BİRLİKTE Destek Programımız kapsamında birlikte çalıştığımız örgütlerle 26-28 Haziran 2024 tarihleri arasında Dublin'e bir çalışma ziyareti gerçekleştirdik. Çalışma ziyaretinde İrlandalı uygulama ortağımız The Wheel, Avrupa’daki sivil toplum örgütlerine çeşitli ve özelleştirilmiş IT destekleri sağlayan Enclude, insan hakları ve eşitliği desteklemek için disiplinler arası çalışan ve sanatçılara kaynaklar, ağlar, destekler sağlayan bir yapı olan Smashing Times'la ve İrlanda'da sivil topluma ofis, ortak alan ve kaynak sağlayan bir sivil toplum örgütü olan Carmichael House ile buluştuk.
Bu buluşmada Aramızda Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Derneği’nden Ceren Akçabay, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nden (CİSST) Serhat Kaçan, Eşit Haklar için İzleme Derneği’nden (ESHİD) Gamze Rezan Sarışen, Hevi LGBTİ Derneği’nden Emine Şimşek, Pozitif Yaşam Derneği’nden Yağmur Şenoğuz, Sivil Alan Araştırmaları Derneği’nden Berna Akkızal, Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nden (SPOD) Oğulcan Yediveren, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’ndan (UMAG) Özge Mumcu, ve Zan Sosyal Siyasal İktisadi Araştırmalar Vakfı’ndan Dilek Akyapı bizimle birlikteydi.
Çalışma ziyaretinin nasıl geçtiğini, akıllarda kalanları ve ziyaret deneyimlerini dinlemek üzere katılımcılarımıza 2 soru sorduk. Gelen cevaplar İrlanda örneğinin Türkiye’deki sivil alana ilham olabileceğini gösterirken, iyi yönetişim, insan kaynağı yönetimi ve liderlik başlıkları için almamız gereken çok yol olduğunu gösteriyor.
Alışık olmadığınız bir Avrupa ülkesi olan İrlanda'ya gittiniz. Burada birden fazla örgütün liderlik, iyi yönetişim ve insan kayakları konusundaki çalışmalarını ve yaklaşımlarını birinci ağızdan dinlediniz. Bu dinlemeler size ne düşündürdü? Bu bilgi ile örgütünüze bir mercek tutsanız ne söylemek istersiniz?
Berna Akkızal I Sivil Alan Araştırmaları Derneği: Özellikle yönetişim konusunda örgütümüzün kademeli ve planlı olarak büyümesi gerektiği ve büyürken hangi organizasyonel şemaları takip edebileceğimiz, liderlik, izleme ve değerlendirme yöntemleri konusunda örgütümüze oldukça fazla deneyim biriktirmiş oldum. Koşulların ve önceliklerin farklı olmasına rağmen özellikle örgütlerin mekan paylaşımı, çalışan destek programları, politika metinlerini içeren bir örgüt politika kitabı gibi pratik çözümler bizim örgütümüze uygulanabilir. Sanat ve insan hakları konularını daha önce de birlikte ele almaya çalışmış ve ALAN(A)ÇIK başlığıyla bir atölye dizisi yürütmüştük. Smashing Times örgütünün kullandığı yöntemleri örnek alarak kampanyalarla ulaşamadığımız ve dikkatlerini çekemediğimiz genç öğrencilere ulaşmayı tekrar tartışmaya açacağız.
Emine Şimşek I Hevi LGBTİ Derneği: Carmichael’ın çalışanların iş takibini yapabilmek için “görev takip kontrol listesi" kullanması, üç ayda bir informal performans değerlendirmesi yapılması ve süreçte GROW modelinin örnek alınması, uzaktan çalışanlar için ayda bir görüşme yapılması dikkatimi çekti ve bu uygulamaların kapasitesi gün geçtikçe artan bir sivil toplum örgütü için ihtiyaç duyulan önleme mekanizmaları olduğunu düşündüm.
Çalışanlarının iyilik hallerini, esenliğini desteklemek için oluşturulan eğitim sisteminin de kişilerin motivasyonunu ve gelişimini destekleyeceğini düşünmekteyim. Ekip üyelerimizin arttığı, yeni çalışma arkadaşlarımızın olduğu ve sirkülasyonun devam ettiği sivil toplum kuruluşlarında çalışan el kitabı oluşturma, çalışanların bilgilendirilmesi, adaptasyonu ve zamandan tasarruf için kullanışlı bir araç olacaktır.
