Skip to main content
Image
Haber yatay görseli
Share

İklim Enstitüsü, Antalya Notları!

İklim değişikliğini durdurmak için zamanımız azalıyor. Dünya Liderleri şu ana kadar bir araya gelip bir işi becermiş değiller. Bu liderler mi çözecek?  Evet onlar çözecek. Ama nasıl çözdüreceğiz? Bence bu nasıl çözdüreceğiz tartışması çok önemli ve bu yüzden de bundan sonra bir eylemle bir işle yola çıkmamız gerekiyor. Bu mesele bilim insanlarının artık hiçbirinin inkar edemediği bir mesele ve bunun çözümü şu an, bugün burada başlamalı. Vaktimiz yok... 

İklim değişikliğini durdurmak için zamanımız azalıyor. Dünya Liderleri şu ana kadar bir araya gelip bir işi becermiş değiller. Bu liderler mi çözecek?  Evet onlar çözecek. Ama nasıl çözdüreceğiz? Bence bu nasıl çözdüreceğiz tartışması çok önemli ve bu yüzden de bundan sonra bir eylemle bir işle yola çıkmamız gerekiyor. Bu mesele bilim insanlarının artık hiçbirinin inkar edemediği bir mesele ve bunun çözümü şu an, bugün burada başlamalı. Vaktimiz yok... 

İklim aktivisiti Tahir Ayne, 350 Antalya İklim Ensitüsü'nün notlarını sizlere aktarıyor!

350 Antalya ekibi 2 Eylül 2012 tarihinde 350 Ankara aktivistlerinden Önder Algedik ile birlikte İklim Enstitüsü adında bir eğitim gerçekleştirdi. İklim Enstitüsü’nde Önder Algedik iklim değişikliği ile ilgili çok çarpıcı noktalara değindi. Konuşmasına öncelikle “İklim meselesi hepimizin meselesidir” diye başlayan Algedik şu ana kadar iklim değişikliği ile ilgili çözüm odaklı politikalarda gelinen noktaya, ülkelerin bu konudaki duruşlarına, özellikle Türkiye’nin rolüne ve bu konuda yapılması gereken mücadelenin süreçlerine değindi.

2012’nin son verilerine göre Atmosferdeki CO2 oranı 396 ppm ( milyonda parçacık sayısı) değerine ulaşmış durumda. Yıllık artış neredeyse yılda 2’den fazla artıyor artık. Bu ne demek; ülkeler çözüm odaklı politikalarını ortaya koymadıkları sürece bu rakam her yıl gittikçe artıyor. Peki aklımıza hemen şu soru gelebilir: “Politikacılar bir şey yapmıyorsa bizler bireysel olarak çözümler üretmeli miyiz? Yani elektriğini söndür veya yere çöp atma vb. kişisel önlemler bir çözüm olabilir mi? Hayır… Bizim daha fazlasına ihtiyacımız var. Harekete geçip politikacılara bu konuda baskı uygulamak, sokaklara çıkmak. Çünkü iklim değişikliği öyle bir hızlı şekilde devrilme noktasına doğru ilerliyor ki bu kişisel olarak çözülebilecek bir sorun değil. Kişiler ancak bu noktada Politikacıları harekete geçirme konusunda önemli bir rol oynayabilir. Bu da nasıl olur? Önemli noktalara vurgu yapabilecek ve ülkelerin karbon salımlarını deşifre edecek eylemsel süreçlerin sıklaşması.

İklim değişikliğini inkar eden bilim insanı yok gibi bir şey. Dolayısıyla bu yeni bilinen bir kavram da değil. İklim değişikliği kavramı 1896 yıllarına kadar uzanıyor. 1896 yılında İsveçli bir Kimyager olan Svante Arrhenius’in karbondioksit ile ilgili bir takım deneyler yapıyor. Karbondioksiti bir tüpün içerisine koyup o tüpün içerisinden bir ışık geçiriyor ve karbondioksitin o geçen ışığı emdiğini fark ediyor. Yani Güneşten gelen ışık Dünya tarafından emilip uzaya geri gönderildiğinde Dünya atmosferindeki karbondioksit bunu emiyor. Bu artık hepimizin bildiği bir şey. Dolayısıyla bu insan kaynaklı iklim değişikliği bizlerin bugün ortaya attığı bir konu değil. Bu sürecin 1896 yılından beri bilinen bir şey olduğunu belirten Önder Algedik bu durumun ciddiye alınmadığını söylüyor. Ayrıca yol alınan süreci ve Ülkelerin bu süreçlerdeki rollerini şöyle değerlendiriyor:

