Ana içeriğe atla
Image
Haber yatay görseli
Share

5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu Değişikliğine Karşı Ortak Deklarasyon

Aşağıda, 5199'un değiştirilmesi ile ilgili olarak tasarı ve tekliflere ilişkin, yaşanan son gelişmeler hakkında ortak deklarasyon metni yer alıyor. 17 Nisan saat 09.00'a kadar imzacı olacak STK, baro, komisyon, inisiyatif, grup vb. oluşumların kurumsal imzalarını iletmelerini rica ediyoruz.

Aşağıda, 5199'un değiştirilmesi ile ilgili olarak tasarı ve tekliflere ilişkin, yaşanan son gelişmeler hakkında ortak deklarasyon metni yer alıyor. 17 Nisan saat 09.00'a kadar imzacı olacak STK, baro, komisyon, inisiyatif, grup vb. oluşumların kurumsal imzalarını iletmelerini rica ediyoruz.

haber fotoğraf

Kurumsal imzaların [email protected] adresine acilen gönderilmesi önemle rica olunur.

TBMM GENEL KURULU GÜNDEMİNE YAKIN ZAMANDA GELECEK OLAN 5199 SAYILI HAYVANLARI KORUMA KANUNU DEĞİŞİKLİKLERİ HAKKINDAKİ GÜNCEL GELİŞMELERE TEPKİ AMACIYLA YAZILAN ORTAK DEKLARASYONDUR.


Basına ve Kamuoyuna,


19 Şubat tarihinde TBMM Çevre Komisyonu'nda yapılan toplantıda, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nda değişiklik yapılmasına ilişkin yasa tasarısı ve teklifi için bir alt komisyon kurulmuştur. Bu komisyon, 17 Nisan Perşembe günü toplanma kararı almıştır.

Hayvan hakları STK’larına kapalı yapılacak olan bu görüşmede alt komisyon “köpek saldırısı mağdurları”nı dinleyeceğini basın yoluyla kamuoyuna duyurmuştur. Ancak son derece açık ve nettir ki adı “Hayvanları Koruma Kanunu” olan bir yasanın hazırlanması ve/veya üzerinde yapılacak değişiklik ve düzenlemeler için hayvan (köpek) saldırısına uğramış kişilerin fikirlerinin bir dayanak olarak dinlenmesi, asla hayvanın yararına olmayacak ve yasa, her şeyden önce kendi adı ve misyonuyla çelişecektir. Sadece bir kişinin TBMM Dilekçe Komisyonu’na sunduğu bir dilekçe üzerine, üç bakanlığın el birliği ile çıkartmış olduğu “pittbull soykırım genelgesi” öncesinde olduğu gibi, şimdi de “mağdur dinleme” adı altında, hayvanlara önyargılı bir şekilde yaklaşan bir grubun alt komisyonca dinlenileceği öğrenilmiştir. Bunun, Bakanlığın tasarısında geçen ve bizlerin “ölüm ve toplama kampları” olarak tanımladığı “doğal yaşam parkları”nın, toplumun gazını alacak gerekçesini oluşturmak için yapıldığı aşikârdır.

Hayvan saldırısına maruz kalmış kişiler, insanın doğal bir tepkisi olarak ciddi panik ve endişe duymakta, korkularından, deneyimlerinden hayvanlara önyargılı yaklaşmakta ve hayvandan korkmaktadırlar. Saldırıların altında yatan somut sebeplerin yanında, tıp literatüründe “tedavi edilmesi gereken bir durum” olarak tanımlanan bu durumdan mustarip şahısların hayvanların geleceği, yaşam hakkı ve/veya koşulları konusunda fikir beyanında bulunmaları, hayvanları önce göz önünden kaldırmak, ardında da açlık, hastalık, soğuk, aşırı sıcaklarda hiçbir yiyecek, ilaç ya da korunma imkânı olmayan sözde “doğal yaşam parkları”na hapsederek öldürmeyi meşrulaştırmak, planlanan cinayetlere, soykırımlara kılıf uydurmaktır.

