Baran Tursun Vakfı, polis karakollarında ölü bulunanlar ve failin polis olduğu ölüm olayları ile ilgili TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'na bir dilekçe verdi. Dilekçenin tümünü haber detayında bulabilirsiniz.
Talepte bulunan : Baran Tursun Vakfı / İzmir
Başvurumuzun dayanağı:
Baran Tursun vakfının tesciline dair, Resmi gazetenin 15 Ekim 2010 tarih ve 27730 sayılı nüshasında yayınlanarak yürürlüğe giren “Baran Tursun Vakfının Amacı” kapsamında ve 3686 sayılı İnsan Haklarını inceleme Komisyonu Kanunun “Kapsam” başlıklı 2. Maddesi ve “Komisyonun görevleri” başlığı altında düzenlenen (a) ve (b) fıkralarına dayanarak komisyonunuza bu başvuruyu yapıyoruz.
Bizler komisyonunuza ve değerli üyelerine bu başvurumuzu yaparken, gerek komisyonunuzun gerekse değerli üyelerinin devam edilmiş olsun veya olmasın her hangi bir mahkemeye veya yargı mensubuna müdahale edilmesini veya etki altında bulundurulmasını talep etmiyoruz.
Olaylar:
A-Failin polis olduğu ölüm olayları:
2007 yılında yürürlüğe giren PVSK’dan (Polis vazife ve salahiyet kanunu) sonra polisin ateşli silah kullanma konusunda arttırılan yetkilerine tereddüt göstermeden başvurmaları sonucu yaşama hakkı ihlallerin artışında önemli rol oynamıştır. Birkaç yıl içinde, 24’ü karakollarda olmak üzere 107 kişinin ölümünden polis sorumlu tutuldu.
Bu ihlaller “dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle öldürülmesinden tutun, gözaltında ki ölümlere kadar çok geniş bir serbestiyle gerçekleşmektedir. Polisin aşırı güç kullanımı sonucu gerçekleşen yaşama hakkı ihlalleri Türkiye’nin en temel yaşama hakkı sorunu olmaya devam etmektedir.
Polislerin fiziksel şiddet ve orantısız güç kullanmasında ve çekinmeden silah kullanıp adam öldürme olaylarına karışması, PVSK’da ki yanlış algıdan kaynaklanmaktadır. Nitekim öldürme olaylarına adı karışan ve sanık sıfatıyla yargılanan polisler: “Biz görevimizi yaptık” şeklinde savunma yapmışlardır.
Birkaç tane örnek: İzmir’de polis tarafından öldürülen Baran Tursun, Tokat Turhal’da öldürülen Mustafa Uslu, Antalya’da öldürülen Çağdaş Gemik, Şanlıurfa’da öldürülen İbrahim Halil Çoban, Sivas’ta öldürülen Turan Özdemir, İstanbul’da öldürülen Aytekin Arnavutoğlu, Feyzullah Ete ve Ankara’da öldürülen Soner Cankal olaylarına karışan polislerin tümü:”Ben görevimi yaptım” şeklinde özetlenebilecek savunmalar yapmışlardır. Demek ki polisler de PVSK’da ki yetkilerini öldürme yetkisi olarak algılamaktadırlar.
Yaşama hakkının korunmasında devletin sorumluluğunun tartışılır yanı olmaz, devletin sorumluluğunun tartışılır duruma gelmesi ise uzun yıllar vatandaşın Devletle yaşayacağı bir kavga süreci haline gelecektir.
Yaşama hakları ihlal edilenlerin % 90’ı politik, siyasi yönü olmayan, polisten kaçmayı bile bilmeyen 20 yaş ve altında olan gencecik çocuklardan oluşmaktadır.
Bunlardan birkaç örnek: İzmir’de 20 yaşında ki Baran Tursun iş yemeğinden dönerken, Şanlıurfa’da 17 yaşında ki İbrahim Halil Çoban internet kafe’den dönerken, Antalya’da 18 yaşında ki Çağdaş Gemik bisikletiyle gezerken, Diyarbakır’da 8 yaşında ki Enes Ata okuldan dönerken polis kurşunuyla hayatlarını kaybeden çocuklarımızdan bir kaçıdır.