 “1979’dan bu yana biliminde katkıda bulunduğu Uluslar arası müzakereler sürdürüldü. 2005 yılında Porto Alegre’de yapılan Dünya Sosyal Forumu’nda bu süreçlere katılmak için eylem kararı alındı. 1988 yılında Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli  ( IPCC ) kuruldu. IPCC, Dünyada yapılan bütün çalışmaları toplayıp her 6 senede bir bütün dünyaya bir rapor yayınlamakta. Şimdi bu resimdeki eksiklikler şunlar: biz bu mücadeleye çok geç girdik. Temel olarak İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 1992’de Rio’da görüşüldü ve bu görüşmenin sonunda karara bağlandı. 1994 yılında yürürlüğe girdi. Temelde esasında çerçeve sözleşmesinin amacı niyet sözleşmesidir. Yani “iklim değişikliği önemli, bu konuda önlemler alınacak, sera gazı salımlarının azaltılması gerekiyor. bilimsel verileri kabul ediyorum” gibi maddelerden oluşuyor. Kyoto protokolü 1997 yılında Japonya’da görüşüldü. 2005 yılında yürürlüğe girdi. Temelde 35 tane en fazla salım yapan EK-1 ülkesinin salımlarını 1990 yılına göre ortalama %5’e denk gelen bir azaltım yapmasını sağlamak ki hani bir başlayalım gibi bir şey. Kopenhag Uzlaşması 2009 yılında görüşüldü. Her ülke ne yapabileceğini koysun, onun üzerinden başlayarak yukarıya çıkalım dediler. 140 ülke ne yapacakları konusunda bildirimde bulundu. Türkiye bu konuda ne yaptı.

Türkiye 1992 yılında Rio’da görüşülen İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesini 12 yıl bekledi. 2004 yılında imzaladı ve taraf oldu. 1997’deki Kyoto protokolünü yine 12 yıl bekleyerek 2009 yılında imzaladı. Acaba Kopenhag Uzlaşmasına Türkiye bildirimde ne zaman bulunur? Bütün bu gelişmeler üzerine eksik olan nokta şu ki: Ülkeler Karbon salımları ile ilgili önlemlerini ve azatlım hedeflerini gerçekleştirirken bile bu yeterli olmuyor. Şu anki hal bile 2 derecenin altında tutmaya yetmiyor.”
 
Algedik’in bahsettiği bu sürece bakılacak olursa yeterli zamanımız yok ve kime ne görev düşüyorsa şimdiden yola başlamalı. Bu İklim değişikliği kavramı yıllardır bilinen bir kavram ve çözüm ertelendiği müddetçe Ülkelerin almaları gereken önlemler daha çok artmaya başlıyor ve bu da sorunu çözümsüz hale getiriyor. Bekleyecek zamanımız yok.
 
 “Hep şöyle bir yanılgı vardır. Gelecek nesli düşünmek zorundayız. Bu çok yanlış bir algıdır. Bu gelecek kuşakların meselesi değil bu bizim kuşağın meselesi” diyen Algedik İklim değişikliğinin ne derece önemli olduğunu vurgulamaktadır.

Peki İklim değişikliğini dengeleyen unsurlar ne durumda?

“2 derece bilimsel olarak çalışmalarda yaklaşık olarak 450 ppm. Bizim 1.5 derecede durmamız lazım. Şu ana kadar 1 derece ısıttık. Biz biraz daha ısıtmaya başladıkça;
 
  •  Kuzey yaz buzulları eriyor.
  •  Grönland buzullar eriyor.
  •  Mercan resifleri Karbondioksiti yutan üçte birlik kapasiteye sahip. Onlar kireçlenmeye başlıyor.
  •  Batı Antarktika buzulları
  •  Amazon ormanları kuruyor vs.
Bunlar iklim değişikliğini dengeleyen bütün unsurlar artık çalışamaz hale geliyor. Dolayısıyla 2 dereceden sonra 3 derece gelmiyor, 6 derece geliyor.

Durum bu kadar kritik yol alırken peki Ülkeler neyi hedefliyorlar ve Türkiye’nin bu noktadaki rolü nedir?

