Türkiye, kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetle mücadeleyi amaçlayan uluslararası sözleşmeyi imzalayan ilk 13 ülkeden biri oldu.
Yasal bağlayıcılığı olan sözleşmenin uygulamaya konabilmesi için meclis tarafından onaylanması gerekiyor.
Sözleşme, İstanbul’da Çarşamba günü başlayan ve iki gün sürecek olan Avrupa Konseyi Dışişleri Bakanları toplantısında imzaya açılmıştı.
“Avrupa Konseyi Kadına Karşı ve Ev İçi Şiddetle Mücadele ve Bunun Önlenmesi Sözleşmesi,” önleme, koruma, kovuşturma ve mağdur destek mekanizmalarıyla kadına karşı şiddetle mücadelede kapsamlı bir yasal çerçeve oluşturan ve uluslararası bağlayıcılığa sahip ilk düzenleme olacak.
İmzacı ülkelerin iç hukuklarına egemen olacak sözleşmenin uygulaması Avrupa Konseyi bünyesindeki bağımsız bir komite tarafından denetlenecek.
Uluslararası sözleşme, fiziksel, cinsel, psikolojik şiddetin yanı sıra, zorla evlendirme ve kadın cinsel organlarının kesilmesi gibi farklı şiddet türlerini tanımlıyor ve bunlara yaptırımlar getiriyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), tüm Avrupa ülkelerini, iki yıl süren müzakerelerden sonra son şeklini alan sözleşmeyi imzalamaya çağırdı.
Örgütün kadın hakları araştırmacılarından Gauri van Gulik, “Tüm Avrupa hükümetleri, bu sözleşmeyi bir an önce imzalamalı ve onaylamalı. Ermenistan’daki kadın hakları gruplarından, İngiltere’deki avukatlara, bölgedeki insan hakları savunucularına kadar birçok kişi, kadınların korunması, ülkelerinde bu alanda daha iyi yasalar yapılması ve uygulamaların iyileştirilmesi için bu sözleşmeden yararlanabilir” dedi.
Konsey üyesi olmayan ülkelere da açık olan sözleşmeye taraf ülkeler, uygulama aşamasında şiddete maruz kalan kadınlar için çağrı merkezleri ve sığınma evleri kuracak aynı zamanda, mağdurlara tıp, adli tıp hizmetleriyle psikolojik ve hukuki destek sağlamakla yükümlü olacak.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün geçen hafta Türkiye’de kadına şiddeti konu alan ‘Kocandır, Döver de Sever de’ adlı raporu büyük yankı uyandırmıştı. Türkiye’nin farklı bölgelerinde yaşları 14-65 arasında değişen şiddet mağdurlarıyla görüşmelere dayanan raporda, yasal düzenlemelerle uygulamalar arasındaki boşluğa dikkat çekilmişti.