Ana içeriğe atla
Image
esenlik iyilik
Share

Hak temelli sivil toplum örgütlerine bir bakış: Örgütsel Esenlik Araştırması bize ne söylüyor?

Esenlik kavramı ve iyi olma halinin örgüt içerisinde nasıl sağlanabileceği sivil toplum örgütlerinin gündeminde. Şiddetsizlik Merkezi, yakın bir zaman öncesinde Türkiye’deki hak temelli sivil toplum örgütlerinin çalışma koşullarını ve ihtiyaçlarını örgütsel esenlik kavramı üzerinden tespit etmek hedefiyle Örgütsel Esenlik Araştırması’nı yürüttü. Çalışma durum tespitinin yanında hem esenliği sağlayacak yöntemler öneriyor hem de esenliği güçlendirecek olumlu örnekleri aktarıyor. Biz de çalışmanın araştırmacıları Cansu Kılınçarslan, Hilal Başak Demirbaş ve Merih Beler ile Türkiye’deki hak temelli sivil toplum örgütlerinin çalışanlarının esenliklerini nasıl güçlendirebileceği ve karşılaştıkları zorluklarla nasıl başa çıktıkları üzerine konuştuk.

*Araştırmacıların sorulara verdikleri ortak yanıtlar derlenip birleştirilmiş, özgün bakış açılarını vurgulamak istedikleri noktalarda ise isimlerine yer verilmiştir.

Araştırmayı konuşmaya başlamadan önce Şiddetsizlik Merkezini sizden dinleyebilir miyiz? 

Şiddetsizlik Eğitim ve Araştırma Derneği (Şiddetsizlik Merkezi) olarak her gün ve koşulda şiddetsiz bir dünya hayali kuruyoruz. Bu hayali, hak ve özgürlüklerin korunduğu, toplumsal barış ve demokrasinin yerleşik olduğu bir dünya olarak tanımlıyoruz. Bu vizyonumuza ulaşmada en önemli aktörlerin insan hakları savunucuları ve taban örgütleri olduğuna inanıyor; bu grupların şiddetsiz yöntemleri benimsemeleri ve etkili bir şekilde kullanmaları için güçlendirici programlar geliştiriyoruz.

2015 yılından bu yana LGBTİ+ hakları, kadın hakları, çevre mücadelesi, barış mücadelesi ve insan hakları alanında farkındalık yaratma, beceri geliştirme ve örgütler için kapasite artırma çalışmaları yürütüyoruz.

Hak temelli örgütlerde esenlik konusuna yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Hak temelli örgütlerde çalışanlar yoğun iş yükü, kısıtlı kaynaklar ve toplumsal baskılarla sık sık baş etmek zorunda kalıyor. Bu zorlukların hem bireysel hem de örgütsel düzeyde yıpratıcı etkileri var. Esenlik temelli yaklaşımların, örgütlerin iç dayanışmasını artıracağına ve daha şiddetsiz, destekleyici bir çalışma ortamı yaratacağına inanıyoruz. Bu araştırma Türkiye’de bulunan hak temelli sivil toplum örgütlerinin çalışan, gönüllü ve üyelerinin esenlikleri için örgütsel düzeyde neler yaptıklarını anlamaya yönelik bir merakla başladı.

Esenlik Araştırması'nın kapsamı ve amacı nedir?

C.K: Türkiye’deki hak temelli sivil toplum örgütlerinin deneyimlerine “örgütsel esenlik” açısından bakmayı amaçladık. Örgütlerde yaygın olmasa da yaratıcı uygulamalar neler ve bu nasıl bir kaynak sunuyor ya da tersine nasıl bir takım ortaklaşan ihtiyaçlar var mı bunları anlamaya çalıştık. 

HBD: Nasıl? Hak temelli örgütlere davetle anket duyurusu çıktık ve ardından anket katılımcılarının bir kısmıyla da derinlemesine mülakatlar yaptık. Anketlere 118 kişi katıldı. Ankete katılanların örgütleri Ankara, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Edirne, İstanbul, İzmir ve Rize şehirlerinde bulunuyor. Anketlere ek olarak cinsiyet dağılımı, yaş ve örgütteki pozisyonlarına, şehirlere göre çeşitliliği gözeterek 22 kişiyle de biraz yapılandırılmış, anketi baz alan görüşmeler yaptık.

