Skip to main content
Image
Manşet Yatay Görseli
Share

STÖ'ler Demokratileşme Paketini Nasıl Değerlendiriyor

Dün açıklanan demokratikleşme paketinin sivil toplumun farklı alanları tarafından nasıl değerlendirildiğini tek bir haberde toplamaya çalıştık. Aşağıda farklı alanlardan sivil toplum örgütlerinin paket ile ilgili değerlendirmelerini bulabilirsiniz.

İçerik Alınlık Resmi

Dün açıklanan demokratikleşme paketinin sivil toplumun farklı alanları tarafından nasıl değerlendirildiğini tek bir haberde toplamaya çalıştık. Aşağıda farklı alanlardan sivil toplum örgütlerinin paket ile ilgili değerlendirmelerini bulabilirsiniz.

Başörtüsü Yasağının Kaldırılması Olumlu Ama...

KADER Başkanı Çiğdem Aydın, yazar Yıldız Ramazanoğlu ve KAMER kurucusu Nebahat Akkoç "Demokratikleşme Paketi"ni değerlendirdi.

KADER (Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği ) Başkanı Çiğdem Aydın, yazar Yıldız Ramazanoğlu ve KAMER kurucusu Nebahat Akkoç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu sabah açıkladığı Demokratikleşme Paketini bianet’e değerlendirdi.

Her üçü de başörtüsü yasağının kaldırılmasını kadınlar olumlu bir adım olarak değerlendirdi. Ancak Aydın, KADER üyelerinin kamuda başörtüsü kullanımına ilişkin kaygıları dile getirirken, Ramazanoğlu ise yasağın kalkmasının yanısıra bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç olduğunu ifade etti.

Aydın ve Akkoç eşbaşkanlık sistemin bir kadın-bir erkek olarak düzenlenmesi gerektiğine, pakette kota sisteminin yer almamasına dikkat çekti.

Aydın: Dar bölge sistemi kadın sayısını düşürür

“Kadınların demokratikleşme ve eşitlikle ilgili talepleri bu pakette yok. Sadece eşbaşkanlık, eşitlik ve ayrımcılık kurumu ve kamuda çalışma yasağının kalkması var. Bu önemli bir fırsattı, keşke siyasi katılımda kota, sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaşması, istihdam için kreş vb. gibi düzenlemeler de orada yer alsaydı.

* Eşbaşkanlık çok doğru bir uygulama, tabii iki erkekten oluşmadığı sürece.

* Eşitlik ve Ayrımcılıkla Mücadele Kurumu da yıllardır istediğimiz bir kurumdu. Tabii bunun da içeriğinin, görev tanımının nasıl yapılacağı çok önemli.

* Seçim sisteminin tartışılması konusunu muğlak buldum. Pakette bir öneri yer alabilir ve sonra onu tartışabilirdik. Üç ayrı sistem sunulmasında süprizlik ya da demokrasilik bir şey göremiyorum. Ayrıca dar bölge seçim sisteminin olduğu yerlerde kadın sayısının düştüğü bir dünya gerçeği. Bunun yerine barajın kaldırılması daha doğru olacaktır.

* Siyasi parti yardımlarının genişletilmesi kadınlar açısından olumlu bir adım. Çünkü ‘küçük’ partilerde daha çok kadın var ve onların hazineden alacakları para yardımının bir bölümünün kadın çalışmalarına aktarılması mümkün.

* Kamuda başörtüsü yasağı, uzun süredir gündemimizdeydi ve kadınların çalışma hayatının önünde bir engeldi. Bu açıdan kaldırılması olumlu bir adım. Ama devletle mesafenin nasıl ayarlanacağı konusunda kaygılarımız giderilmiş değil. Devletin kılıktan, kıyafetten bağımsız herkese eşit mesafede olması gerektiği bir kesin. Ama başörtülü çalışanlarla bu mesafe gerçekten olabilecek mi? Başörtülü, sakallı bir devlet her yurttaşa tarafsız ve eşit mesafede olacak mıdır? Çeşitli kesimlerden kadınları bir araya getiren KADER’de pek çok insanın bu yönde kaygıları var.”

Ramazanoğlu: Başörtülülerin önünde hala engel var

“Bir hayal kırıklığı yaşamadım. Demokratik haklar, yetmez ama evet hissiyatıyla ilerliyor. Başbakanın kendisi de zaten bunu söyledi ve önemli olan önünün açık olması.