Serhat Kaçan I Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği: Örgütümüz açısından baktığımda insan kaynakları departmanı mevzusunu İrlanda’daki gibi dış bir kurum aracılığıyla hizmet satın alımı yoluyla çözmenin ne kadar efektif olacağını düşünmek ve tartışmak istiyorum. Bunun yanında the Wheel’ın paylaştığı dokümanlara daha fazla göz atmak ve onlardan yararlanmak istiyorum. Maalesef çok fazla işi çok az insanla yaptığımızı bir kere daha hatırladım. Son olarak da sivil toplumda insan kaynağı açısından profesyonelleşmenin hem sektörün gelişmesi hem de de Türkiye sivil toplumu için ne kadar hayati olduğunu da aklıma yeniden not ettim.
Özge Mumcu I Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı: The Wheel’in kendi iç yapılanması, -hayır örgütlerini de içeren- farklı yapıda 2400 örgütü bir araya getirmesi ve de iç organizasyonlarını 29 kişiyle yürütmelerini başarılı bir örnek olarak değerlendirdim. Farklı alanlarda çalışan 2400 kurumun hem idari hem finansal hem de proje bazında işlerini koordine etmenin karmaşıklığına rağmen kendi iç organizasyonları ve iç işleyişlerinin sağlıklı olmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Kendi kurumum için kurumsal kapasite geliştirilmesi konusunda farklı metotlar oluşturulabilir diye düşündüren “probation review- çalışan istihdamında deneme süresi uygulaması” gibi örnekleri notlarım arasına aldım. Ancak İrlanda ve Türkiye’deki STÖ yapılanmasının birbirinden farklı olması, devletin 2400 örgütün %70 oranında finansal destek vermesi gibi örnekler, Türkiye’de çalışan STÖ’ler olarak ne kadar zor bir durumda olduğumuzu da ön plana çıkardı. Örneğin kamu yararına çalışan bir kurum olarak biz hem kazanç sağlamamalı hem de insan kaynakları bütçesini farklı gelir modelleriyle birlikte yürütmeliyiz. Bu önümüzdeki en büyük finansal engel.
HR Locker gibi uygulamalar, iç işleyişimize dair haberleşmeyi sağlayabilir. Kurum içi oryantasyon konusunda da birtakım girişimlerimizin olmasının sağlıklı olacağını düşündüm. Aynı zamanda da kurumsal esenlik için personelin farklı ortamlarda bir araya gelmesinin, kurum içi çatışmaların da önüne geçebilecek bir niteliği olabilir. Elbette Wheel’in politika yapıcılar ile sivil toplum arasındaki aracı rolü de üzerinde durulması gereken olumlu bir örnek. Kurumsal kimlik için bir dosyalama çalışması yapmak notlarım arasında yer aldı. Ayrıca grow model üzerine bir çalışma yapılabilir. CRM veri tabanının önemi de, uygulamaya başlamamız gereken modeller arasında yer aldı.
Halk için halkla birlikte çalışmanın yarattığı dönüştürücü potansiyeli örnek alabiliriz
Ceren Akçabay I Aramızda Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Derneği: Öncelikle bu deneyime imkan verdiğiniz için teşekkürler. İrlanda'daki sivil toplum örgütlerinin tabana dayalı çalışmaları beni çok etkiledi. “Hayır kurumu” geleneğini sürdürerek halkla iç içe geçebilen ihtiyaçlara duyarlı çalışmalar yapılıyor olması, özellikle LGBTİ+ özgürlüğü ve eşitlik konusunda Katolik Kilisesi’ne rağmen toplumdaki değişen bakış açısı ve kapsayıcılık takdire şayan. Bu konuda Türkiye gibi otoriter muhafazar ülkelerin örnek alabileceği çok nokta olduğunu düşünüyorum. Bunlardan en önemlisi halk için halkla birlikte çalışmanın yarattığı dönüştürücü potansiyel. Ancak İrlanda'da sivil toplum çalışmalarının neoliberal yönetişim sistemlerini kurumsallaşmada fazlasıyla önemsemesi geleneksel dayanışma ve gelişme sürecini baltalayabilecek tehditler de içeriyor. Uzmanlaşmanın ve proje bazlı çalışmanın yoğunlaşması gönüllü temelde çalışmanın değerini ve anlamını yitirmesine neden olabilir.
