Arno Kalaycı tarafından hazırlanan "Dar Seçim – İnsan Hakları İlkeleri Işığında Azınlık Vakıfları Seçim Yönetmeliği" başlıklı politika metninde uzun süren engellemeler ardından 18 Haziran 2022’de yürürlüğe giren yeni yönetmeliğin etkili bir çözüm sunmak yerine var olan sorunları bugüne taşıdığı ve azınlıkları yeni müdahale, sorun ve dayatmalarla karşı karşıya bıraktığı söylendi.
Düzenlemede Anayasa Mahkemesi'nin ortaya koyduğu ilkeler dikkate alınmadı
Yönetmeliğin hazırlık sürecinde ve yapılan düzenlemelerde İnsan Hakları Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve diğer uluslararası insan hakları mekanizmaları ile Anayasa Mahkemesinin ortaya koyduğu ilkelerin dikkate alınmadığı da söylendi.
"Seçim çevresi, adaylık ve seçmenlik için öngörülen ikamet şartı, seçim tertip heyetlerinin mevcut yönetim kurulu tarafından belirlenmesi ve seçim bürokrasisinin örgütlenme özgürlüğüne müdahale oluşturmaması gibi kritik ve önceden bilinen sorunlar, talep ve ihtiyaçlara aykırı şekilde düzenlendi."
Azınlık toplumları sürece dahil olamadı
Çalışmada yeni yönetmeliğin, azınlık toplumlarının farklı toplumsal kesimlerinin paydaş olarak yer aldığı bir süreçle hazırlanmadığı vurgulandı.
Metinde yönetmelik hazırlık sürecine koronolojik dair bilgi verilirken, yönetmeliğin hazırlanma sürecinde gerekli şeffaflığın ve katılımcılığın sağlanmadığı, idare hukukunun konusu olan yönetmeliğin hazırlanma sürecinin siyasallaştığı; idari kurumların yönetmeliğin hazırlanmasında ve hakların etkin bir şekilde kullanımını sağlamakta yetersiz kaldığı ve azınlıkların seslerini siyasilere duyurmaya çabalamak zorunda kaldığı görülüyor denildi.
Politika metninde, örgütlenme, din veya inanç özgürlüklerinin kolektif boyutu merkeze alarak Türkiye’nin azınlık vakıflarına ilişkin ulusal ve uluslararası yükümlülükleri incelenirken, hak ihlallerinin sona ermesi için de öneriler yer alıyor.
"Kısıtlayıcı denetim mekanizmaları iptal edilmeli"
Politika metninde, azınlıkların örgütlenme ve din veya inanç özgürlüklerinin kolektif boyutuna yönelik kritik müdahalelerin etkisini ortadan kaldırmak için acil olarak atılması gereken adımlar da sıralandı.
- Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Sözleşme’ye taraf olunmalı, diğer uluslararası sözleşmelerdeki çekinceler kaldırılmalı.
- Ulusal hukukta azınlıkların örgütlenme, din veya inanç özgürlükleri önündeki engeller kaldırılmalı.
- Azınlıkların tüzel kişilik edinebilmesi ve iç işlerinde özgür olma hakkından eşit ve etkili bir şekilde yararlanması için gerekli yasal düzenlemeler, azınlıkların yer aldığı geniş katılımlı bir çalışmayla yapılmalı.
- Fiili eşitliği güvence altına alacak tedbirler hayata geçirilmeli. Bu bağlamda başta okulları ve ibadet yerleri bulunan vakıflar olmak üzere azınlık kurumlarına kamu bütçesinden pay ayrılmalı.
- Yönetmelikte yer alan seçim çevresi, adaylık ve seçmenliğe ilişkin seçici ve ayrımcı müdahalelere son verilmeli, tüm azınlık vakıflarının il genelinde seçim yapmasına imkan tanıyan düzenleme yapılmalı. Kısıtlayıcı denetim mekanizmaları iptal edilmeli ve seçimlerin demokratik bir şekilde gerçekleşmesi güvence altına alınmalı.
- Hastanesi olan vakıfların yönetim kurulu seçimlerini erteleyen 25. madde yürürlükten kaldırılmalı.
- Yargının azınlık haklarına ilişkin etkili bir işlev kazanması için köklü adımlar atılmalı.
Ne olmuştu?
Türkiye’deki azınlık vakıflarının yönetim kurulu seçimleri idare tarafından yaklaşık on yıl boyunca engellendi. Seçimleri düzenleyen yönetmelik maddelerinin 2013’te yürürlükten kaldırılması sonrasında, Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) yeni yönetmelik düzenlenene kadar seçim yapılmasına izin vermedi.
Bu durumun ortaya çıkardığı sorun politika metninde şöyle aktarıldı;
"Toplumlarının iç organizasyonunun temelini oluşturan bu vakıfların işlevi taşınmazların idaresi ile sınırlı değil. Bu vakıflar, azınlıklara ait ibadet yeri, mezarlık ve diğer dinî kurumlar ile okul, hastane, huzurevi, yetimhane ve sosyal yardım amaçlı diğer kurumları yönetiyor. Dolayısıyla geçmişten bu yana bir yandan toplumlarının iç işlerinin organizasyonunu sağlarken diğer yandan da seçimler aracılığıyla azınlıkların toplumsal yaşama aktif katılımını mümkün kılıyor. Bu nedenle, on yıllık idari engelleme vakıfların demokratik işleyişine, vakıfların sundukları hizmetlere, azınlıkların toplumların iç işlerine aktif bir şekilde katılmasına ve dolayısıyla iç dinamiklerine büyük zararlar verdi."