Ana içeriğe atla
Image
Sivil Hikayeler
Share

"Sivil Hikayelerle Hepimize Umut Veren Hikayeyi Anlatmak İstedik"

Türkiye'nin sivil alandaki öyküsü uzun yıllara dayanıyor ve sivil toplum örgütlerinin iyi bir dünya uğraşı daha fazla duyulmayı ve konuşulmayı hak ediyor.  Sivil Hikayeler ise Türkiye'de haklara herkesin erişebilmesi için yılmadan mücadele eden sivil toplum örgütlerinin yaptıklarını daha fazla insana duyurma çabasının ürünü. Yakın zamanda paylaştığımız ve Türkiye'nin dört bir yanında farklı hak alanlarında çalışma yürüten sivil toplum örgütlerini anlatan Sivil Hikayeleri, çalışmanın nasıl ortaya çıktığını ve nasıl bir dönüşüme ilham olduğunu karikatürist Emrah Ablak ve hikayelerin yazarı Beril Ateşoğlu ile konuştuk. Ama öncesinde Sivil Hikayeler'in nasıl tasarlandığını, neden böyle bir çalışma yapıldığını anlattık. Keyifle okumanız dileğiyle...

Uzunca bir süredir tüm dünyada sivil alanın daraldığını ve sivil toplum örgütlerinin ise baskılarla mücadele etmek zorunda kaldığını gözlemliyoruz.  Sivil Hikayeler ise içinden geçtiğimiz bu süreçte hem umut vermek hem de başka örgütlere ilham olması için hayata geçirdiğimiz bir çalışma, aynı zamanda sivil alana bir not düşme çabası... 

Aslında Sivil Hikayeler, STGM’nin uzun zaman önce yaptığı işlerden biri. 2007 yılında Türkiye ve dünyadan sivil toplum örgütlerinin uyguladıkları projeler arasından seçilen iyi örneklerden “Sivil Toplumdan Proje Öyküleri” yayınlanmıştı. Ancak bugüne geldiğimizde sivil alandan hikayeleri farklı bir yolla hem günceli hem de daha geniş kitleleri yakalayacak şekilde tasarlamak ve görsel sanat alanını kullanmak istedik.  Sivil toplum örgütlerinin gücünü ve etkisini en iyi şekilde nasıl anlatabileceğimize dair üzerine uzunca kafa yorduğumuz ve neyi, nasıl yapalım konusunda bolca tartıştığımız bir sürecin sonunda karikatürist Emrah Ablak’la birlikte çalışmaya karar verdik.  

"Sivil toplumun gücüne kulak vermek istedik"

Bir video çizgi roman olarak tasarladığımız ve ismine 'Sivil Hikayeler' dediğimiz bu çalışmayla içinden geçtiğimiz zor günlerde değiştirme ve iyilik gücüne inandığımız sivil toplum örgütlerinin hikayelerini, umutlarını, çalışmalarını aktarmayı amaçladık. Bu hikayelerle başka örgütlere umut vermeyi ve bu hikayelerle Türkiye’deki sivil toplum çalışmalarının kamuoyu nezdinde daha fazla etki uyandırmasını umut ediyoruz. Aslında Sivil Hikayeler'le yapmaya çalıştığımız ve istediğimiz şey hepimize iyi gelecek, umut veren hikayeyi anlatmak ve sivil toplumun gücüne kulak vermek...

Biz, STÖ’lerin hikayesi aracılığıyla ilham ve umut veren, çözüm odaklı ve harekete geçirecek anlatıyı sunmak üzere yola çıktık. Süreçte ise örgütlerle görüştükçe onların çalıştıkları alanlardaki başlıkları konuyu hiç bilmeyen insana nasıl anlatacağımıza ve bu farkındalığı nasıl yaratabileceğimize ve büyüteceğimize odaklandık. Sivil Hikayeler, Türkiye’den farklı hak alanlarında çalışan 13 örgütün yaptıkları çalışmalara dair bir farkındalık öyküsü oldu. Sivil Hikayeler'de sokakta yürürken ansızın kulağa çalan yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bir dilin hikayesinden roman bir kadının başarı öyküsüne, engellin bir bireyin karşılaştığı sorunlardan blues kadınlarına kadar farklı hikayeler anlatıldı. 

