Bizim iş gönül işi
Sivil toplum camiasında da gönüllülük şart bir kavram. Çünkü sivil toplumun içinde olmak toplumun içinde olmaktır, topluma fayda dokunacak bir oluşumda yer almaktır. Birinin size bıçak dayayarak hadi herkesin iyiliği için çalış demesiyle olacak iş değil.
Çoğumuzun özellikle hassas olduğu farklı toplumsal sorunlar olabilir. Kimi sokakta çocuk işçi görmeye dayanamaz, kimi kadın haklarını hayat amacı meselesi haline getirmiştir, kiminin en büyük hayali yemyeşil bir dünya görmektir ve plastik atıklarla mücadele ediyordur.
Tüm bu konular aslında herkesi ilgilendiriyor, bu nedenle toplumdaki bazı bireylerin sorumluluk alıp harekete geçmesi çok değerli. Kalabalık bir dünyada yaşıyoruz, devlet gibi resmi kurumların her yere ve her kişiye yetişmesi mümkün olamıyor malesef. Tam bu noktada birtakım aktivist ve bireylerin bir araya gelip adım atması çok değerli.
Benim gönüllü olmayı seçme hikayem ise böyle başladı. Küçük yaşlardan hatırladığım şey, hayatta çözülmesi gereken çok fazla şey olduğuydu ve belli ki bunu tek bir kişinin çözemeyeceği idi.
Sonra kendimi sosyoloji bölümünde buldum. Bölümün içinde çok farklı bireyler vardı ve her birinin hikayesi çok ayrıydı. Kimi akademi için gelmişti, kimi zevk için kimi ise neden geldiğini bilmiyordu. Özellikle Türkiye’de mühendislik, avukatlık gibi “klasik” bölümler seçmemek nedense büyük cesaret, delilik anlamına geliyor ve sosyoloji, felsefe gibi beşeri bölümleri seçenler idealist/hayalperest olarak görülüyor.
Mezun olduktan sonra, sivil toplumun içinde yer almak çok “doğal” bir seçim gelmişti. Sanki olması gereken buydu. Biz sosyologlar, toplum için mücadele etmeli anladığımız dili konuşmalıydık sanki. Kadın hakları için KızBaşına’da gönüllülük, mülteci ve göçmen hakları için AMSED derken bu yıl yolum STGM ile kesişti.
Burada olmanın en sevdiğim tarafı, genel sivil toplum örgütlerini destekleyen, kapasitelerini güçlendiren bir dernek olması… İlk etapta ne yapacağım hakkında pek fikrim olmadan geldim. Geçtiğimiz yazın başından beri gönüllü devam eden başka bir arkadaş daha varmış. STGM’nin kütüphanesine el atıyormuş. Bana bir odada yığılı yüzlerce kitabı gösterip bu kitapların kütüphaneye yerleştirilmesi gerekiyor dediler. Böylece STGM’deki ilk görevim belli oldu. Haftalar boyunca Ekin ile deste deste kitabı masamıza taşıyıp, internette barkod numarasını bulup, ardından kütüphaneye dizmeye başladık. Hala görevlerimizden biri bu. :) Kitap yığınlarını düzenleyip yerlerine yerleştirince, STGM’de bizim el emeğimizle oluşmuş bir kütüphane olacak.
Tek görevim kütüphanecilik yapmak değil. Kimin hangi konuda ihtiyacı varsa destek olmaya çalışıyorum. Bilmediğim bir konuysa da anlatıyorlar. Bir yandan STGM benim için, devam eden bir okulmuş gibi hissetmiyor değilim. Yapılacak çok iş, bilmediğim bir sürü şey var. İnsanlar samimi ve destekleyici olduğu için kendimi hiç gergin hissetmiyorum. İtiraf etmek gerekirse ilk geldiğim gün çok gergin hissetmiştim. Kime nasıl hitap edeceğimi kestirememiştim. Ancak herkes eşit bir şekilde, içinden geldiği gibi hitap ediyor birbirine.
Burada anladım ki gönüllü yaptığımız eylemler, isteme ve sevme işi. Hayatta yaptığımız gönüllü eylemlerin sayısının fazlalığı kadar özverili ve mutlu oluyor olabilir miyiz?
Hepinize musmutlu bir ay ve gönülden yapılan bolca iş dilerim! :)
Sevgiler,
STGM Studio
We have good news for CSOs that want to produce video content. In our studio in our office, you can shoot your videos and get editing support.