Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) adına Alper Yalçın tarafından kaleme alınan ‘Türkiye’de Çocuk Mahpus Olmak’ kitabı, çocuk cezaevlerinin mevcut koşullarına dikkat çekiyor.
Kitaba Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi'nden ulaşabilirsiniz.
2009-2015 yılları arasında hapishanelerde 10 çocuğun yaşamını yitirdiğini ve sadece geçen sene en az 2 bin 792 çocuk hakkında‘siyasi nedenlerle’ dava açıldığını belirten kitaptan satırbaşları şöyle:
*2011 yılı verilerine göre 18 yaş altı çocukların yüzde 68,6’sı hapishaneden tahliye olduktan bir yıl sonra adalet sistemi içerisine yeniden dahil olmakta ve ceza almaktadır.
* Hapishanedeki mahpuslardan aydınlatma dışındaki tüm elektrikli cihazların kullandığı elektriğin ücreti de alınmaktadır. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından 17 Nisan 2014 tarihinde hapishanelere gönderilen bir yazı ile çocukların elektrik ücretlerinin kurum idaresi tarafından ödenmesi gerektiği belirtilmiş, ancak bu yazının kurum idarelerine gönderilmiş olmasına rağmen çocuk mahpuslardan elektrik parası istendiği duyumları alınmaya devam edilmiştir.
Örneğin, CİSST tarafından bir hapishanede 13 yaşında bir çocuğa gönderilen radyo “Elektrik parasını ödeyecek parası yok”gerekçesiyle geri gönderilmiştir.
* Hapishanede yemeğin yanı sıra en temel ihtiyaç olan temiz su da kantinden satın alınmak zorundadır. Havana Kuralları 37’nci maddesinde “Her çocuğun, istediği her an içebileceği kadar temiz içme suyu bulunur” denilmektedir ancak Türkiye’deki çocuk mahpuslar eğer paraları yoksa musluktan akan suyu içerler.
‘Sakıncalı’ görülen teorik sınav
* Çocukların telefonlarının dinlenmesinin, çocukların mahremiyeti açısından tartışılması gerekmektedir. Telefonun hem ücretli hem de denetleniyor oluşu, çocuk mahpusların bu iletişim aracına daha az başvurmalarına sebep olabilmekte, çocukların dışarıyla olan iletişimlerini sınırlamaktadır.
* Teknolojik gelişmişliğe ve yüksek duyarlılığa sahip X-Ray cihazlarının varlığına rağmen çıplak arama ve ‘beden çukuru’aramasında ısrar edilmesi insan hakları ihlalidir ve bu uygulamalardan vazgeçilmelidir.
* ‘Odaya kapatma’ cezası, çocukların günde 21 saat olmak üzere beş gün süreyle odaya kapatılması anlamına gelmektedir. Çocuk mahpusların bu cezayı almalarını gerektiren davranışlar, kapalı hapishaneye iade cezasında belirtilen davranışlar ile aynıdır.‘Hücre’ yerine ‘oda’ denilerek yalnızca söylemde bir yumuşatma kullanılmıştır.
* Kapalı ceza infaz kurumlarında tutulan çocukların örgün öğrenimden yararlanma hakları yoktur. İlgili mevzuat gereği öğrenimine devam eden çocuk mahpusların ortalama yükseltme, sorumluluk sınavı gibi sınavların tarihleri konusunda bilgilendirilmeleri çocuğun kapatıldığı hapishane idaresinin sorumluluğundadır. Çocukların teorik sınavları kurum müdürü tarafından ‘sakıncalı’ görülmesi halinde hapishanede yapılmaktadır.
327 çocuğa bir sosyal çalışmacı
* Çocukların sıcak su kullanma günleri her hapishanede değişmekte ve haftanın sadece belirli günlerinde sıcak su verilmekte, çocukların yıkanacakları gün dahi hapishane idaresi tarafından belirlenmektedir.
* Çocuk mahpusların sayılarının yüksek olmasına karşı psikososyal görevlilerinin sayılarının az olması, çocuklara bireysel muamele yapılmasını olanaksız hale getirmektedir. Örneğin Maltepe’de bir sosyal çalışmacıya 327 çocuk, bir psikoloğa 109 çocuk, bir öğretmen ve sağlık memuruna 163 çocuk ve gün içinde bir infaz koruma memuruna 15 çocuk düşmektedir. Özellikle sosyal görevliler açısından personel sayısının yetersiz olduğu aşikârdır.