Kendi örgütüm olan Aramızda Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Derneğinde gönüllü çalışma ve dayanışma merkezli çalışmaların hak temelli sivil toplum için merkezi olduğunu düşünüyoruz. Ama henüz küçük bir örgütüz. İrlanda'daki örneklerden hareketle örgütüm adına kurumsallaşma ve gönüllü çalışma süreçlerinin eş zamanlı olarak hızlandırılması gerektiği sonucuna vardım.
Dilek Akyapı I Zan Sosyal Siyasal İktisadi Araştırmalar Vakfı: Zorlu tarihsel süreçlerden geçerek varlık mücadelesi veren bir halkın bireyleriyle bir araya gelmek ve o coğrafyada bulunmak farklı bir hissiyat verdi. Yine birçok alanda olduğu gibi sivil toplum alanında da farklı kültürlerin deneyim paylaşımlarının ve farklı uygulamaların hem bireysel hem de kurumsal anlamda oldukça önemli katkıları oluyor. Fiziksel olarak kurulan bağlantılar ileride farklı çalışma ve dayanışma ağlarını kurabilmek açısından da avantaj sağlıyor.
Liderlik konusundaki yaklaşımları ve bu konudaki çalışmalarını oldukça yararlı buldum. Kavram bizim gibi lider kültleriyle hareket eden Ortadoğu coğrafyası için itici gelmiş olabilir. Ama liderlik tartışmalarının ve yaptıkları çalışmaların bizimkinden farklı olduğunu ve özellikle örgütsel liderlik yaklaşımlarını oldukça yararlı buldum.
Yönetişim konusunda ise iş bölümünün ve çalışma alanlarının çok belirgin olması, uzmanlık ve profesyonelleşme durumları söz konusuydu. Bu sivil toplum alanında uzmanlaşmaların gerekli ve önemli olduğunu düşündürttü. Buna ek ekonomik olarak yaşamlarını bu alanda çalışarak sürdürenlerin uzmanlaşmaları ve profesyonelleşmesi ve iş bölümü de önemli. Farklı ekonomik geçim kaynaklarına sahip olan insanların gönüllük temelinde dayanışma ağlarıyla örgütü güçlendirme çalışmalarına ağırlık vermeleri gerekiyor. Mütevelli heyetimizin ağırlıklı olarak akademisyenlerden oluşması bizim bu sistemi rahatlıkla uygulayabileceğimizi düşündürdü.
Yine yönetim ve çalışanlar için el kitapçıklarının örgütümüze ve yerel dinamiklere uyarlayarak kullanabileceğimizi düşünüyorum. Yanı sıra sivil toplumun tarihsel süreçleri, önemi ve gelişimine yönelik el kitapçıkları, istenilen durum ve mevcut durumların analizlerinin de yer aldığı kitapçıkları vakfımız ile gönüllü ve çalışanlara yönelik neden oluşturmayalım gibi bir düşünce de oluştu.
Doğrusunu bildiğimiz ama yapamadığımız ne çok şey var
Yağmur Şenoğuz I Pozitif Yaşam Derneği: Türkiye sivil toplumunda az insan kaynağıyla çok iş halletmeye çalışırken, aslında doğrusunu bildiğimiz ama yapamadığımız ne çok şey olduğunu tekrar hatırladım. Bu bir yanıyla içinde olduğumuz yapısal sorunlarla ilgili umutsuz hissettirdi, bir yanıyla hep küçük değişiklikler yapmaya alan olduğunu hatırlatıp ferahlık hissi verdi.
İlk gün insan kaynakları yönetimi ve iyilik hali konuşurken dernekte dönüştürebileceğimiz şeylere dair birçok not aldım. İstanbul'a döndüğümde gerçekleşen ilk yönetim toplantısında ekibin iyilik halini destekleyecek (uzun zamandır istediğim ama iş yükümden dolayı önceliklendiremediğim) bir uygulama değişikliği önerdim ve hızlıca uygulamaya geçtik.