* Andımızın kaldırılması bir kırılma, çünkü kız ya da erkek çocukların ulus devlete armağan edilmesi son buldu. Kuşaktan kuşağa ırkçılığın ve asıl olanın devlet olması düşüncesinin aktarımı darbe aldı.

* Başörtüsü düzenlemesi tabii ki önemli. Ama yıllardır makbul insanın, kamuda yer alacak insanın tanımlanması diye bir şey var ve bu tanımlar zihinlerde devam ediyor. Yani zihinsel bir yapılanma gerekli, bu da uzun bir sürece yayılacak.

Ayrıca başörtülü kadınların önünde hala engeller bulunması, üniformalı meslekler denilerek yasağın polislik, savcılık, hakimlik gibi mesleklerde sürdürülmesi olumsuz. Öte yandan diğer kamu hizmet alanlarında yasağın kalkmış olmasına bile kadınlar inanamadı. Türkiye’nin en demokratik görünen entelektüelleri bile hizmet alabilir ama hizmet vermeye gelince olmaz diyebiliyorladı. Başörtülü kadınlar hakkında herkes söz sahibiydi ama konuştuklarında daima sözleri kesiliyor ve nefretle öteleniyorlardı.

* Nefret suçlarına dikkat çekilmesi genelde kadınlara yönelik özelde de başörtülü kadınlara yönelik yerleşik nefretin sorgulanmasına da sebep olacak. Dilimizdeki deyimler ve kelimeler ayıklanacak belki. Mesela ‘Nişantaşı'nda başörtülü kadınlar gördüm, kasten gelmişlerdi ya da öcü gibi algıladım korktum’ gibi cümleler sarfederken dönüp bakacak seçtiği kelimelere insanlar. Açıkçası hepimiz her konuda içimizde gizlenen nefret suçlusuyla yüzleşeceğiz bu vesileyle.”

Akkoç: Siyasi temsilde adalet sağlanabilecek mi?

“Her şeye toptan karşı çıkmak istemiyorum. Mesela Andımız ve başörtü yasağının kalkmış olması sevindirici. Özel okullarda da olsa anadilde eğitim yapılacak olması olumlu sayılabilir. Ama bunun bir geçiş süreci olduğunu umut ediyoruz.

“Eşitlik ve ayrımcılıkla mücadele komisyonu kurulduğunda kadınların da buradan yararlanacağını umuyorum. Eşitlikten ve nefret suçlarından bahsediyorsak bu, cinsel yönelim, etnik kimlik, dini inançlar gibi tüm çeşitlilikleri kapsamalı.

“Ama önemli olan ayrıntılar. Mesela siyasi temsilde adalet sağlanabilecek mi? Tartışmaya açılan üç seçim sistemi nedir? Bunları merak ediyorum. Türkiye’de en çok oyu alanın sözünün geçtiği bir demokrasi anlayışı var maalesef. Benim için temsilde adalet sağlanabiliyorsa her şey ayrıntı kalır. Temsilde adalet sağlanamıyorsa da paketin hükmü yoktur.

“Cinsel yönelimle ilgili bir laf kullanmadı. Ama kadın-erkek eşitliği konusunda siyasi iradenin net bir tanımı olmadı, olamıyor. Kota yok, eşbaşkanlık bir kadın bir erkek olarak düzenlenmemiş, demek ki partilerin zihniyetlerine göre şekillenecek.

“Paketten önce ensestle ilgili düzenleme yapılacağı söyleniyordu çünkü ensest TCK’da bir başlık olarak yer almıyor. Böyle bir beklenti içerisindeydik ama paketten bu çıkmadı. Kadınlarla ilgili en büyük hayal kırıklığım bu oldu.” (ÇT)

Kaynak:Bianet

 

haber fotoğraf
Zaten Roman Merkezi Vardı

Demokratikleşme paketinde Romanlara ilişkin düzenlemeyi değerlendiren Çingeneyiz.org'un yazarı Ali Mezarcıoğlu, "Merkez zaten vardı. Ama altyapı yok" dedi.

Demokratikleşme paketinde Romanların sorunlarına çözüm getirmek amacıyla "Roman Dil ve Kültür Enstitüsü" kurulacağı açıklandı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasında 2009 yılında başlattıkları Roman açılımı kapsamındaki çalışmaları hızlandıracaklarını belirtti.