‘Atatürk resmi çizdiriyorlar’
* Bir avukat ise çocuk cezaevlerine ilişkin izlenimlerini şöyle anlatıyor: “Bir keresinde bir çocuğa ‘Niçin bilgisayar kursuna katılmıyorsun?’ diye sormuştum. Bilgisayar, internet, teknolojinin zaman kaybı ve insanı uyuşturan bir tarafı olduğunu söylemişti. ‘Hadi ama yapma haftada bir saatten bir şey olmaz’ deyince, ‘Bilgisayar kursunda hiçbir şey yapmıyoruz, Atatürk resmi filan çizdiriyorlar’ demişti. Çocukların plastik ve betondan başka temas edebileceği hiçbir şey yok. Üç yıl boyunca birkaç ayda bir yaptığım onlarca ziyaretten sadece bir keresinde bir grup çocuğu üzerinde ottan başka hiçbir şey olmayan toprağı zorla çapalarken görmüştüm. Görevli, çocukların bununla ödüllendirildiğini söylemişti.”
* Psiko-sosyal görevlilerinin ‘çocuğa yaklaşım, çocuklar ile ilgili haklar, ilkeler ve standartlar’ konusunda bilgi sahibi olmalarının önemini de ortaya koymaktadır. Personelin bu bilgiye sahip olmaması kurum çalışanlarının çocuklar arasında yaşanan şiddeti ‘eşek şakası’ olarak değerlendirmelerine sebep olmaktadır.
* Kız çocukları, yetişkinlerin olduğu hapishanelerde bulunmaları nedeniyle çok daha dezavantajlı ve istismara açık bulunmaktadır. Hangi hapishanelerde kız çocuklarının olduğunun bilinmemesi ve sayıca az olmaları, kurumda düzenlenen etkinliklere katılım seviyelerinin minimum düzeyde olmasına yol açabilmektedir.
Cezaevinde 10 çocuk ölümü
* CİSST’in 8 Eylül 2015 tarihinde Adalet Bakanlığı’na yapmış olduğu bilgi edinme başvurusuna göre Türkiye’de 6 Ekim 2015 tarihinde 99 yabancı çocuk mahpus bulunmaktadır.
* Adli Sicil ve İstatistik Müdürlüğü’nün ‘Açılan Davalardaki Suç Dağılımları’ tablosuna göre 2015 yılı içerisinde siyasi nedenlerle hakkında dava açılan çocuk sayısı en az 2 bin 792’dir. Açılan davalarda toplamda 2 bin 156 karar verilmiştir ve bu kararların 134’ü mahkumiyetle sonuçlanmıştır
* 2009 yılından 29 Haziran 2015 tarihine dek hapishanede dokuz çocuk yaşamını yitirmiştir. Kamuoyuna yansıyan, 2015 Kasım ayında kendini astığı iddia edilen bir çocukla birlikte bu rakam 10’a yükselmiştir.
* Türkiye’deki 0-6 yaş arasındaki çocuklar anneleriyle beraber hapishanede kalabilmektedir ve 21 Mayıs 2015 itibariyle, mahpus annelerle birlikte kalan 510 çocuk bulunmaktadır. Bu çocuklar ya anneleri hamileyken tutuklandıkları için hapishanede doğmakta ya da dışarıda bakım sağlayacak kişileri olmadığında anneleriyle beraber hapse girmektedirler.
‘Çırılçıplak arıyorlar, o yanlış bir şey…’
Kitapta ayrıca, tahliye olan çocukların anlatımlarına da yer veriliyor. Bazı çocukların ifadeleri şöyle:
* 16 yaşındaydım. Annem görüşe gelirdi, kapalı görüşe. Onu göremez, ona dokunamazdım. Sanki katliam yapmışım gibi, 30 tane adam öldürmüşüm gibi…
* Ailelerimiz genellikle Mersin, Antep, Urfa ve Şırnak gibi yerlerden geldiği için maddi zarara uğruyorlar. Bu nedenle ben de dahil birçok arkadaş ailesine görüşüme gelmeyin diyor.
* Cezaevine girerken haklarımızı söylemediler. Bir mahkûm gelsin desin ki, ben cezaevine girdiğimde haklarımı söylediler. Biz nereye başvuru yapacağımızı bilmiyorduk.
* Her koğuşun içinde bahçe var, akşam 5’te firar olmasın diye kapatıyorlar, onlar kendince haklı ama biz orada mesela voleybol oynuyorduk gelip bir anda kapatıyorlardı. İki dakika için resmen yalvarıyorduk ya!
* Cezaevine girdiğinde bir arama oluyor. Seni çırılçıplak arıyorlar. O yanlış bir şey bir kere.
* Sayım için 7’de uyandırıyorlar, hapishaneyi yönetiyor olsam değiştirmek isterdim. Türk olmayanlar ve kimsesiz çocukların ceplerinde hiç para yoktu, müdür olsam onlara maaş bağlatırdım.
* Dil bilen biri yoktu, hareketlerle iletişim kuruyorduk. Haklarımı hiç kimse anlatmadı, ben oradaki kuralları kendim anlamaya çalıştım. Kalacağım zamanı da anlatmadılar. Benim bildiğim üç ay kalmam gerekiyordu ama 10 ay kaldım. Konsolosluktan veya barodan kimse gelmedi, savunmadan haberim yok.
Kitaba Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi'nden ulaşabilirsiniz.
Burcu Karakaş, Diken