Ek-1 Ülkeleri, Gelişmekte olan ülkeler ve az gelişmiş ülkeler bildirimlerde bulundu. EK-1 ülkeleri Karbon salımında azatlım hedefleri koydu, Gelişmekte olan ülkeler karbon salımlarının artışında azaltım hedefleri koydular ve az gelişmiş ülkelerde gönüllü projeler konusunda geri bildirimde bulundu. Fakat Türkiye hiçbir şekilde bildirimde bulunmadı.

Peki Türkiye ne yapıyor?

Bu noktada çözüm için olması gereken karbon salımının 1,5 ila 2 ton arasında olduğunu belirten Algedik, Türkiye’nin kişi başı karbon salımının 5,5 ton olduğunu ve Türkiye’nin 1990’dan 2010’a kadar toplam salımlarını 187 milyon tondan 402 milyon tona artırdığını, yani %115’lik bir artışın söz konusu olduğunu belirtmektedir. İklim değişikliğini durdurmamız için her sene azaltmamız gereken sera gazı salınımı %6 civarında. Her sene %6 azaltmamız lazım ki 350 senaryosuna göre iklim devrilmesin ve durduralım. Türkiye 2010 yılında bırakın %6 azaltmayı, %8.7 arttırdı.

 Türkiye enerji harcamaları bakımından Dünya’da nasıl bir yol izliyor?

“Dünya ülkeleri Enerji yoğunluklarını azaltma yoluna giderken Türkiye bu konuda da ödülü kimselere bırakmamış gözüküyor. Çin enerji yoğunluğunu yaklaşık olarak %52 azaltmış durumda, Hindistan %35, AB %27, ABD %25, Japonya %7. Japonya 2007’ye kadar %7 azaltmış durumda. Nükleer kazadan sonra Nükleeri reaktörlerini kapattılar ve hızlı bir şekilde toplam enerji kullanımlarını 1 yılda %15 düşürdüler. Türkiye ise 17 yılda enerji yoğunluğunu %3 düşürmüş durumda.”

Bunun dışında Türkiye’de Duble yol çılgınlığı var ve bu yollara harcanan para birçok iklim dostu, çözüm odaklı projelere harcanabilirdi. Bunun hesabını Algedik şu şekilde yapıyor:

- 15 bin km Duble Yol için yaklaşık 43 Milyar TL harcandı.

- Bunun yerine biz bu parayı Türkiye’nin şu an toplam 250 km olan Metro, raylı sistemlerini 4 katına çıkarabilirdik. 1000 km raylı sistemimiz olurdu. Geriye hala para kalıyor. Bizim şu an toplam 500 km Yüksek Hızlı Trenimiz var. Bunu 10 katına çıkarabilirdik, yani 5000 km. Hala para kaldı. Şu an 11500 km demir yolumuz var. Ek olarak 2600 km demir yolu yapabilirdik. Geriye hala para kaldı. Kalan parayla da 15.000 km bisiklet yolu yapabilirdik. Buradan yola çıkarak şu soru ile karşı karşıyayız.
“Karbon ekonomisinin pahalı  bir ekonomi olduğunu ve bize yoksulluğu pahalıya sattığının farkında mıyız?”

Dünya Ne Yöne Gidiyor?

     Almanya: Nükleer santralleri kapattığı halde, kömürü arttırmadan Yenilenebilir Enerji Verimliliği ile ekonomi %3 büyüdü.
     Japonya: Nükleer santralleri kapattı ve enerji verimliliğinde 6 ayda fark kapattı.
     Güney Kore: 2009 krizinde Yeşil Paket ve 2011’de Yeşil İhracat kredisi açıkladı.
     Çin: En fazla salım yapan ülke; fakat 2000 fabrikayı kapattı ve Yenilenebilir Enerjide Lider.
     Kötü haber: KANADA !

Kanada’daki zift kumlarından petrol üretimi çok büyük bir enerji ve su tüketimine sebep oluyor, bu da çevre ve iklim değişikliği için kötü bir haber.

... Zamanımız azalıyor. Dünya Liderleri şu ana kadar bir araya gelip bir işi becermiş değiller. Bu liderler mi çözecek?  Evet onlar çözecek. Ama nasıl çözdüreceğiz? Bence bu nasıl çözdüreceğiz tartışması çok önemli ve bu yüzden de bundan sonra bir eylemle bir işle yola çıkmamız gerekiyor. Bu mesele bilim insanlarının artık hiçbirinin inkar edemediği bir mesele ve bunun çözümü şu an, bugün burada başlamalı. Vaktimiz yok. 

Share
İlgili Eğitim