Rapora göre kamuoyunda sivil toplumun tanınırlığı düşük olsa da 6 Şubat Depremleri sonrasında sivil toplum örgütlerinin sahadaki çalışmaları örgütlere bakışı olumlu yönde etkiledi.Katılımcılara sivil toplum örgütleriyle ilişkilendirilen kavramlar sorulduğunda deprem/afet ilk sıralarda yer aldı.
Türkiye’de Sivil Toplum Algısı, 8 Aralık 2023- 15 Ocak 2024 tarihleri arasında 42 ilde ve 3040 kişi ile yüz yüze görüşmelerin bulgularına dayanıyor.
“Deprem sivil toplum örgütlerinin ne kadar önemli olduğunu anlamamı sağladı”
Katılımcıların yaklaşık %50’si sivil toplum örgütlerinin deprem sonrasındaki çalışmalarını gördükten sonra sivil toplum örgütlerine daha olumlu bakmaya başladığını, sivil toplum örgütlerinin depremde devlet kurumlarından daha etkin çalıştığını söyledi. Katılımcılara göre devletin sivil toplum örgütlerine müdahalesi olmasaydı, örgütler depremde daha aktif olabilirlerdi.
Araştırmaya katılanlar depremin sivil toplum örgütlerine üye olmak, gönüllü çalışmak ya da bağış yapmak konusundaki düşüncelerini de olumlu yönde etkilediğini söyledi. Araştırmada dikkat çeken başka bir bulgu ise, deprem sonrası algısı olumlu değişenlerin hem yaşadıkları çevredeki/mahalledeki sorunların çözümünde hem de hükümet politikalarını belirlemede STÖ’leri diğer gruba göre daha etkili bulması oldu.
Sivil toplum dayanışmayla yan yana anılıyor
Sivil toplum denilince akla ilk gelen kavramlar gönüllülük, dayanışma, bağış ve yardım oldu. Savunuculuk, demokrasi ve eylem kavramları ise en az bahsedilenler arasında yer aldı. Çeşitli söylemlerle hedef haline getirilen sivil toplum örgütleri için vatandaş olumsuz ifadeleri kullanmazken, misyonerlik ve dış güçler kavramları %1’le listenin en sonunda kendine yer buldu.
Devletin eksik bıraktığı alanların iyileştirilmesi sivil toplumdan bekleniyor
Araştırmada katılımcılara “Türkiye’nin daha çok hangi konu ile ilgili çalışan STÖ’lere ihtiyacı var” sorusu da soruldu. Katılımcılar bu soruya en çok yoksullukla mücadele, eğitim ve sağlık hizmetleri cevabını verdi. Temel hak ve özgürlükler cevabı ise son sıralarda yer aldı.
Araştırmaya katılanların %80'i kamu politikalarının belirlenmesinde ve yaşanan sorunları çözme konusunda sivil toplum örgütlerinin etkisinin olmadığını düşünüyor. Raporda bu durumun sivil toplum örgütlerinin belediyeler, Bakanlıklar ve Meclis’teki süreçlere dahil olamamasından kaynaklandığı vurgulandı.
En güvenilen kurum ordu, en güvenilmez dini cemaatler
Araştırmaya göre en güvenilen kurum ordu, en az güvenilen kurum ise dini cemaatler oldu. Güven başlığında kamu kurum ve kuruluşlarından ya da devletten hemen sonra ise sivil toplum örgütleri geliyor.
Kurumlara güven konusunda yaş ise ayırt edici unsur olarak öne çıktı. 35 yaş altı katılımcıların din adamlarına, iktidar partilerine, belediyelere ve dini cemaatlere 35 yaş üstü katılımcılara göre daha az güvendikleri görülüyor. Ancak 35 yaş altı katılımcılar sosyal medyaya daha fazla güveniyor.
Sivil toplumun tanınırlığı birkaç kurumla sınırlı
Deprem sivil toplum örgütlerine ilişkin algıyı olumlu yönde etkilese de araştırma sivil toplum örgütlerinin kamuoyu tarafından tanınmadığını ortaya koydu. Rapora göre sivil toplum örgütleri afet zamanlarında öne çıksa da kamuoyunda tanınırlıkları düşük.