Özellikle barınma için TOKİ eliyle Edirne, Çanakkale, Sakarya, Bursa'da Roman evleri kurmaya başladıklarını bunun da devam edeceğini sözlerine ekledi.

"Enstitüler altyapı olmadan atıl kalır"

Çingeneyiz.org'un yazarı Ali Mezarcıoğlu, 2010'da Aydın'da Adnan Menderes Üniversitesi'nde "Roman Uygulama ve Araştırma Merkezi"nin zaten açıldığını hatırlatarak altyapı olmadan enstitülerin atıl kaldığını belirtti.

"Aydın'daki merkez birkaç kez toplantı yapmıştı. Roman dernekleri de katılmıştı. Şu anda ne çalışıyorlar bilmiyorum. Enstitü açılması fikir olarak olumsuz değil ancak böyle bir kurum için maalesef Türkiye'de altyapı ve birikim yok. Dil alanında akademik olarak Roman dilini çalışacak hiç kimse yok benim bildiğim. Yurtdışındaki enstitülerden akademisyenler getirilmeli yoksa bu enstitüler yerel kaynaklarla atıl kalıyor."

"Dönüşüm sosyal gerginlikleri arttırıyor"

Mezarcııoğlu, hükümetin Romanlara yönelik kentsel dönüşüm politikasını revize etmesi gerektiğini yoksa bunun sosyal gerginlik yaratmaya devam edeceğini belirtti.

"Yerel otorite kendi bölgesinde sorun olarak gördüğü Romanları uzaklaştırmak istiyor. Mahalleleri dağılan Romanlar başka mahallelerde diğer toplumlarla yaşam şekilleri farklı olduğu için sorun yaşıyor. Sosyal gerginlikler artıyor. Bursa'da gördüğümüz gibi Romanlara karşı linç olayları yaşanıyor. Bu yüzden Romanlar için uzun vadeli projeler düşünülmeli, hükümet kentsel dönüşüm politikasını revize etmeli.

"TOKİ'den de zorla tahliyeler olabilir"

"İki yıldır Romanlar için TOKİ evleri yapılıyor. Bunun olumsuz olduğunu söylemeyeceğim. Bazı örneklerde ödeme planı düzgün yapıldığı için Romanlar memnun. Ancak ödeme planı uymayan mesela Samsun'da TOKİ evlerindeki Romanlar diken üstünde. Mahkemelikler ve her an zorla tahliye söz konusu.

"TOKİ, Romanlar için ev projesi yaparken ödeme planı onlara uyan, yaşam kültürlerini gözeten projeler yapmalı. Mesela kağıt toplayıcılığı yapan Romanlar ayda 100 lira dahi ödeyemez durumda. Bunlar gözetilmezse TOKİ taksitlerini ödeyemeyen Romanlar, zorla tahliye edildiğinde başlarını sokacak gecekondularını bile bulamayarak sokağa düşecek." (NV)

Kaynak: Bianet

 

haber fotoğraf
Anadilinde Eğitim Parası Olana

İstanbul Kürt Enstitüsü Başkanı Farqini, “Demokratikleşme paketi”ndeki özel okullarda anadilinde eğitim hakkının sembolik ve göstermelik olduğunu belirterek “Parası olmayan aileler ne yapacak” dedi.

İstanbul Kürt Enstitüsü Başkanı Zana Farqini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kamuoyuna açıkladığı “Demokratikleşme Paketi”ni ve pakette yer alan “özel okullarda anadilinde eğitim hakkı” maddesini eleştirdi.
bianet’e konuşan Farqini, asimilasyon ve inkar politikalarının sona ermesi için anadilinde eğitim ve öğretim hakkının devlet okullarında herkese tanınması gerektiği görüşünde.

“Asimilasyon bitti diyemiyoruz”

“Anadilinde eğitimin sadece özel okullarda olması kesinlikle çözüm odaklı değil. Bunu sembolik olarak değerlendiriyorum.

“Anadilinde eğitim tartışma konusu değildir, temel haktır. İnsanları nasıl anadilinde eğitimden mahrum bırakırsınız?

“Elbette özel okullarda bu işin maliyeti de var. Daha önce de kurslarla bunu yapmaya çalıştılar. Uluslararası topluma adımlar atıldığına dair mesaj verme gayretindeler. Ama bu oyalama taktiğidir. Ekonomik durumu iyi olmayan bir aile çocuğunu anadilinde eğitim almasını sağlayamayacak mı?

