Ana içeriğe atla
Image
Manşet Yatay Görseli
Share

Yüreğimizde Yatan Barış

Düne kadar “Barış”ı konuşmaktan, tartışmaktan uzak duran ve bu konuda eyleme geçmekten çekinen kimi çevreler ve kişilerin bugün “Barış”ı ağızdan düşürmediğine tanık oluyoruz.

İçerik Alınlık Resmi

Düne kadar “Barış”ı konuşmaktan, tartışmaktan uzak duran ve bu konuda eyleme geçmekten çekinen kimi çevreler ve kişilerin bugün “Barış”ı ağızdan düşürmediğine tanık oluyoruz.

Dün barış yürüyüşlerine katılmayan, “Barış” çalışmalarını görmezden gelenler, bugün “Barış” etkinliklerinde barışın inşası için söz söyler oldu. Bunlar elbette sevindirici ve desteklenmesi gereken gelişmeler. Ama akla bir soru ister istemez takılıyor: İstedikleri nasıl bir “Barış”? “Ben istersem barış olur” diyen Başbakan Erdoğan’ın istediği barışın anlamı ne? Bugüne kadar takiyeci olduğu tescil edilen başbakan gerçek bir barış mı istiyor? Gerçek barışın, silahların sustuğu bir barışın, demokratik hak ve özgürlüklerin kabulünden geçtiğini hepimiz biliyoruz. Peki, böyle bir zemin ve ortam var mı?

KADINLAR VE BARIŞ

Ya barış görüşmelerinin dışında tutulan biz kadınlar “Barış”a nasıl bakıyoruz? Barışın gerçek anlamını mı konuşuyoruz, yoksa eril iktidarın kadınlara ve erkeklere biçtiği rolleri mi yerine getiriyoruz? Bize gösterilen ve öğretilen bir barış için mi çalışıyoruz? Barış derken, etkili bir savaş-milliyetçilik-ırkçılık karşıtı kadın hareketi mi örgütlemeye çalışıyoruz? Yoksa “analar ağlamasın” diyerek –bu sözün kadını nasıl yok saydığını, onu erkekliğin yedeğine aldığını görmezden gelerek– eril iktidarın kadınlık kabulü üzerinden mi bir “Barış” söylemi geliştiriyoruz?

Bugüne kadar, kadına karşı uygulanan şiddetle mücadele, kürtaj karşıtı eylemler, sığınma evleri için yapılan mücadeleler nedense, savaşa-militarizme-ırkçılığa karşı mücadeleyle pek bütünleştirilemedi. Kadına uygulanan şiddet, emeğinin değersizleştirilmesi, işsizliğe mahkûm edilmesi, eve kapatılması, eğitim haklarının elinden alınmasının savaş politikalarıyla iç içe olduğu gözden kaçırıldı ve “politik alan” tanımları yapılmaktan kaçınıldı.

Oysa kadın kurtuluş hareketi, tam da bu noktada, kadına uygulanan her türlü baskının ve ayrımcılığın temelinde ideolojik-kültürel baskıların olduğunu, militarizme ve iktidara karşı mücadelenin kapitalizmle ve emperyalizmle mücadeleyi de içine aldığını kabul ederek, erkek egemen sistemin yıkılmasını hedefler. Eğer kadınlar “politik özneler” olarak, günlük yaşamda karşımıza çıkan her türlü ayrımcılığa karşı mücadeleyi; militarizme-ırkçılığa-milliyetçiliğe-kapitalizme ve emperyalizme karşı verilen mücadeleyi birleştiremezse, ne savaşa karşı mücadele edebilirler ne de barışı gerçekleştirebilirler. Barış, kadınların politik alanların öznesi olmasıyla mümkün olacaktır.