C.K: Görüp duyduklarımız üzerinden de örgütlerde esenliği güçlendirecek olumlu örnekleri ortaya çıkarmayı, zorluklar duyuyorsak nasıl aşılır, daha iyi örnekleri neler diye bakınmaya başladık. Verimli tartışmalar vardı. Biz de bunlara katılmak, elimizde neler olduğunu görünür ve konuşulur hale getirmeyi amaçladık. Bu şekilde hem örgütlerin hem de örgütsel esenliğin sivil toplum örgütlerini güçlendirecek ilgili paydaşların da gündemlerine almaları kolaylaşacağını düşünüyoruz. 

MB:  Esenlik kavramını şiddetsiz örgütlenmeyi düşünerek ele aldık ve örgütlerde çalışanların iş-yaşam dengesi arasında esenliklerini etkileyen faktörleri tespit edip bunların nasıl iyileştirilebileceğine dair çözümler üretmeyi amaçladık. Hak temelli sivil toplum örgütlerini kapsam içerisinde örneklem olarak ele aldık. 

“Örgütün çalışma biçimi, karar mekanizmaları, hangi durumlara nasıl tepki verdiği, karşılaştığı risklerde nasıl adımları atacağı belliyse çalışanlar da kendini daha güvende hissediyor.”

Araştırmanın öne çıkan bulguları neler? Hangi alanlarda sorun yaşanıyor? 

C.K.: Biz örgütsel esenlik deneyimini, örgütü ele aldığımız bir şemayla; örgütsel yapı, örgüt kültürü, çevresel faktörler ve düşünsel özelliklerle ilişkilendirerek analiz etmeyi tercih ettik. Ben o kategoriler üzerinden bir cevap vereyim: Çevresel faktörler, örgütün yapısına ilişkin deneyimler. Olumsuz deneyimler, etkinin daha kısıtlı olduğu çevresel faktörlerde yoğunlaşıyordu. Özellikle de devletle, iktidarla ilişkiler diyebiliriz. Hak temelli çalışmak, kampanyalar yapmak ve itirazlar üretmek haliyle otoritelerle karşı karşıya olmayı getiriyor. Herhangi bir karşı karşıya gelmenin hızla suçlulaştırılmayı hatta hedef gösterilmeyi getirdiği bir ortamda aktivistler sıkışmış hissediyor. Bunun da örgütsel esenlik açısından hem olumsuz hem olumlu etkileri oluyor. Örgüt kültüründe çatışmaları tetiklediğini ama aynı zamanda yine çevreden gelebilecek risklerle ilgili dayanışmanın ve yaratıcı güvenlik uygulamalarının hayata geçirildiğini gördük. 

Yine çevresel faktörlerden bir örnek; ekonomik kriz döneminden geçiyoruz. Bu kaynakların yetersizliği, iş yükünü artırıyor. Pek çok açıdan örgütün kaynak modelinin kısıtlılığı, fedakarlık kültürünün artmasıyla gelen yeni zorluklar gibi örgütsel esenlik açısından pek çok farklı alanda da örgütte zorlanmaları getiriyor. Çevresel faktörler gibi, örgütün yapısına dair belirsizlikler, iletişim akışı, mekansal düzenleme ya da örgütteki aktivistlerin haklarıyla ilgili olabilir daha somut ve kolayca tespit edilebildiğinden bunlarla ilgili ankete yansıyan görüşmeleri etkileyen olumsuz deneyimleri duyduk. Tabii bu alanlarda, özellikle zorlanmalar daha kolay tarif edilebiliyor. Çünkü ya dışarıdan ya da içeride yaşanan somut ve anlaşılır deneyimlere dayanıyor. Sorunları yoğun tespit edebildiğimiz alanlar bize ne söyler, o yüzden bunun üzerine düşünmek lazım. 

