Küçük bir hatırlatma yapacak olursak, Nesin Vakfı’nın hesapları geçtiğimiz yıl izinsiz yardım toplandığı ve 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunun 7'nci maddesine muhalefet edildiği gerekçesiyle bloke edilmişti. Cezanın gerekçesi olarak ise Nesin Vakfı’nın Facebook paylaşımı ve banka hesap bilgilerinin sosyal medya üzerinden paylaşılması gösterilmişti. Ali Nesin ise yaşananları sosyal medyada şöyle aktardı:
“2017 yazında Nesin Vakfı’na komşu 8 dönümlük arazi satışa çıkmıştı. İçindeki villayla birlikte 2 milyon liraydı, “kelepir” sayılırdı. Sahibinin acil paraya ihtiyacı olduğundan bir hafta on gün içinde almalıydık. Babam da birkaç defa bu araziyi almaya yeltenmiş ama parası çıkışmadığı için alamamıştı. Bizim de o kadar paramız yoktu tabii. Vakıf yöneticisi Süleyman Cihangiroğlu çok ısrar etti, Facebook’tan duyuralım, biraz destek gelir, kalan miktarı krediyle tamamlarız diye düşündük. Bu izinsiz bağış toplamak kabul edilerek vakfa ağır ceza verildi”
Yoktan var edilen ve bu yıl 50'nci yılını kutlamaya hazırlanan Nesin Vakfı'nın yaşadığı sorun sivil alandaki çeşitli aktörlerin uzun süredir dile getirdiği Yardım Toplama Kanunu’ndaki belirsizliklerden kaynaklanıyor ve yaşananlar örgütlenme özgürlüğü ile yakından ilgili.
Varoluşlarını devam ettirebilmek ve faaliyet gösterebilmek için kaynaklara ihtiyacı olan sivil toplum yapılanmalarının engellemeler ve güvensizlikten uzak çalışabilecekleri bir ortamın yaratılması gerektiği ise sivil alandaki aktörlerin uzun süredir savunuculuğunu yaptığı bir başlık.
Peki sorun nereden kaynaklanıyor?
İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Ulaş Karan, Türkiye’deki konuya ilişkin temel mevzuatın 1983 tarihinde yürürlüğe girdiğini ve darbe döneminin bir ürünü olduğunu hatırlatırken, halen yürürlükte olan 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu’nun ise genel anlamda yardım toplama faaliyetinin kısıtlanması üzerine inşa edilmiş olduğunu söylüyor.
Yardım Toplama Mevzuatında acil değişiklik yapılması gerekiyor
Kanunun içeriğinin uzun yıllardır tartışıldığını söyleyen Karan, “Yakın dönemde Nesin Vakfı’nın başına gelenler yardım toplama mevzuatında en kısa sürede bir reform yapılmasının ne kadar zaruri olduğunu gösteriyor.” diye konuşuyor.
Nesin Vakfı’nın yaşadığı sorunun mevzuatta “bağış” ve “yardım” kavramlarının netlik taşımaması ve farklı şekillerde yorumlanabilmesi olduğunu belirten Karan, 10 Kasım 2021 tarihinde Yardım Toplama Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelikte yapılan değişiklikle iki kavramın tanımını bir ölçüde netleştirmiş olduğunu ancak sorunun devam ettiğini söylüyor.
Mevzuata göre STÖ’lerin “bağış” toplaması izne tabi değilken, “yardım” toplamaları ise izne bağlı tutuluyor.
10 Kasım 2021 tarihinde Yardım Toplama Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelik’te yapılan değişiklikle “bağış” herhangi bir çağrı olmaksızın bir STK’ya yapılacak ayni ya da nakdi destek; yardım bir ihtiyacın giderilmesi amacıyla doğrudan veya dolaylı olarak talep edilmesi halinde karşılıksız veya ödünç olarak verilecek ayni ya da nakdi destek olarak tanımlandı.
Mevzuatta acilen değişiklik yapılması gerektiğini vurgulayan Karan, bunun için sivil toplum örgütlerini bütünüyle Yardım Toplama Kanunu kapsamından çıkarmanın ya da sivil toplum örgütleri için izin yerine bildirim usulünün getirilmesi yönünde bir değişiklik yapılmasının gerekli olduğunu söylüyor.
Yardım ve bağış arasında yapay bir ayrım var
TÜSEV Genel Sekreteri Rana Kotan ise 2021 yılındaki yapılan değişikliğin mevcut sorunları çözmek için yeterli olmadığını ve mevzuatın tek bir kavramı benimsenmek yerine bağış ile yardım olarak iki kavramı tercih ettiğini söylüyor. İki kavram arasında yapay bir ayrım olduğunu söyleyen Kotan, talep ayrımı yapmaksızın bağış-yardım ikiliğinin ortadan kaldırılması gerektiğini belirtiyor.