İkinci gün Carmicheal'in paylaştığı yönetim el kitabı ve çalışan el kitabı benim için çok ufuk açıcı oldu. 2025 yılında olağan genel kurulumuz gerçekleşecek, bu sürece hazırlanırken benzer biryönetim el kitabı oluşturma fikrini kendime not ettim. İki günde de en çok dikkatimi çeken, organizasyon şemalarının tüm kurumlardaki netliği ve yönetişim için ne kadar kritik rol oynadığı oldu.
Oğulcan Yediveren I Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği: İlk olarak söylemeliyim ki İrlanda'da sivil toplum örgütlerinin yönetişim kısmı çok güçlü. Türkiye'de bizlerin kurumları hep yönetim ve operasyon kısmında büyüyor, şişiyor. Ancak yönetişim kısmının o kadar güçlü olmadığını görüyoruz. Çoğu zaman derneklerimizin yönetim kurulları kağıt üstünde. Bu da sıkça risk yönetimi, hesap verebilirlik ve şeffaflık, stratejik hedefler doğrultusunda tutarlı faaliyetler yürüterek etkiyi arttırmak gibi konularda sıkıntı yaşamamıza sebep oluyor. Bu gezi sayesinde birden fazla örgütün yönetişim modelini görerek bunu kendi örgütüme uyarlayabilmek için ilham aldım.
Onun dışında insan kaynakları uygulamalarımızın kendi örgütümdekinden çok farklı olmadığını gördüm. Ancak Türkiye'deki örgütler için erişilebilir hibelerin çoğunun daha küçük bütçeli ve faaliyet odaklı hibeler olması ve miktar açısından kısıtlı olması sebebiyle bizlerin iş yükü fazlayken aldığımız maaşlar düşük. Bunun üstüne mevcut ekonomik kriz ve enflasyonu ekleyince biz Türkiye'deki sivil toplum çalışanlarının esenliğini korumak bir noktaya kadar mümkün oluyor. Her ne kadar İrlanda'daki örgütlere benzer bir İK yönetimi yapsak da esenliğimizin onlardan daha düşük olmasının sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. Belki de Türkiye sivil toplumu olarak bizler için daha esnek ve erişilebilir hibeler için uluslararası savunuculuk yürütmeliyiz.
İrlanda toplumsal meselelerle ilişkilenmeleri açısından daha detaylı bir incelemeyi hak ediyor
Gamze Rezan Sarışen I Eşit Haklar için İzleme Derneği: İrlanda ve özelinde Dublin hep merak ettiğim bir coğrafyaydı. Beklediğimi buldum mu emin değilim. Bununla beraber, daha havaalanına indiğimiz anda şaşırmaya başladım. Daha çok yakın, 90larda eşcinselliği cezalandıran ülke bizi pride haftasına denk gelen ziyaretimizde başka türlü karşıladı. Bir ülkenin 30 yılda geldiği nokta gerçekten etkileyiciydi.
İrlanda sivil toplum deneyimi de farklı aslında. Devlet kamu hizmetlerini ‘charity’ dediğimiz hayırsever kurumlar üzerinden yürütüyor. ‘Charity’ faaliyetlerini fonluyor. Bu aynı zamanda ekonomiye ve istihdama da katkı sağlıyor. Yanlış not almadıysam her 8 kişiden biri ‘charity’ler yoluyla istihdam ediliyor ‘Sivil toplum örgütü/kar amacı gütmeyen kurum’ gibi kavramları ancak uluslararası faaliyet gösteren örgütler için kullanıyorlar.
Şöyle bir notum var: engelli bireylere yönelik hizmetlerin %70i bu ‘charity’ dediğimiz kurumlar tarafından karşılanıyor. Tabii, bilgiyi ayrıca doğrulamak gerekiyor ancak Turkiyede eşdeğerimiz olarak dinlediğimiz bu kurumların kamusal hayatta bu kadar aktif olması, devlet desteğiyle kamusal hizmetleri yerine getirmesi ve devletle kendini ‘partner’ olarak görmesi bizim buralarda pek alışık olmadığımız, olabileceğini tahayyül dahi göremeyeceğimiz durumlar.Çeşitli risklerin düşük olduğu bir ülkede faaliyet gösteren ‘charity’lerin, devletten aldıkları fonların da verdiği imkanlarla insan kaynakları ve iyi yönetişim alanlarına kafa yordukları, iyi bir örgütlenme modeli çıkardıklarını söylemek mümkün. İyi örneklerden özellikle örgütsel esenlik ve insan kaynakları politikalarından yararlanmak mümkün.