“Anadilinde eğitimi devletin sorumluluğundan alıp özel girişimciye havale etmek çözüm değildir. AKP diyor ki, ‘Biz inkar ve asimilasyon politikalarını ayağımızın altına aldık.’

“Oysa Cumhuriyet'in başından bu yana süre gelen bir tekçi anlayış var. Türk kimliği ve dili dışındaki diğer kültürleri hiçbir zaman kendiyle eşit görmedi. Hep yasakladı, kamusal alanın dışına itti.

“Bu ayıpları biliyoruz. Ancak bir asimilasyonun sona erebilmesi için diğer dillerle de eğitim ve öğretim yapılabilmeli. O zaman asimilasyon bitti diyebiliriz. Eğer gerçekten devletin niteliğinin değiştiğini söyleyeceksek, devlet o zaman gerçek anlamıyla herkesin devleti olmalı ve herkese eşit mesafede olmalı. İnançlar konusunda da özgürlükler konusunda da anadilinde eğitim konusunda da bu böyle olmalı. Yoksa biz asimilasyon bitti, inkar bitti diyemeyiz.

“Kürt lafı bile geçmiyor”

“Öte yandan pakette, demokrasi açısından, hak ve özgürlükler alanının genişletilmesi, demokrasinin istenilen seviyeye getirilmesi açısından bir takım olumlu adımlardan söz etmek mümkün.

“Örneğin ayrımcılıklarla ilgili nefret söylemi konusu, seçimlerde anadilinde propaganda yapılması, Romanlarla ilgili enstitünün kurulması, eş başkanlık sistemi gibi konularda olumlu adımlar atılıyor.

“Ama bir aydan fazla zamandır kamuoyunda ha açıklandı ha açıklanacak ve cumhuriyet tarihinin en büyük demokratikleşme hamlesi gibi sunulmaya çalışılan bir pakete baktığımızda aslında oluşturulan beklentiye cevap vermediğini söylemek mümkün.

“Bir barış sürecinden bahsediliyor. İşleyen bir süreç var, bir Kürt sorunu var ama bakarsanız hiç bir şekilde Kürt sözcüğü dahi telaffuz edilmedi.

“Alevilerin cemevleriyle ilgili talepleri vardı. Oysa sadece bir üniversiteye Hacı Bektaş Veli ismi verildi. Alevilerin sorunları böyle adımlarla geçiştirilecek kadar basit değildir.

“Cumhuriyetin temel sorunlarından bir tanesi de Kürt sorunudur. Kürt sorununun tüm yönleriyle ilgili çözüm iradesinin açıklanmış olması gerekiyordu. Sadece bireysel haklarla, demokratik haklarla bu sorunların üstesinden gelinmeyeceği aşikardır.

“Hem demokrasiyle ilgili sorunlarımız var hem de siyasi sorunlarımız vardır. Her ikisine çözüm getirebilse toplum biraz daha rahatlardı.” (EKN)

Kaynak: Bianet

haber fotoğraf
Demokrasi Paketinde LGBT'ler Unutuldu

SPoD'tan Levent Pişkin, Erdoğan'ın nefret suçlarına ilişkin konuşurken 'cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği'ni unuttuğuna dikkat çekti...

Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği'nden (SPoD) Levent Pişkin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bugün açıkladığı "demokrasi paketi"nde yer alan nefret suçlarına ilişkin düzenlemeye ilişkin ANF'ye değerlendirmelerde bulundu.

'Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Yok'

Erdoğan'ın nefret suçlarına ilişkin konuşurken yine "cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği"ni unuttuğuna dikkat çeken Pişkin, şöyle konuştu:

"LGBT'ler olarak cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği nedeniyle işlenen cinayetlerin nefret suçları kapsamında değerlendirilmesinin yıllardır mücadelesini veriyoruz. Hatırlanacağı üzere, hükümet bir nefret suçları yasa tasarısı hazırladı. Biz de bu çalışmaya katıldık. Taslak, Meclis'e gönderildiğinde 'cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği' ifadesi vardı ancak komisyonda bu ifadeler çıkarıldı. Erdoğan'ın bugün bahsettiği ayrımcılık yasası, nefret suçları yasası da dünyada ayrımcılık üreten tek yasa olacak.”

'Zaten Paketten Umutlu Değildik'

Paketten LGBT'ler olarak pek bir umutlarının olmadığını hatırlatan Pişkin, "Nefret suçlarıyla ilgili bir düzenlemenin olacağı basına yansıdığında belki bu düzenlemede cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği de yer alır, diye düşündük. Ancak olmadı" dedi.

