Doğayı, ellerimizi ve çıplak bedenlerimizi; hepimizi ayrı ayrı ama "toptan" bu fosil uygarlığın mümtaz bekçileri kılmaya çalışan yeni düzeni konuşmak üzere davetimizdir!
Türkiye önümüzdeki birkaç yıl içinde, milyonlarca savaş mağdurunun yeni bir göç dalgasına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Avrupa ile yapılan anlaşmalar bir yana bu büyük nüfus hareketliliğine hazır mıyız? Türkiye’yi de etkisi altına alan savaş ile kent sokaklarında binlerce yeni yüz, yeni ilişkinin yarattığı sosyal, kültürel, ekonomik değişimin toplumsal karşılığını her gün yaşıyoruz. Fakat bu dönüşüme anlamlı yanıtlar üretmediğimiz de ortada. Son anlaşmanın ardından ise kitlesel mülteci akışının sadece kent merkezlerini değil, iş gücü dengelerini ve iktisadi yaşamı da kökten dönüştürecek potansiyellerini görmek zorundayız.
Ağır sanayi alanlarında, fosil yakıtlara dayalı enerji üretim merkezlerinde ve taş kömürü havzalarında mülteci nüfusunun yoğun olarak kullanılacağı öngörüleri de peşi sıra kulaktan kulağa yayılıyor. Üretim maliyetlerinin daha da aşağıya çekilmesinin yegane yolu olarak, verili işçilerin yerine güvencesiz bu tarz istihdam biçimlerinin ikame edileceği gündeme geliyor. Mültecilerin kömür havzaları yakınlarında kamplarda tutulmasına bu gözle de bakmak mümkün. İş güvenliği tedbirlerinin çok daha sıkı olması gereken maden ocaklarında ucuz işgücüne dönüştürülen mülteci işçiler çalıştırılırken bir yandan da yeni bir ekolojik düzenin inşasını görmezden gelmek mümkün değil.
Türkiye'nin "kirli" yatırımlarına hayat verecek olan bu ucuz iş gücü potansiyeli sayesinde kirliliği tartışmasız olan yatırımlara yenilerinin ekleneceği ve mevcut işçilerin ve işçilik haklarının, omuzlarındaki savaşın yüküyle mültecilerin daha ucuz işgücüyle ikâme edileceğini öngörmek hiç de zor görünmüyor. Şüphesiz ki küresel düzeyde emek gücünün hareketliliğinin yarattığı siyasal ve sosyal dönüşümün mayalanacağı zemin tam da bu kirli yatırımlar düzeni üzerinden yükselecek. Mültecilerin temel hak ve özgürlüklerini, insanca yaşama koşullarını, emekçilerin sosyal haklarıyla birlikte tasfiye eden bu yeni düzen, emekle birlikte doğayı daha da sömürürken ekolojik krizi derinleştirmeye devam edecek. Mültecilerin hem iklim değişikliği, hem savaş gibi sosyal-iktisadi nedenlerle katara koyulup yola çıktığı ve yeni düzenin fitilini yaktığı bu alt üst oluşlar çağı, şimdilerde belki de yerleşik olarak kabul ettiğimiz her şeyi “buharlaştırıyor”.
Doğanın ve emeğin çifte sömürü sistemini, mültecilerin bu sömürü sistemi içinde oynayacağı rolü, emekçilerin birbirlerine rağmen kurulan bu fosil sistemi tartışmak ise hiç olmadığı kadar boynumuzun borcu. Doğayı, ellerimizi ve çıplak bedenlerimizi; hepimizi ayrı ayrı ama "toptan" bu fosil uygarlığın mümtaz bekçileri kılmaya çalışan yeni düzeni konuşmak üzere davetimizdir!
MÜLTECİLİK, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE YENİ EKOLOJİK DÜZEN
23.04.2016
I . OTURUM
10:30 – 11:00 Mülteci Hukuku ve Suriyeli Göçmenlerin Durumu
Arş. Gör. Dr. Neva Övünç Öztürk – Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
11:00 – 11:30 Göç/Karşı Göç Sorunu ve Yerel Halk Refleksleri Üzerinden Geri Kabul Antlaşması’nın İzmir’i
Av. Eda Bekçi – Mültecilerle Dayanışma Derneği
11:30 – 12:00 Göç, Ekoloji ve Nüfus Sorunu
Av. Hande Atay – Ekoloji Kolektifi Derneği
II. OTURUM
13:30 – 14:00 Mülteciliğin İstihdâm Biçimleri: Düşük Ücret Politikası ve Ekolojik Maliyetler
Dr. Bengi Akbulut – Ekoloji Kolektifi Derneği
14:00 – 14:30 Enerji ve Maden İşletmelerinin İklim Krizine Etkileri ve Kırsal Nüfusun Dönüşümü
Adnan Çobanoğlu – ÜzümSen, ÇiftçiSen
14:30 – 15:00 Kentleri Şirketlere Teslim Etmek ya da Etmemek: Yeşil Yol ve Artvin Cerattepe Mücadelesi Örneği
Cemil Aksu
III. OTURUM
15:30 – 17:30 FORUM - İKLİM KRİZİ, GÖÇ VE YEREL MÜCADELELER
TEPEKULE KONGRE VE SERGİ MERKEZİ
EGE SALONU
Anadolu Cad. No:40 Bayraklı / İZMİR