Tespiti daha zor olan derinlikli meseleler de olduğunu akılda tutmak gerekiyor. Benim açımdan ifşa örnekleri ve bunların ele alınışında örgütsel esenliğin yeri buna örnek. Hak savuculuğunda ortak değerler ve etik ilkelere dayanan yaptırım mekanizmalarının, örgütsel esenliği destekleyebileceği süreç içerisinde tartışarak geldiğimiz bir yer oldu. Yaygın ifşa olaylarını ele alırken buralardan tutmak suçlama ve mağdurla dayanışmadan başka, telafi edici hatta önleyici mekanizmalara ihtiyaç olduğu zihnimde dolaşıyor. 

Hak savunuculuğunda ortak değerler ve etik ilkelere dayanan yaptırım mekanizmalar örgütsel esenliği destekleyebilir

HBD: Hak temelli STÖ’leri düşündüğümüzde belirli ilke ve değerlerde ortaklaşmış yapılar  olduğunun ön kabulü içindeyiz. Örgütün çalışma biçimi, karar mekanizmaları, hangi durumlara nasıl tepki verdiği, karşılaştığı risklerde nasıl adımları atacağı belliyse çalışanlar da kendini daha güvende hissediyor. Bu durum kişilerin örgüte olan bağlılıklarını ve iyi olma hallerini arttırıyor. Ayrıca kişiler çalışma ortamlarında kendilerini ifade edebilecekleri alanlar bulabiliyorsa, grup içinde kimliğiyle var olabiliyorsa, anadilinde konuşabiliyorsa esenliğini olumlu etkiliyor. Bu listeye çalışanların ihtiyaçlarına uygun kapsayıcı, çocuk dostu ve erişilebilir ofis koşullarını eklemek de önemli. 

Çalışma ortamı ve koşullarından devam edersek bir diğer öne çıkan bulgu Covid-19 pandemisinden sonra hibrit ve esnek çalışma biçiminin çoğu örgütte kalıcı olmaya başlaması. Esneklikle beraber yalnızca evden değil, farklı şehir ve ülkelerden de çalışmaya devam edebilmenin olumlu katkıları olduğu görülüyor. Çalışanlar ve yöneticiler bu çalışma şeklinin işlerine olumlu yansıdığını, kendi zamanını belirleyebilme sorumluluğunun kişilerde inisiyatif almayı ve örgüt içinde karşılıklı güveni arttırdığını söylediler. Ayrıca ofiste çalışmaya devam edenler, çalıştıkları mekanın çalışan esenliğini gözeterek düzenlenmesi gerektiğinin üzerinde sıkça durdular. Çalışanların yalnız kalabilecekleri, mola verebilecekleri alanların olmasının, dinlenebilecekleri bir koltuğun olmasının ne kadar yaşamsal bir ihtiyaç olduğunu bu çalışmayla gözlemlemiş olduk.  

Araştırma sürecinde sizi en çok şaşırtan olay neydi?

HBD: Yakın zamanda yaşadığımız deprem ve çeşitli afetler başta olmak üzere Türkiye’nin belirsiz ve riskli bir ülke olduğuna dair görüşmeye katılan neredeyse herkeste açık bir farkındalık vardı. Fakat buna rağmen derneklerin büyük bir çoğunluğunda risk planları hazırlamaya dair bir gündemin olmadığını görmek beni fazlasıyla şaşırttı. Bu genellemeye uymayan örnekler söylemek de mümkün tabi. Örneğin bir LGBTİ+ derneğinde çalışan herkesin dernek avukatına hali hazırda vekalet vermiş olması aklımda kalanlardan. Bir diğer şaşırtan şey de katılıyorum “katılmıyorum” önermelerimizin bazılarının katılımcılarda açtığı düşünme alanlarının genişliği oldu. Bu çalışma katılımcıların deneyimlerini toplamanın yanı sıra esenliğe ilişkin farkındalığa da tahminimden fazla katkı koymuş oldu.