Son olarak, İrlanda farklı bir model. Eşitlik, ayrımcılıkla mücadele, yani Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nin kuruluş amacını oluşturulan hedefleri karşılamak için de bir eşitlik kurumları var. Bu ziyaret kapsamı dışındaydı ancak uzaktan takip ettiğimiz kadarıyla belli bir özerkliği sağlamış bir kurum. İrlanda, farklı örgütlenme yapılarının devletle kurdukları ilişkiler, özerkliklerini nasıl sağladıkları, toplumsal meselelerle ilişkilenmeleri açısından daha detaylı bir incelemeyi ve merakı cezbediyor.
Bu ziyaret sonrasında farklı sivil toplum örgütlerini, İrlanda'daki sivil toplumu dinledikten ve gördükten sonra Türkiye ile bir karşılaştırma yapsanız ne söylemek istersiniz?
Oğulcan Yediveren I Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği: İrlanda ve Türkiye'de sivil toplumun gelişimi tarihsel olarak farklı patikalar izlemiş. Avrupa ülkelerinde geçmişte merkezi yönetimlerin yani devletin görece daha güçsüz olduğunu ve sivil toplumun devletin yetemediği işleri yerine getiren adeta devleti sarıp sarmalayan bir yapı olduğunu görüyoruz. Nitekim geçmişte sosyal hizmet işlevini dini örgütlenmeler ve kilise görürken Avrupa toplumlarının sekülerleşmesiyle bu işlevi sivil toplum görmeye başlamış. İrlanda bunun en kusursuz örneği. Ancak Türkiye'de sivil toplum kadir-i mutlak bir devletin baskıcı uygulamalarına karşı ortaya çıkıyor. Yani onu sarıp sarmalamak şöyle dursun onunla bir çatışma halinde. Dolayısıyla İrlanda'da sivil toplum hem devletin daha az baskıcı olmasından ötürü daha çok hareket alanına sahip hem de devletin adeta tamamlayıcı bir unsuru olduğu için daha gelişkin. Bizim buradaki tarihsel engellerimizle nasıl başa çıkacağımız sorusu ise buranın kapsamını aşan ve hep birlikte düşünmeyi gerektiren bir soru.
Özge Mumcu I Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı: İrlanda’nın 100 yıllık tarihinde, laikliğe geçiş ile hayır kurumlarının Katolik Kilisesi’nin ardından devlete geçmesinin ardından, devletin kurumlara %70 oranında destek vermesi, devlet ve STÖ’ler arasındaki bağın devamlılığı için önemli bir örnek. Ancak, devlet desteğini aldıktan sonra, hükümetin veya devletin politikalarına STÖ’ler ne ölçüde itiraz edeceği bir soru işareti. Bu “embedded” ya da “iliştirilmiş” diye çevrilebilen bir mekanizma yaratma riski taşıyor.
Türkiye’de, özellikle son yıllarda, STÖ’ler hükümet / devlet yanında olan ve olmayan olarak ikiye ayrıldı. Toplumsal kutuplaşmanın artması, hak alanında çalışan tüm STÖ’leri olumsuz yönde etkiliyor. STÖ’lerin politika üretme ve kapasite geliştirme gibi kendi alanlarına ilişkin pozitif yönergeler uygulaması önünde de engeller çıkarılıyor. Benzer şekilde, proje havuzlarının daralması da, kurumların insan kaynaklarının kaybı ve hak için yaratılan alanın daralmasına ve / veya projelerin durmasına neden oluyor. Bu çerçevede, her ne kadar İrlanda’da devlet / hükümet karşıtı bir mekanizma yaratılma riski olsa da, Türkiye’den çok daha özgür ve ilerici bir yapılanmaya sahip olduklarını gözlemlemek mümkün.
