazen veliden görüntülere onay vermesi için bir imza alırlar. Ama çoğu zaman bunun ne olduğundan hem çocuk hem veli habersiz kalır. Yeterince açıklama yapılmaz ya da kayıtın “olmazsa olmaz” bir koşulu gibi sunulur. Ancak orada görüntünün kullanılabileceğine dair bir evrak varsayılsa da her yeni durumdan kurum ya da kurumda çalışanlar o çocuk ve bakım vereninden etik olarak tekrar izin istemek zorundadır.
Peki tüm bu konuştuklarımızla birlikte çocuklarla doğrudan çalışsın ya da çalışmasın farklı alanlarda çalışan örgütler çocuk perspektifini çalışmalarına neden ve nasıl dahil etmeliler?
Çocuklar için değil, çocuklarla çalışma anlayışını yaygınlaştırmak gerek. Bu da yine çocuk algımızı sorgulamak ile başlıyor. Çocuklara fayda sağlama iddiasıyla çalışan her örgütün kendisine çocukları çalışmalara ne kadar, ne derece dahil ettiklerini, çocukları nasıl algıladıklarını, çocuk hakları ilkelerini yerine getirip getirmediklerini sormaları gerek.
Çalışmalarımızı çocuk hakları temelinde planladığımızda en kırılgan gruplar dahil en kapsayıcı çalışma ilkelerini gözetmiş oluruz.