C.K: Açıkçası ben yeni bir kavramsallaştırmaya giderken, eleştirel olmayı gerekli görüyorum. Kendim de öyle bir yerde duruyorum. Görüşmelerde daha çok itiraz bekliyordum. Beni şaşırtan “net ön yargılarım var” diyen kişilerin bile, buradan örgütüne ne alacağına bakmasıydı. Örgütsel esenlik konusunda merak ama aynı zamanda biraz da argüman arayışı, ikna edilme ihtiyacı olduğunu düşünüyordum. Buna “hazır olmamak” diyemiyorum. “Neye ve ne kadar hakkım var, şunun çerçevesi biraz belli olsa” gibi bir durum. Zorlanmaları ifade etmek, stratejiler geliştirmek ve bu sorumluluk kimde olacak sorusu dolaşıyor: Yeni iş haftasına girerken yapılacaklar listesine ekle: “örgütsel esenlik çalışması”. (gülüşmeler) Az önce de konuştuğumuz zorlanmalar var bunun arkasında elbette.

İkinci şaşkınlığım, biraz da yüzleşmem. Hızlı tespit edilen alanlarda hızlı çözümler gelmemesi oldu. Kapsayıcılığın örgütsel esenlik açısından öneminden görüşmelerde bahsedildi. Oradan örnek vereyim. Mekan düzenlemeleri ya da örgütlerin iletişiminde sağlamcılıkla hareket edildiği yine az önce söylediğim gibi çok somut verilere dayandığından hızlıca tespit ediliyor. Bu tespit üzerine durumla yüzleşme ve değiştirme temennileri de samimi... Ancak yıllardır değişmediği de konuşuluyor. Fiziksel engel, gelişim çeşitliliği altında ele alınabilecek kapsayıcı tedbir ve düzenlemeler, basitse de hayata geçirilemiyor. Bu hak alanlarında fon veren kurumların fon başvuru sistemine dair bile gözden geçirecekleri çok fazla şey var. Sosyal medya uygulamalarının kendi destekleyici eklentileri pek bilinmiyor. Bu meseleler kabul ediliyor ve hala çözümsüz gibi geliyor. Alternatif üretmek, yaratıcı olmak devreye giremiyor. Örgütler arasında dayanışma ve iletişim varken de bilgilerin paylaşımına dair boşluk olmasına şaşırdım.

“Örgütlerin örgütsel esenlik üzerine somut adımlar atmasını, bu alandaki iyi örnekleri benimseyip yaygınlaştırmalarını ve dayanışma kültürünü güçlendirmelerini umuyoruz.”

Bu araştırmanın örgütler üzerinde nasıl bir etkisi olmasını bekliyorsunuz?

Bu araştırmanın örgütlerde esenlik konusunun gündeme alınmasını ve çalışanların iyi olma hallerine dair farkındalığın artmasını sağlamasını bekliyoruz. Raporun bulgularının örgütlerin kendi çalışma koşullarını değerlendirmelerine rehberlik ederek, ihtiyaç duyulan değişim alanlarını belirlemelerine yardımcı olacağını düşünüyoruz. Ayrıca örgütlerin örgütsel esenlik üzerine somut adımlar atmasını, bu alandaki iyi örnekleri benimseyip yaygınlaştırmalarını ve dayanışma kültürünü güçlendirmelerini umuyoruz. Son olarak paydaşların da bu konunun önemini fark ederek, örgütlerin esenlik süreçlerine destek sunmasını bekliyoruz.

Hak temelli örgütlerde esenliği artırmak için hangi önerilerde bulunabilirsiniz?

C.K: Bu süreçte okuduğum ve zihnimde sık tekrar eden “tamir - iyileştirme değil yapım” oldu. Örgütlerin örgütsel esenliği geliştirme niyetinde uzlaşması, ihtiyaçlarına uygun yapılanması anlamına geliyor. Doğrudur; bu planlı, çok boyutlu bir çaba gerektiriyor. Çünkü bakmak lazım, örgütlerin ihtiyaçları birbirinden farklı olacaktır. Çaba, derken de sadece alan açmak, ihtiyaçları duymak, örgüttekilerin kendilerine özgü kaynakları fark etmeleri, ortaya çıkarıp yapısal mekanizmalarla desteklemeleri örgüt kültürünü dönüştürebilir, tüm çevresel ilişkileri de… Hayatlarını birden bire çok kolaylaştırabilir. Sadece pembe bir tablo çizmeyelim, tabii örgütsel esenliği sağlamak için bazı örgütlerin önce çatışma çözümüne dair desteğe ihtiyacı ortaya çıkabilir. Buna dair adım atmak da geçiştirmekten iyidir.

