Skip to main content
Image
Manşet Yatay Görseli
Share

Düşünce Suçunun Dünü, Bugünü ve Yarını

Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim’in Türkiye’de Düşünce Özgürlüğü Raporu, "Dün Bugün ve Yarın" başlığıyla kitaplaştı. Kitap son 20 yılda, ifade özgürlüğüne ilişkin hukuki ve toplumsal gelişmelerin, düşünce suçuna karşı mücadelenin kaydını tutuyor.

İçerik Alınlık Resmi

Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim’in Türkiye’de Düşünce Özgürlüğü Raporu, "Dün Bugün ve Yarın" başlığıyla kitaplaştı. Kitap son 20 yılda, ifade özgürlüğüne ilişkin hukuki ve toplumsal gelişmelerin, düşünce suçuna karşı mücadelenin kaydını tutuyor.

Düşünece Suçu(!?)na Karşı Girişim’in Türkiye’de Düşünce Özgürlüğü Raporu 1995-2015 arasındaki düşünce özgürlüğüne yönelik ihlallere ışık tutacak şekilde kitaplaştırıldı.

Türkçe ve İngilizce raporların biraraya getirildiği rapor Politikada Neler Değişti?Hukukta Neler Değişti? ve Toplumsal Algıda Neler Değişti?bölümlerinden oluşuyor.

Son 20 yılın ay ay, gün gün önemli olaylarının işaretlendiği almanak ile yine son 20 yılda ifade ve düşünce özgürlüğü kapsmaında değişen kanunlar da kitapta yer alıyor.

Kitabın 20 yıllık mücadeleyi Yaşar Kemal’in 23 Ocak 1995’te Der Spiegel’de yayınlanan bir yazısı nedeniyle Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne çağrılması ile başlatıyor.

Dünden Bugüne Kadar Bir Sivil İtaatsizlik Öyküsü

23 Ocak 1995’te Yaşar Kemal’in “Der Spiegel” dergisinde yayınlanan bir yazsısı nedeniyle DGM’ye çağrılmasına tepki olarak başlayan imza kampanyası, bir sivil itaatsizlik eylemine dönüşmüşi 1080 aydın, “Düşünceye Özgürlük” adlı kitapta toplanan ve yazarlarını mahkemelerde ve hapislerde süründüren 10 makaleyi tekrar yayınlayarak TCK 162. maddesine göre “YENİ BİR SUÇ!?” işlemişlerdi.

Kendilerini DGM savcılığına ihbar ederek açtırdıkları davanın “kimlik tespiti ve ilk sorgu” dönemi bile 2,5 yıl sürdü. Sonunda, Mesut Yılmaz hükümetinin yaptığı basit bir yasal makyajla dava 3 yıl için askıya alındı.

Bunun üzerine direniş taktik değiştirdi: “Bir tek büyük, sansasyonel ve çok sanıklı” dava yerine, küçük grupçuklar halinde (1-5 sanıklı) ama çok sayıda dava açtırmak ve çabuk çabuk sonuçlandırmak!

Önce her hafta, sonra –yasal takip yükü çoğalınca- ayda bir olmak üzere küçük kitapçıklar yayınlayarak “Düşünce Suçları”nın suç(!?)larına ortak olundu.

Ama bir nokta hayli kafa karıştırıyordu:

Gerek yazıları yeniden yayınlarak suç(!?)larına katılınan, gerekse bu kitapçıklara yayıncı olmayı kabul eden yüzlerce kişi içinde her tür düşüncede ve kimlikte insanlar yan yanaydı. Kürtler hakkındaki düşüncelerden dolayı suçlananlar da vardı, bu konuya sıcak yaklaşmayan Atatürkçüler de. Dini kesimden insanlar da vardı, ateistler de. Şarkı da vardı, karikatür de. Bu nasıl bir çabaydı böyle?

Bu sorunun yanıtı, ilk hareketin başladığı imza kampanyasından bu yana hiç değiştirilmeyen imza metninde yatıyor. Daha doğrusu, Fransız devriminin öncülerinden Voltaire’in 250 yıl önce söylediklerine:

“Görüşlerinizin hiçbirine katılmıyorum. Ama bunları açıklayabilme özgürlüğünüz için sonuna kadar yanınızda olacağım.”

Düşüncenin yasaklanmasına karşı mücadele edenlere dünyadan da çok sayıda destek geldi. Uluslararası PEN, DGM’deki ilk duruşmada 99 yazarın imzasıyla “Bu suç ise biz de suçluyuz” mesajıyla destek oldu. Bu yazarların arasında Arthur Miller, Harold Pinter, Susan Sontag ve Paul Auster da vardı.

2000 yılına kadar toplam 43 kitapçığa toplam 1278 kişi yayıncı olmuş, dokuz kitapçık hakkında takipsizlik verilmiş, altı kitapçık için dava açılmış, ikisi mahkumiyetle bitmiş biri de Yargıtay tarafından onanmıştı.

(Dün Bugün Yarın - Türkiye'de Düşünce Özgürlüğü Rapor (1995-2015) (syf.11-12)

Yurdatapan: Bu durum kader değil

Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim’den Şanar Yurdatapan kitaptakiKıssadan Hisse? başlıklı yazısında Türkiye’deki adli sistemin işlemezliğine dikkat çekiyor:

“Yola çıktığımızda amacımız, devleti antidemokratik yasaları demokratikleştirmek veya çok sayıda ünlü kişiyii hapse tıkmak arasında bir seçim yapmaya zorlamaktı. Ama bu mantık, var olan yasaların uygulandığı bir ülkede geçerli. Ya Devlet, kendi yaptığı kanunları canının istediği zaman ve istediği kimseye uygulayıp istemediklerine uygulamıyorsa? Ya savcılar ve hakimler, kanun yerinegizlice kulaklarına fısıldanan direktifleri uyguluyorsa? Hatta buna iyice alışım emre filan da gerek kalmadan kendilerine ‘durumdan vazife’ çıkarıyorsa? Yani her şey ‘keyfi’ ise?”

Yurdatapan’ın “daha da acıklı” olarak nitelendirdiği şu durumu da aktarmadan geçmeyelim.  Destek oldukları ve onun için kendilerini yargılattıkları bir düşünce suçlusundan bahsediyor Yurdatapan:

“Suçuna iştirak edilen 300’e yakın kişi içinde biri vardı ki –tekrar yayınlar nedeniyle- tam 5 kez ona destek olmuş ve kendimizi yargılatmıştık. Sonra o içerden çıktı, Başbakan oldu, Cumhurbaşkanı oldu ve bize zahmet olmasın diye kendisini eleştirenlere dava açıp yargılatıyor.”

Yurdatapan buna rağmen karamsar olmadığını yazıyor. “Bu durum kader değil ve toplumumuz bu kalıbı parçalayacak potansiyeli taşıyor” diyor. (EA)

Katkı sunanlar

Baskın Oran, Gülçin Avşar, Mahmet Altan, Ali Bayramoğlu, Nadire Mater, Abdurrahman Dilipak, Haluk Gerger, Erol Katırcıoğlu, Doğan Özgüden, İnci Tuğsavul, Bekir Berat Özipek,Atilla Yayla, Yaman Akdeniz, Akın Atalay, Ali Arif Cangı, Ayfdın Engin, Eren Keskin, Ömer Madra, Hüsnü Öndül, Öztürk Türkdoğan, Ergin Cinmen, Fikret Başkaya, Oya Baydar, Murat Belge, Ali Bulaç, Fatma Gök, Ferhat Kentel, Semra Somersan ve Sibel Özbudun.

Bianet

Share
İlgili Eğitim