Türkiye’de Sivil Toplum Algısı araştırmasına göre toplumun %80’i sivil toplum örgütlerine hiçbir şekilde temas etmiyor. Örgütlenme özgürlüğü alanında yaşanan sorunlar hem kamuoyunu hem de sivil toplum örgütlerinin bilinirliğini olumsuz yönde etkiliyor.
Katılımcılar sivil toplum denilince aklınıza ne geliyor sorusuna en çok Kızılay ve AHBAP’la yanıt verdi. Araştırma ana akım medyada kendilerine yer bulabilen LÖSEV, TEMA, Darüşşafaka gibi örgütlerin de kamuoyu tarafından en bilinen örgütler arasında yer aldığını gösterdi.
Araştırma, siyasi ilişkileriyle gündeme gelen örgütlerin ise vatandaş nezdinde karşılığının çok az olduğunu gösterdi. TÜRGEV, Deniz Feneri, İHH gibi örgütlerin kamuoyundaki tanınırlığı düşük kaldı.
Vatandaşın sivil toplumla ilişkiye geçme biçimleri ise yardım alma, burs alma, yurt imkanlarından yararlanmayla sınırlı kaldı. Araştırmaya göre eğitim düzeyi düşük ve yoksul gruplar sivil toplum örgütleriyle daha pragmatik bir ilişki kuruyor ve yoksulluk, sağlık, eğitim gibi konular öne çıkıyor. Gelir ve eğitim düzeyi yükseldikçe ise bağış yapma, üye/ gönüllü olma gibi farklı şekillerde ilişki gelişiyor.
Sivil toplumun hedef gösterilmesi kamuoyunu etkiliyor
Katılımcılara sivil toplum örgütlerine neden üye olmadıkları sorulduğunda “bu tip faaliyetlere katılmaktan çekiniyorum, korkuyorum” cevabının verilmesi dikkat çekti.
Araştırmada sivil toplum örgütlerinin üye ya da gönüllü bulmakta zorlanmasının örgütlenme özgürlüğü alanında yaşanan sorunlardan kaynaklandığı belirtilirken, sivil toplum alanının genişlemesi için elverişli koşullar yaratıldığında bu durumun değişebileceği de söylendi.
Gençler sivil toplumu tanıyor ama üye ya da gönüllü olmaya çekiniyor
Araştırmaya katılanların %60’ı sivil toplum örgütlerine ilişkin bilgisini “hiç bilgim yok” veya “az bilgim var” diye tanımladı. 35 yaş altı katılımcılarda “hiç bilgim yok”, “az bilgim var” diyenlerin oranı %57,2 olurken, 35 yaş üstü katılımcılarda bu oran %63,4’e yükseldi.
Araştırma gençlerin sivil toplum örgütlerini tanısa da ilişkiye girmekten çekindiğini de ortaya koydu. Bu durumun ise dernekler için getirilen üye bildirim zorunluluğundan kaynaklandığı belirtildi.
STÖ’yü tanıdıkça güven artıyor
Raporda katılımcıların sadece %4’ünün sivil toplum örgütüne üye olması ve sivil toplum örgütleri hakkında çok az bilgi sahibi olmasına rağmen, katılımcıların sivil toplum örgütleri hakkında kesin kararını vermediği, tartışmalara rağmen toplumun sivil toplum örgütlerine güveninin hala yüksek olduğu ifade edildi.
Raporun bulgularına göre sivil toplumla ilişki kuran, sivil toplum örgütlerine ilişkin algısı daha olumlu ve güven düzeyi daha yüksek olan katılımcılar için durum karamsar değil. Katılımcılar sivil toplum örgütlerini tanıdıkça güven yükseliyor. Eğitim ve gelir düzeyi arttıkça ise sivil toplumla ilişki artıyor. Halihazırdaki duruma göre katılımcıların %36’sı sivil toplum örgütlerine güveniyor.
Raporda, sivil toplum örgütlerinin içinde bulunduğu olumsuz durumlara rağmen elverişli imkanlar yaratıldığında ve sivil toplum örgütlerinin mücadeleye devam etmesiyle bu tablonun değişebileceği de söylendi.