Levent Pişkin, şöyle konuştu:

"Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin yer almaması zaten korkunç bir durum. Katillerimizin hala tahrik indirimi ile ödüllendirildiği, önüne gelenin ayrımcılık yaptığı, AKP hükümetlerinden bir bakan ile bir milletvekilinin hasta ilan ettiği bir toplum LGBT toplumu. Bizatihi AKP hükümeti iki kez bu nefret suçunu işledi. Ama tabi ki yasada yok."

'İfade Özgürlüğü Kısıtlanabilir'

SPoD'dan Levent Pişkin, nefret suçlarına ilişkin düzenlemenin Başbakan Erdoğan'ın tarif ettiği haliyle ifade özgürlüğünü kısıtlayacağını söyledi, "Bu yasanın İslamofobi üzerinden şekilleneceğini düşünüyorum" dedi.

"Erdoğan'ın daha önce de bahsettiği nefret suçu kavramının din ve vicdan özgürlüğü, inanç özgürlüğü üzerinden bir tanımlama" olduğunu hatırlatan Pişkin, Sevan Nişanyan ve Fazıl Say'a açılan davalar ile Ekşi Sözlük'e uygulanan sansürü hatırlattı, "Tüm bunlar bir arada düşünüldüğündü acaba, 'Tanrı yoktur' demek nefret suçu mu sayılacak? Bu nefret suçları yasası, bir ateistin de ifade özgürlüğünü güvence altına alabilecek mi?" diye sordu.

Pişkin, nefret suçları düzenlemesinde ifade özgürlüğünü kısıtlayan bir düzenlemenin olmaması gerektiğinin altını çizdi.

Kaynak: Demokrat Haber

Cemevlerinin İbadet Yeri Diye Tanınmaması Büyük Eksiklik

Norveç Helsinki Komitesi İnanç Özgürlüğü Girişimi’nden Yıldırım paketin inanç özgürlüğü konusunda köklü bir değişim getirmediğini, taleplerin dikkate alınmadığını söylüyor.

"Norveç Helsinki Komitesi: İnanç Özgürlüğü Girişimi"nden Mine Yıldırım bugün açıklanan demokratikleşme paketini bianet’e değerlendirdi.

Paketin inanç özgürlüğü konusunda köklü bir iyileştirme getirmediğini vurgulayan Yıldırım, pakette atılan adımların hükümetin çözmek istediği konularda olduğunu belirtti.

“Keşke seçilen bazı konularla sınırlı kalmasaydı ve Türkiye'de herkes için düşünce, inanç ve din özgürlüğünü uluslararası insan hakları hukukuyla uyumlu olacak şekilde güvence altına alacak bütüncül bir yaklaşıma sahip bir inanç özgürlüğü yasası çıkarılması düşünülseydi.”

Demokratikleşme paketini beklentileri karşılamaktan uzak olarak değerlendiren Mine Yıldırım’ın pakete dair saptamaları ve eleştirileri şöyle:

İyileştirme Mor Gabriel’e mi özel?

“Mor Gabriel Manastırı arazisinin iadesi olumlu bir gelişme olsa da, bunun nasıl yapılacağı önemli.
“Örneğin Kadastro Kanunu'nda yer alan ve sorunun kökenindeki madde değiştirilecek mi, yoksa özel bir düzenleme mi yapılacak?

“Birincisi yapılacak olsa, benzer sorunların yaşanması önlenmiş olur. İkincisi yapılacak olursa, sadece Mor Gabriel'e özel bir iyileştirme olur.”
Başörtüsü kararı olumlu

“Kamu kurumlarında başörtüsü yasağının kalkmış olması, uzun zamandır dile getirilen bir talebe cevap niteliğinde. Kamu kurumlarında herkes için din veya inanç özgürlüğünün güvence altına alınması sağlanmalıdır.”
Ayrımcılıkla mücadele

“Nefret suçlarına yönelik adım ve Ayrımcılıkla Mücadele Kurulu umut veriyor ama nasıl düzenleneceğini görmek gerekiyor.”