Bu süreçte sivil toplum örgütlerinin hikayelerini Beril Ateşoğlu yazdı, bu kelimeler ise Emrah Ablak'ın çizgileriyle buluştu.  Hem örgütlerin deneyimlerini dinlemek hem de onların hikaye süreci çok öğreticiydi. Bu vesileyle herkese teşekkür ederiz

İlk olarak lügatımıza armağan ettiğiniz karikafilmlerle başlayalım. Karikafilm nasıl bir fikirden doğdu?

Emrah Ablak: 2007 senesiydi herhalde, Youtube’un açıldığı sene. Yazın motorla İstanbul’dan çıktım, kıyılardan gezerek gidiyorum. İzmir'de İstanbul'dan tanıdığım bir arkadaş bir gece beni evine misafir etti.  Gittiğimde orada kendi arkadaşları da vardı ver birlikte çok güzel bir gece geçirdik. Çok güzel ağırladılar beni. Burada tanıştığım arkadaşların “Less” diye bir müzik grubu vardı. O güzel gecenin ardından bir jest yapmaya ve İstanbul'da döndüğüm zaman bir şarkılarına  bir klip yapmaya karar verdim. Ancak bunu Youtube için nasıl yapacağımı çok bilmiyorum. Elimdeki imkanlarla baktım ve işte kağıdım var, kalemim var, bir de Hi 8 kameram var kasetli. Dedim, parçayı bölümlerine ayırayım, her bölüm için de bir resim çizeyim ve kaydırarak çekeyim. Bir tane yaptım. O dönem Youtube kullanıcısı çok fazla değildi ama çok güzel tepki aldı. O gruba iki klip daha yaptım. 2007 senesinde 3 tane klip yaptım. Yani ilk karikafilmler onlar.

Bu işlerle birlikte, yani 2007 senesinde Youtube’un ne kadar kullanışlı bir mecra olduğunu ve bu yöntemin Youtube'a ne kadar uygun olduğunu aslında test etmiş oldum. Daha sonra seneler geçti ve bu sefer Instagram güçlendi. Bu sosyal medyayı en başından beri takip ediyoruz, ilk Facebook dünyayı çarptı. Sonra Youtube ondan sonra Instagram, Twitter gibi daha böyle kısa süreli paylaşımların çoklukla paylaşıldığı mecralar açıldı. Instagram için bir şey yapmalıyım diye düşündüm. Çünkü dergicilik bitti. Yani kâğıt medyası bitti. İnsanlar kâğıt medyasından ziyade bir şeyi okumak için artık telefon ekranına bakıyor ve telefon ekranına o çizgileri sokmak gerekiyor. Karikafilm projesine tekrar geri döndüm ve çalıştı, gayet güzel oldu. Çok insana ulaştı iş.

"Bu çalışmada öyle hikayeler var ki, insanların bu çabasına hayran oluyorsunuz"

Sivil Hikayeler'de 13 farklı örgütün hikayesi sizin çizimlerinizle hayat buldu. Biraz da yaratım sürecini konuşsak. Örgütlerin hikayeleri sizde nasıl yansıma buldu? 

Emrah Ablak: Benim için sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili çalışmak aslında başlı başına bir yolculuk oldu. Çünkü herhangi birileriyle çalışmak gibi değil sivil toplumla çalışmak. Bir örnekle şöyle anlatayım, bir gün 35 tane STK’ temsilcisi geldi ve benden hikayecilikle ilgili bir şeyler dinlemek istediler. Hikaye nasıl anlatılır? Yani ben bunu öğretmek için gittim. Fakat buraya gelen STK’larda hep zorlu.  Ben burada, konuya nükleer araştırma merkezi CERN’den bahsederek girdim ve cümle içinde bilimadamları dedim. Ben bilimadamları deyince oradaki STK’lar tabi beni epey sert eleştirdiler, tabiri caizse paramparça ettiler. Sonra dedim ki kendi kendime, STK’larla çalışırken çok çok hassas olmak lazım. Yani sivil toplumla çalışırken, sadece iş yapmak olmuyor, onlardan biri olman gerekiyor. Hangi konularda hassas olduklarını çok iyi anlaman gerekiyor. Yoksa kaş yapayım derken göz çıkarabiliyorsun. Dolayısıyla sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili geçmişte böyle tecrübelerim var.  

STGM ile başladığımız Sivil Hikayeler'de ise tecrübelerimi buraya taşıdım. STK’ların hassasiyetlerini anlamaya çalışıyorum. Çünkü aslında her STK’nın derdi o hassasiyetin içinde gizli ve ona çok özenli davranmak gerekiyor.  Ve bu özen ve hassasiyetin de olabildiğince çok insana ulaşması gerekiyor.