“Bağış ve yardım arasında tanımlanan fark, izne tabi olmayan bağış toplama faaliyetlerinin daraltılması ve kamu idaresi tarafından STK’ları bağış toplama faaliyetlerinin neredeyse tamamının idarenin iznine ve aşırı kontrolüne tabi tutulması dışında bir sonuç üretmedi. Oysa neredeyse tüm dünyada maddi ve ayni desteklerin tamamı bağış olarak kabul ediliyor ve tek bir kavram kullanılıyor.”
Mevzuata göre dernekler üyelik aidatı almak için izin almak zorunda değilken, örneğin SMS kampanyası yapmak isterse bunun için izin almak zorunda. Kotan bu ikisi arasında da ayrım bulunmadığını söylüyor.
“Bizim baktığımız yerden üyelik aidatı ve SMS gelirlerinin birbirinden bir farkı yok. Her ikisinde de bağışçı bir irade göstererek bağış yapıyor, hangi yöntemle yaptığının bir önemi yok. Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün Ağustos 2022’de yayınladığı yasa taslağında sunduğu üzere, izin yerine bildirim uygulanmasını veya dernek ve vakıfların yasa kapsamından tamamen çıkarılmasını örgütlenme özgürlüğü açısından savunuyoruz.”
STÖ’lerin kaynak geliştirme faaliyetleri örgütlenme özgürlüğünden ayrı düşünülemez
Sivil toplum örgütlerinin çalışmalarını sürdürebilmek için maddi kaynağa ihtiyacı olduğunu ve bu kaynağı sağlanmanın en temel yollarından birinin ise ayni veya nakdi bağış olduğunu hatırlatan Karan, sivil toplum örgütlerinin kaynak geliştirme faaliyetlerinin örgütlenme özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasını oluşturduğunu da vurguluyor.
Bağışların kamu makamlarından, yabancı devletlerden, hükümetlerarası örgütlerden veya özel hukuk gerçek ve tüzel kişilerinden sağlanabilmesinin mümkün olduğunu da hatırlatan Karan, yardım toplamayı izne tabi tutma yönündeki düzenlemelerin özgürlükçü yaklaşımla bağdaşmadığını ve devletten izin alınmasına dair bir zorunluluk getirilmesinin ise örgütlenme özgürlüğüne yönelik meşru olmayan bir müdahale niteliği taşıdığını belirtiyor.
Kotan da Türkiye’de mevzuatın, sivil toplum örgütlerinin bağış toplama yoluyla kaynak geliştirme faaliyetlerinin örgütlenme özgürlüğünün geliştirilmesi ve STÖ’lerin finansal sürdürülebilirliğinin güvence altına alınması kapsamında ele alınmadığını vurguluyor.
Peki sivil toplum yardım toplama konusunda pratikte neler yaşıyor?
STÖ’lerin bir kısmı yardım toplama iznine hiç başvurmamayı tercih ediyor Kotan, yardım toplama faaliyetlerinin izne tabi tutulması ve yardım toplama prosedürünün kurumlar üzerinde ciddi bir bürokratik yük yaratması nedeniyle sivil toplum örgütlerinin bir kısmının izne hiç başvurmamayı tercih ettiğini söylüyor.
"Önemli sayıda STK’nın yardım toplama izin başvurusunun defalarca reddedildiğini ya da özellikle bazı hak temelli STK’ların başvurularının zaten kabul edilmeyeceğini düşünerek girişimde bulunmadıklarını biliyoruz."
Türkiye'de kaç STÖ'nün yardım toplama izni başvurusu yaptığı ve kaçının izin alabildiğine ilişkin bilgi ise kamu kuruluşları tarafından paylaşılmıyor.
Kotan, kendilerine ulaşan örnek vakalar ile başvuruların idarenin keyfi yorum ve kararlarıyla reddedildiğini de aktarırken, mevzuatta düzenlenen cezaların da caydırıcı olduğunu gözlemlediklerini anlatıyor.
"Yardımın verildiği kişiden imza alma gerekliliği, yardım toplanmadan önce yardımın dağıtılacağı kişilerin listesinin istenmesi, yardım toplamak için ayrı bir banka hesabı açmak ve hedefe ulaşılamadığında parayı iade etmek gibi zorunluluklar ve internetten yardım toplama konusundaki düzenlemeler STK'ları oldukça zorluyor. Yardım toplama izni konusunda hak temelli çalışan STK’ların daha fazla sorun yaşadıklarını yaptığımız araştırmalar ortaya koyuyor."