Vicdani Ret hakkı yok

“Norveç Helsinki Komitesi: İnanç Özgürlüğü Girişimi olarak Türkiye'de inanç özgürlüğü hakkına ilişkin olarak yayınladığımız Ocak-Haziran 2013 Türkiye'de İnanç Özgürlüğü Hakkını İzleme Raporu’nda ancak cesur kararlar alarak ve bunları kararlılıkla uygulayarak çözülebilecek birçok sorunu ortaya koyuyoruz. Sorunların başında din veya inanç özgürlüğünün tüm unsurlarıyla korunmaması geliyor.

“Bunun en tipik örnekleri vicdani ret hakkının tanınmaması ve din görevlisi yetiştirmek amacıyla okul açılmasının önündeki engeller. Heybeliada Ruhban Okulu bunun bir örneği ancak sorun birçok inanç grubu için önemli bir sorun.”

Diyanet İşleri Başkanlığı

“İkinci konu ise, devletin tarafsızlığı konusunda önemli aksaklıklar yaşanması. Cemevlerinin ibadet yeri olarak tanınmaması, Bahailik ve Yehova'nın Şahitliği'nin din olarak tanınmaması bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görüşünün dikkate alınması bazı örnekler.

“Pakette cemevlerinin ibadet yeri olarak tanınmasına yönelik bir açılımın yer almaması ve Diyanet İşleri Başkanlığı konusunda herhangi bir demokratikleşme adımı bulunmaması büyük eksiklik.”

Zorunlu din dersi problemi

“AİHM'nin din veya inanç özgürlüğü konusunda inanç özgürlüğüyle ilgili olarak alınmasını beklediği genel önlemlerle ilgili adımlar da eksik.

“Çocuğun inanç özgürlüğü ve ebeveynlerin çocuklarını kendi inançları doğrultusunda yetiştirme haklarına bir müdahale oluşturan zorunlu din kültürü ahlak bilgisi derslerine ilişkin olarak yine herhangi bir düzenleme yer almıyor pakette.

Kimliklerdeki din hanesi

“AİHM nüfus cüzdanındaki din hanesinin kaldırılmasının gerekliliğini Sinan Işık Türkiye davasında söylemişti. Ancak bu konuda da bir adım yok.

“Tabii vicdani ret hakkıyla ilgili birçok mahkumiyet olmasına karşın bu konuda da bir adım yok maalesef.” (YY)

Kaynak: Bianet

haber fotoğraf
Devlet Aleviliği Hurafe Olarak Görüyor

Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Kenanoğlu, Alevilerin Hacı Bektaş Dergahı’na ancak bilet alarak girebilirlerken bir üniversiteye Hacı Bektaş adının verilmesinin kazanım olmadığını söylüyor.

“Dalga geçer gibi Nevşehir Üniversitesi'nin adını da Hacı Bektaş Veli Üniversitesi yaptık diye sunmak, bu toplumdaki derinleşmeye neden olur.”

Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu demokratikleşme paketinde Aleviliğin “a”sından bahsedilmediğini belirterek böyle diyor.

bianet’e konuşan Kenanoğlu, paketle ilgili toplumda oluşturulan büyük beklentilerin karşılanmadığını söylüyor, AKP’nin doğal tabanı dışında kimsenin paketten memnuniyet duymadığını düşünüyor.

“Kendimi dışlanmış hissediyorum”

“Kısmen taleplerini karşılayacak maddeler olduğu doğrudur. Fakat genel hatlarıyla ihtiyaca cevap verebilecek değişiklikler yok. Yani toplumun hiçbir kesimi tamam biz bunu bekliyorduk, iyi oldu demiyor.

“AKP'nin iktidara geldiğinden bu yana bütün demokratikleşme girişimleri, referandum da dahil, azcık soslar koyarak kendi ideolojisinin gelişmesi ve ona hizmet etmesi yönünde. Esas olan kendi tabanının önünü açmak, o konuda eksikleri gidermek.

“Şüphesiz ki biz türban özgürlüğü, andımızın kaldırılması ve benzeri konularda muhalefet etmiyoruz. Fakat bunları yaparken toplumun diğer kesimlerinin de taleplerin görmek gerekiyor.

"İş yerinde Sünni arkadaşlarımla paketi tartışıyoruz. Paket onları memnun ediyor, beni etmiyor. Kendimi dışlanmış, ötekileştirilmiş hissediyorum.