B-Polis karakollarında meydan gelen ölüm olayları:
Anayasada “Her insan doğuştan yaşama hakkına sahiptir. Bu hak hukuk tarafından korunur. Hiç kimse yaşama hakkından yoksun bırakılamaz”. Denilmesine rağmen 2007 PVSK’dan sonra 107 kişinin yaşama hakkı elinden alınırken, bu yaşama hakkı ihlallerin 24’ü polis karakollarında meydana gelmiştir
Güvenlik kameraları, gözaltına alınanları ve dürüst olmayan kolluk güçlerini izlemek, asılsız işkence ve hak ihlalleri iddialarına karşı kanıt toplamak, karakolları ve dolayısıyla nezarethaneleri gözetim altında tutmak için geliştirilen bir sistemdir.
İşin aslı bu, sistemin amacının bu olduğu gerçeğine karşın, farklı iller de farklı 24 karakolda 24 ölüm olayı meydana gelmesine karşın, 24 karakolun 24’ünde de güvenlik kameralarının neden işlevsiz kaldığına, neden kayıt yapmadığına dair hiç kimse hesap sormamış, soramamıştır, yargılamayı yapanlarda sormamıştır.
Ölüm olaylarının meydana geldiği tüm polis karakollarında, istisnasız tüm güvenlik kameraları ya arızalı olmuş, ya da kayıt yapmamıştır, durum böyle gösterilince gözaltı merkezi üzerinden işlem yapmak veya delil toplamak mümkün olmamıştır, dolayısıyla kütü muamelenin ve ölüm olaylarının cezasız kalması kolaylaşmıştır.
Birkaç Örnek: İzmir Gümüşpala polis karakolu nezarethanesinde polise ait silahtan çıkan 3 kurşunla hayatını kaybeden A.Rahman Sözen, Çanakkale Anafartalar polis karakolunda birer yıl arayla hayatlarını kaybeden ve üvey baba oğul olan İsmail İnan ve Hakkı Cangı, İstanbul Firuzköy karakolunda asılı bulunan Er Osman Aslı, Kocaeli Darıca polis karakolunda ölü bulunan Ahmet Cömert, Şırnak / İdil polis karakolunda ölü bulunan Resül İlçin olaylarında da görüleceği gibi tüm karakolların güvenlik kameraları kayıt işlemi yapmamıştır.
Polis karakollarında güvenlik kameraları işlevsiz kalınca, birkaç polisin ifadesiyle ikmal edilen dosya üzerinden hakkaniyette uygun ve adil işlem yapmak mümkün olmamıştır. Ölümlerden sorumlu tutulması gereken karakol polislerin anlatımlarıyla ikmal edilen davalar ya takipsizlikle sonuçlandı yâda bir kaç aylık gibi erteli sembolik cezalarla kapanmıştır.
Devletin olmazsa olmaz sorumluluğu, gerekli önleyici mekanizmaları kurma, öldürme fiilini suç sayma ve suç işlendikten sonra adil bir yargılama ve gerekli cezayı uygulamayı kapsar.
Devletin kişiler için var olduğu ve kişi haklarının devletin âli menfaatlerinden önce ele alınması gerektiği konusundaki bilinci ve kültürü polisliğin tüm aşamalarında yaygınlaştırmak, Demokrasi dersi ve bilinci aşılamak gerekmektedir.
Yaşama hakkı, demokrasilerde hiçbir biçimde sınırlandırılması düşünülemeyecek bir haktır. 2007 yılında yürürlüğe giren PVSK’dan sonra failin polis olduğu 107 ölüm olayı meydana gelmiştir, bu ölüm olayların % 90’ı politik siyasi yönü olmayan ve polisten kaçmayı dahi beceremeyen gencecik çocuklardan oluşmaktadır.