Savaş politikaları, bugün kadına uygulanan her türlü baskı ve zulümle yakından ilgilidir. Savaşa yatırılan sermaye, sağlık, eğitim, istihdam gibi alanlara ayrılacak bütçelerden; kadınlar için açılması gereken sığınma evleri, kreşler, eğitim kurumlarının parasızlaştırılması, işyerlerinin açılması, ücretlerinin yükseltilmesi için yapılacak harcamalardan kesilerek sağlanmaktadır. Kadın hareketinin amacı, kadınları politik özneler haline getirmek, her türlü eşitsizliğe, baskı ve zulme karşı çıkmalarını sağlamaktır. Unutulan ise, savaşın karakter itibariyle erkek olduğudur. Savaş erkektir ama savaşanlar erkek olduğu için değil, savaş ve militarizm erkeklik üzerinden biçimlendiği ve erkekliği biçimlendirdiği için. Savaş yalnız erkekliği değil kadınlığı da biçimlendiriyor; annelere barış anneleri, şehit anneleri diyerek, erkekleri yedekleyen, onları koruyan, onlara cephe gerisinde sıcak bir yuva sağlayanlar rolü veriyor.

Savaş politikaları kadına uygulanan şiddetin kaynağıdır. Vatan, millet, ulus gibi kavramlar kadın bedeni ile özdeşleştirilir. Askerler, kışlaya adım attığı ilk andan başlayarak, eğitimleri boyunca kadınlar aşağı, yok edilmesi gereken yaratıklar olarak ele alınmaktadır. Bu kadına karşı nefretin kökeni, dinsel, mitsel, kültürel nesnelerde görülebilir. Londra’daki “salatalık” adı verilen kule, IRA ile yapılan bir çatışmadan sonra yapılmış “penis” şeklinde bir binadır. Böylece “demokrasi dersi veren” emperyal devletin kadına karşı uyguladığı şiddetin ve yok saymanın temelinde bu cinsiyetçi bakış açısının varlığı açıkça görülebilir. Gene 12 Eylül döneminde işkenceye uğrayan kadın ve erkeklerin tanıklıkları, hayatın her yerinde kadına uygulanan bu kin ve nefretin göstergesidir.

BARIŞ’IN GERÇEK OLMASINI İSTİYORSAK

1- Savaş politikalarını tartışmanın yanında; ümmetçi bir emperyal devletten ulus oluşturma politikalarında Kemalist ideolojinin etkilerini de tartışmak zorundayız. Kürt ve Türk, diğer bir deyişle “Beyaz kadınlarla” “Kürt kadınları” arasında da bu ideolojinin etkileri vardır. Bunu tartışmak zorundayız.
2- Yaşanan muhafazakârlaşma da gene kadınları, İslami ideolojinin yaygınlaşmasında ve kazanılmasında yedek güç olarak görmektedir. Dinsel ideolojilerin cinsiyetçi bakış açıları tartışılmadan, kadın erkek eşitsizliğinin devamını sağlayan, erkek egemen iktidarın değişip dönüşmesi mümkün değildir. Savaşa karşı barışı savunmak istiyorsak, kaynağını dinsel ideolojiden alan muhafazakârlaşmayı da tartışmamız gerekir.
3- Kadın barış mücadelesi politik bir alansa, cinsiyetçilikle milliyetçilik ve ırkçılık arasında, birlikte işleme ve kaçınılmaz olarak birbirini yaratma ve birbirini besleme ve yeniden üretme mekanizmalarını açığa çıkarmak zorundayız.
4- Kadınların barış mücadelesinin hedefi, kadınları barış politikalarının özneleri haline getirmenin ötesinde, savaşın erkek karakterini, kapitalizmle bağlantısını, ulus-vatan-bayrak-toprak gibi öne çıkan kavramlar üzerinden, ırkçılığın, milliyetçiliğin, militarizmin ve savaşın patriyarkayla ilişkisini deşifre etmek, eril sistemin erkeklik ve kadınlık varsayımlarını dönüştürmek, olmalıdır.
5- Gerçek barışın, demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılmasıyla olacağının bilincinde olarak, demokrasi mücadelesini yükseltmeliyiz. Yaşadığımız barış sürecinin yeni savaşların başlangıcı olmasını istemiyorsak, erkek egemen sisteme, kadına uygulanan her türlü ayrımcılığa, militarizme, ırkçılığa, milliyetçiliğe karşı çıkarak demokrasi mücadelesini yükseltmeliyiz.

* İzmir Savaşa Karşı Kadın İnisiyatifi Üyesi

Kaynak: Evrensel

Share
İlgili Eğitim