Türkiye’de daralan sivil alan sadece dışsal etmenlerle değil örgüt içi mekanizmalarla da ilişkili
Dilek Akyapı I Zan Sosyal Siyasal İktisadi Araştırmalar Vakfı: Bu soruyu bir dönemdir katılım gösterdiğim sivil alan konuşmaları ile birlikte değerlendirmem faydalı olur. Sivil alan konuşmaları bizlere kendi örgütümüz veya birkaç örgütte gördüğümüz bazı olumsuzlukların aslında alanın tamamında nüanslarla hakim olduğunu göstererek büyük resmi görmemizi sağladı. Bu durumda yaşanan sorunların tekil (örgüt bazında) olmadığı, maalesef bir gelenek halini de aldığını söyleyebiliriz. Türkiye’de daralan/daraltılan sivil alanın sadece dışsal etmenlerle değil örgüt içi mekanizmalarının da payı olduğunu göz ardı etmemiz gerektiğini İrlanda’da dinlediğimiz yönetişim ve işleyiş mekanizmalarıyla da gördüğümü söyleyebilirim.
İki ülke arasında tarihsel ve kültürel farklılıkları gözeterek, İrlanda’da sivil alan çalışmaların tabana yayıldığını ve toplumsallaştığını söyleyebiliriz. Tabi burada “hayırseverlik” kültürünü kiliselerdeki geleneğin devamı olarak değerlendirmekte fayda var. Kültürel bir mirasın üzerine inşaa edilen bir sivil toplum dayanışması ve toplumsallaşması İrlanda’da doğrudan ‘modern’ zamanların veya ‘laikliğin’ bir getirisi olmaması, bunun sürdürebilmesi ve farklı mekanizmalarla yürütülebilmesi de ayrıca takdir edilmesi gereken bir durum.
Türkiye’de hangi alanda olursa olsun örgütlü olmak veya örgütlenmek kavramlarına alerjisi olan bir devlet geleneği ve baskısı varken yanı sıra sivil toplum alanında çalışma yürüten örgütlerin destek mekanizmaları çok düşük olduğundan insan kaynağı da haliyle istenilen düzeyde olmuyor. Bu durumda dayanışma ve gönüllülük bağları önemli bir yerde duruyor. Maalesef sivil toplum örgütlerinin bu alandaki pratikleri hem çalışan hem de gönüllü ekseninde dayanışan insan kaynağını da bir sömürü mekanizmasına dönüştürdüğünden (hem de sevdiğimiz dayanışma kavramlarını kullanarak). Bu noktada İrlanda’dan bana kalan teorik olarak kabul etmediğimiz kavramların pratik sahada tezahürlerini izlemeye devam mı etmeliyiz yoksa gelenekselleşmiş ve ihtiyaca cevap vermeyen insan kaynakları ve yönetişim gibi konuları tartışarak (farklı ülke modellerini ve deneyimlerini de değerlendirerek) yeni bir döneme hazırlık mı yapmalıyız? soruları oldu.
Serhat Kaçan I Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği: Beni en çok düşündüren, sivil toplumun İrlanda için nasıl farklı bir tarihsel gerçeklikte geliştiği ve hayır kurumları aracılığıyla sunulan tüm desteğin devletle nasıl iş birliği içinde olduğuydu. Türkiye bağlamında ise hak temelli sivil toplum kültürünün ne kadar güçlü olduğu da gözüme çarpan başka bir etken oldu. Zira çalışma alanları düşünüldüğünde hak temelli bir sivil toplum örgütlenmesi modeli onlara epeyce uzak bir kavram olarak görünüyordu. Bu nedenle kamunun taşeronu olarak varlığını sürdürme hali pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi İrlanda’da da yaygın bir uygulama. Üzerine çok konuşma imkanı bulamasam da memur maaşlarının çok yüksek olması nedeniyle birçok işi sivil toplumun sırtlandığını birkaç kez duydum. Her ne kadar Türkiye’den çok daha iyi olduklarını düşündüğüm birçok uygulamaları olsa da bu durum bana devletin yarattığı bir çeşit sömürü modeli olup olmadığı sorusunu sordurdu.
Yine de iş yükü ve çalışma koşulları bağlamında Türkiye’den çok daha iyi durumda olduklarını düşündüm, zira gönüllü iş gücü konusunda da çok avantajlı bir sosyal yapıya sahip bir ülke.
