Abidin Dino'nun İşkencenin Resmini Ne Kadar Etkili Çizebildiğini Tihv'in Logosunu Bilenler Teslim Edecektir. Ancak Çizimlerin Bir De Canlı Tanıkları Ve Mağdurları Var. Televizyon Dizisindeki Şiddet Sahnesini Seyirlik Eğlence Gibi Algılayan Bebeğini Kucağına Alıyor Eski Bir İşkence Mağduru.
Sohbetimize Vesile Olan Şey, İşkence Sonrası Travma Vakalarıyla Uğraşmayı Vazife Edinmiş Olan Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (Tihv) 20 Yaşına Girmesi.
Delikanlı, Erdal Öz'ün "Yaralısın" romanındaki 12 Eylül dönemi işkence mağduru Nuri'nin edasıyla anlatmaya koyuluyor: Önce kimliğindeki fotoğrafla yüzünü kıyaslayacaklar. İçinden "n'olur pürüz çıkmasın" diyeceksin. Çıkacak. Seni soğuk ve karanlık bir cemsenin arkasına atacaklar. İmalı sözleri orada duyacaksın. Ama hâlâ sıyırma umudun vardır. Belki vicdanlı bir komutan veya amire denk gelirsin "merkez"de. "Çek git lan evine" diyecek belki de. Ama öyle olmayacak. "Aşağıya alın lan bunu" diyecek amir. Aşağıya alınacaksın. İlk tekme o zaman gelecek. En az acıtan tekmedir ama seni en fazla korkutan da odur. Ağlamak çare değil. Yalvarmak da. Eğer işkenceci, karısıyla iyi geçinemiyorsa, vay haline! İlk günlerde her an kalbin duracakmış gibi hissedeceksin. Çığlıklar duyacaksın. Saniyeleri sayacaksın. İhtimaller gelecek aklına: Keşke o yoldan geçmeseydim, keşke yalnız gezmeseydim, keşke direnseydim, keşke hiç doğmasaydım, keşkeBir hafta içinde kıdemli bir dayak yiyici olacaksın. Artık ne coplar acıtır bedenini, ne sözler incitir yüreğiniSonra salıverileceksin. Seni uğurlayan kişi kıçına son tekmeyi atacak. İnsanı en fazla acıtan işte o tekmedir
E.C.'nin şimdi bir bebeği var. İsmi Ronya. "Güneş ülkesi" anlamına geliyor. Bembeyaz teni, masmavi gözleriyle eve ışık saçıyor. 1992'de gördüğü ağır işkenceden edindiği bilgileri anlatırken bebeğine bakıyor ve devam ediyor: "Sonra bir çocuğun olacak. Daha da korkak olacaksın işte." E. C. işkence sonrası travmayı kendi başına atlatmaya çalışmış. Hüküm giymeden çıkmış ama çıkar çıkmaz duyduğu ilk söz, polisin bir yürüyüş sırasında attığı "kahrolsun insan hakları" sloganı olmuş. Bir süre gazetecilik yaptıktan sonra tekrar evine kapanmış. Karısının avukat olması tesadüf olabilir mi, bilemiyoruz. Ama memleketini bırakıp Ankara'ya yerleşmesinin altında bu travmanın yarattığı güvensizlik hissi olduğu açık. İçini ferahlatan tek şey, 1990'ların kara zindanlarına bir nebze olsun ışık girmesi. Hükümetin "işkenceye sıfır tolerans" politikasının, bir süredir polisle karşılaştığında yaşadığı ruhsal sıkıntıları azalttığını söylüyorE.C. 34 yaşında.
Korku azaldıkça
İstanbul adliyesinin önünde, 50'sine merdiven dayamış bir kadın konuşuyor şimdi. Bir arkadaşının duruşmasını izlemeye gelmiş. Manzara, yüzündeki gülümsemeyi yıllanmış hüzne bırakmış. Yıllarca polis veya jandarma gördüğünde bacaklarının titrediğini, herhangi bir suç işleyip işlemediğini istemsiz bir biçimde zihninden geçirdiğini anlatıyor ve ekliyor: "Fakat galiba eskiye nazaran çok azaldı bu korkum. Bilmiyorum, yaştan mı, işkencenin azalmasından mı?" Orta yaşlı kadın İstanbul'un göbeğinde yaşıyor. Gözaltına alınması muhtemel bile değil. Suç teşkil edecek herhangi bir faaliyeti olmadığı gibi, gayet yüksek gelirli, yüksek statülü bir işte çalışıyor. Ne var ki 12 Eylül öncesi ve sonrasında çeşitli vesilelerle zihnine kazınmış olan işkence korkusu bir türlü zaman aşımına uğramıyor. 12 Eylül öncesi nesil için bu korku baki gibi görünse de, yaşlılığın durgunluğu korkuları da dindiriyor. Görüştüğümüz pek çok '80 kuşağı genç ise geleceğin vaatlerine inandığını, gözaltına alınmaktan korkmadığını ve işkence gibi bir ihtimali zihninde taşımadığını söylüyor. Tabii bunu söyleyen gençlerin çoğunluğu herhangi bir politik aktiviteye dâhil olmayanlar. İnsan hakları savunucuları ise işkencenin görünürlüğünün azaldığını ancak kötü muamelenin devam ettiğini söylüyor. Elbette kimse 1990'larla kıyaslama yapmıyor ama hükümetin ipleri gevşetmesi hâlinde özellikle taşradaki güvenlik birimlerinde bu tür uygulamaların yeniden başlamasının işten bile olmadığını vurguluyorlar. Çünkü her ne kadar hükümet işkenceye tolerans tanımayacağını vurgulasa da, güvenlik güçlerindeki zihniyet, insan hakları lehine dönüşmüş değil. Özellikle Güneydoğu'daki kitlesel gösteriler sırasında yapılan müdahalelerde çocuklar dâhil her yaştan ve cinsiyetten insana sokak ortasında işkence yapıldığını belli aralıklarla televizyon haberlerinden görüyoruz. Geçen sene Yeni Aktüel'e konuşan eski Adana İHD başkanı Ethem Açıkalın "karakoldaki işkence sokağa taşındı" demişti. Açıkalın, karşılaştığı tehditler ve hapis cezaları yüzünden geçen aylarda İsviçre'ye iltica etti. Son görüşmemizde, gözaltında defalarca işkence gördüğünü anlatmıştı. Oysa yarım yüzyıllık İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 5. maddesi, devletlere, yöneticilere çok açık ve net bir uyarıda bulunuyor: "Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez."
İrfan Aktan
Yeni Aktüel 220. Sayı
Türkiye İnsan Hakları Vakfı hakkında ayrıntılı bilgi almak için www.tihv.org.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.