Sivil Hikayeler'e konu olan STK'ların hikayelerini çizmeden önce ilk olarak hepsinin internet sayfalarına ve sosyal medya hesaplarına bakıyorum, ilgili videoları izliyorum ve onları tanımaya ve çalıştıkları konuyu anlamaya çalışıyorum. Ancak bu tanıma aşamadan sonra çizime geçebiliyorum. Bir de bu çalışmada öyle hikayeler var ki, insanların bu çabasına hayran oluyorsunuz. Örneğin, Eğitimde Görme Engelliler Derneği var, ben onu çizerken kendimi tutamadım ve hüngür hüngür ağladım. Yani bu iş hem çok keyifli ama bir o kadar da zor.

"Dünyayı algılama biçimimizin bazı noktalarda ne kadar hasarlı olduğunu gördüm"

Sivil Hikayeler sizin sivil alandaki ilk çalışmanızdı. Biraz örgütlerle çalışma deneyiminizi anlatır mısınız?

Beril Ateşoğlu: Sivil Hikayeler, sivil alandaki çalışmalara hızlı ve güçlü bir giriş oldu benim için. Emrah Ablak, hem çok iyi bir hikaye anlatıcısı, hem çok iyi bir çizer, hem de aklına ve yaratıcılığına hayran olduğum bir sanatçı. İnsan her koşulda yapabileceğinin en iyisini yapmak ister tabi ki ama böyle önemli parametreler olunca başka bir heyecan da basıyor insanı. Örgütlerin hikayelerini dinledikçe süreç benim adıma bambaşka bir noktaya geldi. Bir proje olmaktan çıktı benim gözümde. Dünyayı algılama biçimimizin bazı noktalarda ne kadar hasarlı olduğunu gördüm. Her bir örgüt benim içimde de hali hazırda olan hasarlı algılarımla yüzleştirdi beni.

Her örgüt bir canlının ya da bir algının gelişebilmesi ve hayatta kalabilmesi için uğraşıyor. Zaten algılarımız objektif, aklımız yargısız ve yasalarımız eşit olsaydı bu örgütlere de ihtiyaç duymayacaktık. Bana sorarsanız bütün örgütlerin nihai amacı harcadıkları emekler karşısında ilerleyen zamanlarda onlara gerek kalmayacak bir algı düzeyine gelebilmek. O günleri görebilmeyi çok isterim. Bir örgütün hedefine ulaştığı için gönül rahatlığıyla kapanacağı ya da dönüşeceği günü..

Bu süreçte örgütlerin hikayesini anlatırken ve onların ilham veren hikayelerini kaleme alırken anlatmakta zorlandığınız bir örgüt oldu mu?  Zorlandığınız başlıklara nasıl bir çözüm ürettiniz? 

Beril Ateşoğlu:  Olmaz olur mu? ( gülüyor) Neredeyse bütün örgütler. Örgütlerin çıkış sebepleri ve yaşadıkları süreçler karmaşık ve zorlu. Bizim bu hikayelerde altını çizmek istediğimiz şey örgütlerin süreçleri yerine neden bu örgütlerin kurulmasına ihtiyaç duyulduğu aslında. Videoları izleyen insanlar üzerinde minicik bile olsa bir farkındalık yaratarak başka bir yerden bakmalarını sağlamak. İş böyle olunca bunu fikri hikayeleştirmek zor oluyor.

Algı ve duyguları anlatabilmek için empati kurdurabilmek gerekiyor öncelikle. Bu empati bazen hikayesinin kendisinde ortaya çıkabiliyor ama bazende üstü kapalı kalabiliyor. Anlatabilmekte zorlandığım durumlarda genellikle bir metafor bulmaya çalışıyorum. İnsanların aklında o durumu daha güncel ve sıradan bir olguyla eşleştirerek bu benzerliği fark etmelerini ve daha önce başka konularda hissettikleri duyguları hatırlatarak yeni duruma entegre etmelerini sağlamaya çalıştım diyebilirim.

Türkiye'den 13 farklı sivil toplum örgütünün çalışmalarını anlatan Sivil Hikayeleri STGM'nin Instagram, Twitter, Facebook hesaplarından ve Youtube kanalından takip edebilirsiniz. 

İlgili Eğitim