Kamuoyuna “doğal yaşam parkı” olarak tanıtılan, ancak pratikte “ölüm kampı” olacak olan bu alanlar hayvanlar (köpekler) için asla uygun yaşam alanları değildir. Çıkışı olmayan bu kapalı alanlarda hayvanlar kendi aralarında hem bölge kavgaları yaşayacaklar hem de kısa zaman içinde ortaya çıkacak ve hayvanları yavaş ve acılı şekilde öldürecek olan açlık nedeniyle hayvanlar birbirlerine saldıracaklardır. Bu koşullar tanıtıldığı gibi “doğal” olmadığı gibi, asla yaşanabilir de değildir ve bu bilinç ile hareket etmek, Bakan Veysel Eroğlu ve destekçilerinin de açıkça beyan ettiği üzere, “10 yıl içinde sokak hayvanı kalmayacak, kalmaz” soykırımına hizmet etmektir.

2004 yılında Hayvanları Koruma Kanunu’nun yasalaşmasından itibaren, geride bıraktığımız on yıllık süreç, devletin hayvan aleyhindeki tavır, tutum ve fiillerini daha da arttırdığını gösterir niteliktedir; gördüklerimiz, Türkiye’nin dört bir yanından gelen ve sürekli artış gösteren hayvan hakları ihlâlleri, hayvan aleyhindeki belirgin tutumun bir kanıtıdır. Dolayısıyla bizlerin, devlete ait barınaklarda, koşulların iyi olacağı, hayvanlara iyi bir ortam sağlanarak hayvanların yaşatılacağı yalanına inanmamız da beklenemez. Bakan Eroğlu’nun pilot bölge olarak İstanbul, Trabzon ve Kocaeli’nin seçildiğini duyurduğu ve en somut örneğini İstanbul, Sarıyer, Kısırkaya’da gördüğümüz, “doğal yaşam parkı” adıyla sunulan vefakat bizce tecrit ve soykırımın gerçekleşeceği “doğal parklar”a alternatif olarak yeni yapılan barınaklar, hayvanların “barınması” için tasarlanmamıştır; bu alanlar tam tersine hayvanların yaş, sağlık durumu ve/veya yaşamsal ihtiyaçlarına bakılmaksızın tecrit edilecekleri hapis hücreleridir. Öyle ki, bu hücrelerin üç tarafı betondur; hayvanlar sadece tek bir taraftan tek bir yönü görebileceklerdir ve açık hava ya da güneş ışığı ile temasları olmayacaktır. Sağlıklı hayvanların evcilleştikleri ve yüz yıllardır yaşadıkları sokak ve alanlardan toplanıp bu hücrelere hapsedilmeleri insanlık dışı bir uygulamadır. Bakıma ihtiyacı olan ya da sokakta yaşayamayacak kadar yaşlı ya da annesiz yavruların ise, bu tür barınaklarda hayatta kalma şansı yoktur. Devlet, barınak inşa ederken öldürmeyi değil, “barınma” kelimesinin anlamı gereği yaşatmayı sağlamalıdır.