The Wheel ve İrlanda umut verici oldu
Berna Akkızal I Sivil Alan Araştırmaları Derneği: İrlanda ve Türkiye’deki sivil toplumun yapısı, bileşenleri ve meseleye genel bakış birbirinden çok farklı. Sadece Wheel’e üye 2400 dernek olması ve yakın geçmişe kadar muhafazakar bir toplum olmaları umut verici bizleri için de. Derneklerin ve örgütlerin devlet tarafından fonlanması ve Wheel gibi çatı örgütlerin eleştirel bir bakış için uğraşması bizim yaşadığımız sivil toplum sektörüyle arasındaki en büyük farklardan biri. 5 milyon nüfusa 30.000 dernek gibi bir oran da kendilerinin ifadesiyle toplumda tarihsel olarak gönüllü olmanın önemini istatistiksel olarak da vurguluyor. Yapı genel olarak dernekler ve hayır kurumları olarak yüz yıl önce kilise tarafından görülen işlerin büyük bir kısmını da üstlenmiş durumda.
Türkiye'de sivil toplum anlayışının değişmesi toplumun dönüşmesiyle mümkün olabilir
Yağmur Şenoğuz I Pozitif Yaşam Derneği: Türkiye ve İrlanda sivil toplumu arasında çok bariz farklılıklar var. İlk başta devletin sivil topluma desteği ve hibe/kaynak konusunda bize oranla çok daha rahat olmaları dikkat çekiyor gibi. Fakat İrlanda'da toplumun %84'ünün sivil toplum çalışmalarının önemli olduğunu düşünmesi, her 8 kişiden birinin STÖ'lerde çalışma yapmış olması gibi farkların daha dikkat çekici olduğunu düşünüyorum. Gönüllülük konusunda toplumun bu denli aktif oluşu tarihsel, sosyolojik ve kültürel nedenlere dayanıyor.
Türkiye'de sivil toplum anlayışının İrlanda'ya benzer bir noktaya gelmesi, devlet ve yönetim anlayışının değişmesinden ziyade toplumun dönüşmesiyle mümkün olabilir diye düşünüyorum.
Ceren Akçabay I Aramızda Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Derneği: Türkiye'de örgütlenme süreçlerinin giderek daraltıldığı bir süreçten geçiyoruz. Dolayısıyla sivil toplum çalışmalarının hükümet tarafından doğrudan desteklendiği İrlanda’ya kıyasla ülkemizde bu çalışmaları yapabilmek hayli zor. Bu bakımdan ülkemizdeki direngenliğin İrlanda'daki dostlarımız tarafından da takdir edildiğini öğrendim. Diğer yandan İrlanda'da daha önce de belirttiğim halk tabanlı çalışmalar Türkiye açısından örnek oluşturabilecek nitelikte. Aynı zamanda otoriterleşme ile sıkılaşan denetim süreçlerinde, İrlanda da olduğu gibi, kurumsal sivil toplum örgütlerinin denetimlerden geçmesini kolaylaştırması mümkün. Ayrıca bu kurumsallık üye sayısının artışına yönelik çalışmaları da destekleyebilir ve kitlelere ulaşılarak tabanın hak mücadelesine katkısı desteklenebilir.
Emine Şimşek I Hevi LGBTİ Derneği: İrlanda'da devlet kurumlarından destek almak erişilen kitleyi arttırabilir ve birçok açıdan sivil toplum kuruluşu için destekleyici konumda olabilir. Ancak böyle bir destek kimi zaman bir baskı yöntemine dönüşebilir. Bu durum sivil toplumun kendi potansiyelini ve baskı mekanizması olarak kullandığı savunuculuk yönlerini sınırlandırabilir. Türkiye'de herhangi bir yerel işbirliğinde bulunmanın imkansızlığı sivil toplum kuruluşlarının da görünürlüğünü ve etki alanını sınırlandırıyor.
Bahsedilen konuşmalarda çalışılan farklı grup ve alanları ayırma gereği duymadıkları, farklı çalışma alanlarının bir araya gelebildiklerinden söz ettiler. Bu durum Türkiye'de olan birçok sivil toplum kuruluşu için geçerli değil. Türkiye'de var olan sivil toplum kuruluşlarının ortak bir zeminde bulunmayışı, farklı önceliklendirme(?)lere sahip olmaları bir araya gelmeyi zorlaştırıyor.
Gamze Rezan Sarışen I Eşit Haklar için İzleme Derneği: Benzer sorun alanlarımız var. Barınma gibi. İrlanda’da da barınma ciddi bir mesele. Evsizlik sorunu ve özellikle sokakta yaşayan çocuklar uluslararası raporlara da yansıyan bir durum olarak ortada duruyor. Bununla beraber sorunları çözme konusunda ciddi bir irade de gözleniyor.