Sivil toplum kuruluşları dediğimiz, Sendikalar, dernekler ve partiler gibi örgütlü organizasyonlar veya insan hakları savunucuları ‘Reytingi ve reklamasyonu az olan’ dahası politik ve siyasi yönü olmayan bu neviden ölüm olaylarının takibini yapmamışlardır, yapamamışlardır veya takipte çok yetersiz kalmışlardır.
Toplumun otorize gücü olan sivil kuruluşlarımız, ancak kendi üyelerinin veya militanlarının yaşama hakları ihlal edilince, ayağa kalktılar, yürüyüş yaptılar, kamuoyu oluşturdular ve kendi davalarını kendileri takip ettiler. Bunun dışında kalan herhangi bir ölüm olayını ne takip ettiler, ne de insan hakları savunuculuğu adına hukuki bir katkı sağladılar.
Hiçbir politik siyasi yönü olmayan, dolayısıyla parti, dernek, sendika gibi organizasyonların hukuki ve manevi desteklerinden yoksun gelişen, bir tarafında devletin bulunduğu ya da konu bakımından devletin ilgili olduğu varsayılan davalarda verilen kararların büyük bir kısmı, evrensel değerlerden uzak olduğuna dair, ulusal üstü mahkemelerinde Türkiye aleyhine verilen kararlarla bilinmektedir.
İSTEM VE TALEBİMİZ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle:
24 ölüm olaylarının meydana geldiği karakollarda, istisnasız tüm kameraların işlevsiz oluşundan ötürü, karakollar üzerinde işlem yapmak veya delil toplamak mümkün olmamıştır, dolayısıyla kütü muamelenin ve ölüm olaylarına sebebiyet veren polisin cezasız kalması kolaylaşmıştır.
Olay anında karakollarda bulunan ve gerçeğinde ise olaydan sorumlu olan polislerin; “Görmedim, duymadım” şeklinde özetlenebilecek anlatımlarını yeterli bulan mahkemeler; dosyaları takipsizlikle, cezasızlıkla veya erteli sembolik cezalarla sonuçlandırdı. Olayların bu yönünü de dikkate alarak:
1) 24 ölüm olayının meydana geldiği farklı karakollarda istisnasız tüm güvenlik kameraları işlevsiz kalmıştır, kayıt yapmamıştır, bunun olağan olup olmadığı konusunun da kapsayacak şekilde karakollarda ki ölüm olaylarının Komisyonunuz tarafından araştırılmasını talep ederiz.
Polis uygulamaları kapsamında meydana gelen diğer ölüm olaylarında: Acılı aileler çok ağır ve kendilerince çözemedikleri maddi ve manevi sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Dolayısıyla biricik evlatlarını kaybeden acılı ailelerin süreç içinde karşılaştıkları vahim sonuçlar trajedi haline gelmiştir.
2) Hiçbir politik siyasi yönü olmayan, parti, dernek, sendika gibi örgütler tarafından da desteklenmeyen ve önemsenmeyen evlatları polis tarafından öldürülen acılı ailelerin süreç içinde yaşadıkları bu dramın araştırılmasını talep ederiz.
Tüm ahlaki değerleri, tüm insani değerleri ön planda tutan Baran Tursun Vakfının* bu süreçleri yaşayan ailelerle yaptığı görüşmeler ve bu yönde ki yoğun çalışmaları sonucunda elde ettiği bilgilerin komisyonunuzca dinlenmesine dair, taleplerimizin değerlendirilmesini arz ederiz.
Mehmet Tursun / Baran Tursun Vakfı kurucusu ve Mütevelli heyeti başkanı
*Baran Tursun Vakfı: İzmir’de polis kurşunuyla öldürülen Baran Tursun adına kurulan insani yardım vakfı
Kaynak: http://www.baransav.com/?Syf=18&Hbr=291168&/
İlgili Dosyalar:
- Baran Tursun Vakfı Logosu [JPG] [12.08K]