Hiçbir şekilde kabul etmediğimiz ve hiçbir koşulda etmeyeceğimiz bir diğer husus da meskenlerdeki hayvan sayısına getirilmek istenen kısıtlamadır. Türkiye’de sayısı azımsanamayacak kadar çok kişi ve aile, hayvanlarla birlikte yaşamaktadır. Yine birçok hayvan sever ve hayvan korumacı, sokakta yaşama şansı olmayan hayvanlara evlerini açmıştır. Hayvan severlerin, hayvan korumacıların hayatlarını, evlerini hayvanlarla paylaşmalarındaki en büyük etken, Türkiye’deki hayvanların ev dışı yerlerde (sokaklar, barınaklar) yetersiz yaşam koşullarıdır. Hayvanların, özellikle yaşlı, yavru ve sakatların, sokakta yaşama şansı yok denecek kadar azdır. Hayvanların doğuştan sahip oldukları yaşam hak ve standardını onlara sağlayabilmek için, birçok hayvan korumacı devletin barınaklar aracılığı ile yapması gereken vefakat yerine getirmediği bu eksiği kendi imkânlarıyla sağlamak zorunda kalmış, başka bir deyişle, insani bir açıdan bakıldığında zorunda “bırakılmıştır”. Hayvan korumacılara bu konuda devlet en ufak bir destek göstermemekte, bugünlerde konuşulan “mesken” maddesinde de görüldüğü üzere, tam tersi bir davranışla bu iyi niyeti sonlandırmak istemektedir. Bu kanun tasarısı, başta hayvanlar olmak üzere, hayvanlarla evini, hayatını paylaşan vatandaşları da mağdur edecektir.

Meskendeki hayvan sayısına kısıtlama getirmek her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na ve taraf olunan Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ve birçok uluslararası anlaşmaya ve hukuk ilkesine aykırıdır. Anayasal hak ihlalidir. Özel hayatın gizliliğinin, konut dokunulmazlığı ve mülkiyet hakkının ihlalidir. İkinci bir partiyi rahatsız eden ve bilirkişi raporuyla kanıtlanmamış hiçbir koşul ve durumda, hiçbir kurum, kanun/yasa bir kişinin evine, özel hayatına müdahale edemez. Bu, kişisel hak ihlalidir.

Yukarıda saydığımız ve hayata geçirilmek istenen bu önerilerin tamamına KARŞIYIZ.

Son olarak: AB müktesebatı sürecinde çıkartıldığı iddia edilen, 13 Aralık 2011 ve 15 Şubat 2014 tarihlerinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe koyulan, sokak hayvanlarının deneylerde kullanılmasının önünü açan yasal düzenlemeye ve ne sebep ve koşulda olursa olsun, hayvanların deneylerde kullanılmasına,

Hayvanların insanın eğlence aracı olarak kullanılmasına: Avcılık, hayvanlı sirkler, yunus parkları, doğal akvaryumlar, pazarlarda satılan (renkli) civcivler, oynatılan ayılar, dilendirilen/oynatılan maymunlar, turistik amaçlarla fayton çektirilen atlar vb.

Hayvan satılık bir “meta” değildir. Pet-shoplarda canlı hayvan satışına,
Kısırlaştırmanın istisnasız her hayvana uygulanmasına ve ötanazinin, hayvanlara bir hakmış gibi lanse edilmesine, tedavi etmenin önüne geçmesine,

KARŞIYIZ.

Hayvanların yaşam hakkına saygı duyan ve bunu insanın hayvana verdiği bir “lütuf” olarak sunmayan, fiili ve yasal olarak gerçek bir koruma sağlayan ortak bir düzenleme yoluna gidilmelidir. Hayvan sömürüsüne ve katliamına “hayır” diyor, yukarıdaki yasa önerilerinin tamamına karşı duruşumuzu beyan ederken çözüm için hayvanın yaşam hakkına saygı duyduğunu iddia eden değil, bu saygıyı fiilen gösteren ve söylem olarak amacı ile çelişmeyen STK’lar ile birlikte çalışılması gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.

İMZACILAR:

Türkiye Baroları Hayvan Hakları Kurultayı temsilcileri
..................................................
..................................................
..................................................

• * Bu deklarasyona ilaveten, söz konusu kanun tasarısı gündeme geldiğinde, 46 STK, siyasî parti, sendika ve oluşumun imzası ile şiddetle karşı çıkıldığını da hatırlatmak isteriz.

İlgili Dosyalar:

  1. haber fotoğraf [JPG] [6.06K]
Share
İlgili Eğitim