Esenliği artırmak için, örgüt içindeki ihtiyaçları anlamak ve bu ihtiyaçların rahatça ifade edilebileceği alanlar yaratmak iyi bir başlangıç olabilir. Cansu’nun dediği gibi önemli olan, nereden başlayabiliyorsanız oradan başlamak. Adil ve eşitlikçi uygulamalar geliştirmek, şeffaf iletişim kurmak ve örgütsel dayanışmayı güçlendirmek bu süreçte önemli adımlar. Hak temelli örgütler olarak birbirimizden öğrenebileceğimiz çok şey var. Dayanışmayı nasıl güçlendirebileceğinize dair fikirler için ‘Örgütsel Esenlik için Örgütsel Dayanışma El Kitabı’na göz atabilirsiniz.

Küçücük rutinler ve aktiviteler bile çok fark yaratıyor

Araştırma sürecinde esenlik konusunda farkındalığınızı artıran veya bakış açınızı değiştiren herhangi bir deneyim yaşadınız mı?

HBD: Bu araştırmaya dahil olmadan önce bir örgütteki esenliğin desteklenebilmesi için makro boyutta kaynaklar, kararlar ve uygulamalara birlikte ihtiyaç olduğunu düşünüyordum.  Bu görüşüm araştırmaya dahil olan katılımcıların bazı paylaşımlarıyla esnedi diyebilirim. Örgüt kültürüne yerleşecek küçücük rutinler ve aktivitelerin bile çalışanlar için ne kadar önemli olduğunu/olacağını görme fırsatı yakaladım. Bütçe olmadan da ekip içinde bu konuları konuşmaya başlamanın öneminden haberdardım fakat kesinlikle bu konuya verdiğim önem çok daha büyüdü. Örgüt içinde açık iletişimin, duyulmanın, emeğin görülmesinin ve takdir edilmenin kritik olduğunu gözlemledim.  

C.K: Benim de bireysel esenlik perspektifinin sistem içindeki işleyişiyle derdim vardı. Örgütsel esenlik konusunda hak perspektifini tutuyordum ama zihnimde meseleyi evirip çevirmek istiyordum, araştırma sırasında öğrenme alanım çok genişledi. Pratiğe dair de: Örgütsel esenlik konusunda kolay olanın sorun ve ihtiyaçları tespit etmek olduğunu fark ettim. Diğer yandan görüştüğümüz kişilere neyi iyi yaptıklarını ya da tarif edilen sorunları nasıl çözdüklerini sorduğumuzda küçük dokunuşlar, yaratıcı çözümlerle karşılaştık. Zorlanma deneyimlerinden elimizdeki kaynakları paylaşmaya fırsat bulamıyor olabilir miyiz? diye düşünürken buldum kendimi. Etrafımda olan bitenden daha az şikayet etmek bunu takip etti. Dikkatimi nasıl yapalım demeye veriyorum galiba... Hastayken gelen bir aramanın nasıl iyi geldiği, nasılsın sorusunun etkisi gibi örnekler duydum, eskilerin “nezaket” diye tuttuğu benim dayanışma işaretleri diye samimiyetle sahiplendiğim eylemlerim artmış olabilir. 

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bu çalışmayı daha güçlü kılan katkılarınız ve paylaşımlarınız için teşekkür ederiz. Örgütsel esenlik üzerine konuşmanın ve birlikte öğrenmenin, dayanışma kültürünü güçlendireceğine inanıyoruz. Bu konuda atılacak her adımın, sadece örgütlerin değil, içinde bulunduğumuz toplumsal yapıların da dönüşümüne katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Teşekkürler!
 

İlgili Eğitim