Skip to main content
Image
Manşet Yatay Görseli
Share

Aktivistler kadına karşı şiddete acil eylem çağrısı yapıyor

Kadın hakları savunucuları ve uzmanlar; ölümle sonuçlanan aile içi şiddet vakalarının sayısının artmasına karşı acilen eyleme geçilmesi gerektiğini söylüyorlar.

İçerik Alınlık Resmi

Kadın hakları savunucuları ve uzmanlar; ölümle sonuçlanan aile içi şiddet vakalarının sayısının artmasına karşı acilen eyleme geçilmesi gerektiğini söylüyorlar.

Kadın hakları konusunda çalışan bir sivil toplum kuruluşu olan Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Eylem Grubu, ölümle sonuçlanan vakaların sayısına dikkati çekerek, aile içi şiddete karşı acil eyleme geçilmesi için TBMM'yi göreve çağırıyor.

Grup, aile içi şiddeti ve önleme yollarını ele almak üzere ülke çapında toplantılar ve yürüyüşler düzenliyor.

Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre; Türkiye'de 2002-2009 yılları arasında 950'den fazla kadın öldürüldü.

2014'ün ilk yarısında mahkemenin koruma kararı çıkardığı 11 kadın öldürülürken; polis kayıtlarına göre 2013 yılında 61 kadın öldürüldü. Bianet haber portalının resmi olmayan rakamları ise ölü sayısının 214'e ulaştığına işaret ediyor.

giysimizde kan istemiyoruz

SES Türkiye'ye konuşan grup sözcüsü Perihan Meşeli, kağıt üzerinde kalan yasal değişikliklerin dışında, erkeklerin şiddet uygulamasını önleyecek acil mekanizmaların getirilmesi gerektiğini söyledi.

Meşeli, "Onlarca yeni yasa ve mevzuat değişikliği oldu ve bunlar sözde kadınları erkeklere karşı korumayı amaçlayan araçlar getirdi. Ancak, herhangi bir yerleşik denetleme mekanizması yok" dedi.

Meşeli sözlerine şu şekilde devam etti: "Örneğin, aile içi şiddet yaşamış bir kadının kendi ayakları üzerinde durana kadar devletten geçici mali destek talep etme hakkı var. Ancak, devlet, söz konusu desteği, kadın şiddet tehdidi altındayken vermeli. Diğer türlü, kadın, kendi parasını kazanamadığı için şiddet görmeye devam ediyor."

Meşeli, caydırıcılığın Türkiye açısından bir zorunluluk olduğunu; bir kadın yetkili mercilere şikayette bulunduğunda, devletin söz konusu şikayet gereği ya erkeği gözaltına alması ya da gözetimde tutması gerektiğini söylüyor.

Avukat ve kadın hakları savunucusu Hülya Gülbahar da aynı görüşü paylaşıyor.

SES Türkiye 'ye konuşan Gülbahar, "Kadın cinayetleri konusundaki cezasızlık kültürü ve adli pasiflik, erkeklerin şiddet içeren eylemlerini sürdürmelerinde teşvik edici oluyor," dedi. Gülbahar, bu pasifliğin ardındaki temel nedenlerin; yetkilileri devlet politikalarından aykırı hareket etmemeye, din, gelenek ve kültürel değerleri gözetmeye yönelten eğitim sistemi ve yerleşik kültür olduğunu söyledi.

Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2., 3. ve 13. maddeleri, yaşam hakkını koruyor; insanlığa aykırı davranışları yasaklıyor ve yasal çözüme başvurma hakkını koruyor.

Gülbahar'a göre, alarm verici şekilde artan bu ölüm oranları bir "cins-kırım". Gülbahar, daha iyi iş imkanları için şehre gelip banliyölere hapsolan ailelerin durumunu, yoksulluğun derinleşmesini, kadınların yeterince güçlenmemesini ve çalışma hayatında yer almamasının yanı sıra, aile olgusunu kadın karşısında önceliklendiren söylemlerin normalleşmesini, cinayetlerin hızla artmasının kökenindeki sebepler olarak gösteriyor.

Gülbahar sözlerini şu şekilde sürdürdü: "Devlet, toplumun tüm katmanlarında kadın-erkek eşitliği zihniyetinin yaygınlaşması için girişimlerde bulunulması gerekiyor. Aksi olursa, devlet aygıtlarının tümünü kullanarak yapılan propaganda insanlara ulaşacak ve kadın-erkek eşitliğine inananları bile olumsuz etkileyecek. Örneğin, Türkiye'de karma eğitim karşıtı politika önerileri, erkekler ile kadınlar arasındaki diyalog kanallarını kesiyor; ve eğer bu insanlar nasıl iletişim kuracaklarını bilmezlerse, erkek-egemen bir düzenin üstünlüğü sözkonusu olacak."

SES Türkiye'nin, TBMM Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı Azize Sibel Gönül'ün görüşlerini alma yönündeki çabaları sonuçsuz kaldı.

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun yönelttiği bir soru önergesine yanıt olarak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, bu zamana değin 71.000 polisin, 65.000 sağlık personelinin, 21.000 din görevlisinin, 336 hakim ve savcının, 450.000 askeri yetkilinin ve 3.300 kamu görevlisinin aile içi şiddetin önlenmesi konusunda eğitim aldığını bildirdi.

Bununla birlikte, 2013 yılı sonu itibariyle Türkiye'de sadece 116 sığınma evi bulunuyor ve bu sayı yasayla öngörülen rakamın oldukça gerisinde. İlgili yasa uyarınca nüfusu 50.000'den fazla olan tüm belediyelerde en az bir kadın sığınma evinin olması gerekiyor.

Uzmanlar, ayrıca, toplumda son dönemde artan boşanma eğilimlerini durdurmak üzere hükümetin attığı adımların da şiddet ve kadın cinayetleri döngüsünü tetiklediğini, kadınların şiddet içeren saldırıları kabullenmeye mecbur bırakıldıklarını söylüyorlar.

Yüksek boşanma oranlarıyla başa çıkmak için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın getirdiği "aile ombudsmanı" sistemi, evli çiftleri psikolojik destek yoluyla boşanmadan vazgeçirmeyi öngörüyor.

Kadınlarla Dayanışma Vakfı KADEV'den Özgül Kaptan, Türkiye'de çelişkili bir durumun olduğunu, yetkililerin aslında aile-içi şiddet konusunda birçok önemli uluslararası sözleşmeye imza attıklarını söylüyor.

Kaptan, yetkililerin söylemleri ile eylemlerinin uluslararası belgelerin yasal metinleriyle olan uyumsuzluğunun, bu artan cinayet rakamlarının ardındaki kilit sebeplerden biri olduğunu söylüyor.

Kaptan, "Şiddetin önlenmesi tek başına yasal önemlerle, cezaların artırılmasıyla mümkün değildir. Erkeklerin kadınlardan üstün olduğu ve kadınların erkeklere itaat etmeleri gerektiği yolundaki zihniyetin değişmesi gerekiyor" dedi.

Menekşe Tokyay, Ses Türkiye

İlgili Dosyalar:

  1. giysimizde kan istemiyoruz [JPG] [192.62K]
Share
İlgili Eğitim