“Hacı Bektaş’ın ismi kazanım değil”

“ Biz Aleviler inanç önderimiz Hacı Bektaş'ın dergahını ziyaret için bilet alıyorsak ve sadece mesai saatlerinde ziyaret edebiliyorsak, bu yasak devam ediyorken Hacı Bektaş Veli'nin isminin bir üniversiteye verilmesinin bir kıymeti yoktur. Bu bir kazanım değildir.

“Aslında ‘Bugüne kadar Hacı Bektaş Veli'nin ismi bir yere verilmiş mi, bak bu hükümet tarafından verildi’ diyebilmek için bunları yapıyorlar.

“Aleviliğe hakarete ceza yok”

“Paketi dini inanç pratiğinin engellenmesini TCK kapsamına alıyor. Bazı arkadaşlar bunun Aleviliği de kapsayacağını söylüyor. Bu doğru değil. Bu madde bizi kapsamıyor, çünkü devlet ve hükümet Alevilik inancı ve ritüellerini dini inanç kapsamında görmüyor. Hurafe olarak görüyor.

“Dolayısıyla Aleviliğe yönelik hakaret ya da yok saymanın ceza kapsamında olması mümkün değil.

“Örneğin Fazıl Say'ın yargılandığı ve ceza aldığı hususun binbir beteri Alevilere söyleniyor. Ama bunları söyleyenler cezai işleme tabi tutulmuyor. Şikayetlerimiz dahi dikkate alınmıyor.

“Dolayısıyla bu paketten Aleviler için olumlu maddeler çıktığını söylemek mümkün değil. Muhafazakar kesim dahi sosyal medya üzerinden ciddi şekilde hayal kırıklığına uğradıklarını ifade etti.

“Bunun üzerine hükümet iki bakan aracılığı ile apar topar açıklama yaptı ve Alevilerle ilgili çalışmalar devam ediyor, bu paket son değil dediler. Bu bana göre kamuoyunda bir anda oluşan tepkiyi durdurmak içindi.

“2009'da Alevi çalıştayları sonlandırıldı ve 2009'dan bu yana Alevilikle ilgili çalışmaların devam ettiğini söylüyorlar. Biz artık inanmıyoruz.

“Bizim talebimiz, devletin din işleriyle uğraşmaması, tüm inançlara ve inançsızlara eşit mesafede durması.” (EKN)

Kaynak: Bianet

 

haber fotoğraf
Paketten Reform Çıkmadı  

İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, “Demokratikleşme Paketi”nin barış ve çözüm süreci açısından beklentileri karşılamaktan uzak olduğunu ifade etti.

Açıkçası hükümet sözcülerinin yaptığı açıklamaların çok gerisinde bir açıklamayla karşılaştık. AKP'nin her zamanki taktiğini uyguladığını görüyoruz. Bir adım ileri iki adım geri taktiği ile karşı karşıyayız. Kamuoyu beklentisi yaratıp ‘Şimdilik bunlarla idare edin diğer adımları ilerde atarız’ diyor.”

İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı Öztürk Türkdoğan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın üç ay sonunda açıkladığı  “Demokratikleşme Paketi”ni bu sözlerle değerlendiriyor.

Başbakan’ın bir aydır basına çıkan, tartışılan yazılıp çizilen dışında hiçbir şey söylemediğini ifade eden Türkdoğan, “Demokratikleşme Paketi”nde barış ve çözüm sürecinin ilerlemesini sağlamak bakımından yeni bir şey olmadığını ve beklentileri karşılamaktan uzak olduğunu dile getirdi.

“Ceza mevzuatı olduğu gibi duruyor”

“Gerçek anlamda reform bu değildir. Reform yapacaksanız önce ceza mevzuatını düzelteceksiniz. Ceza mevzuatıyla ilgili hiç bir şey söylemedi. Terörle Mücadele Kanunu duruyor. Ceza Kanunu’ndaki anti demokratik hükümler duruyor.

“Cezaevlerinde adeta rehin tutulan binlerce insanla ilgili hiç bir düzenleme yok. Milletvekilleri, siyasetçiler, akademisyenler, gazeteciler, avukatlar cezaevlerinde tutulmaya devam ediliyor.

“Baraj kalkmadı, yeni barajlar önerdi”

“Siyasetin demokratikleşmesi noktasında en önemli şart seçim barajının kaldırılmasıdır ama Başbakan yeni barajlar önerdi.

“Yüzde 10 barajının karşılığına denk gelecek yeni baraj sistemleri önerdi. ‘Barajlara devam, üçlü barajdan birini tercih edin’ der gibi bir şey önerdi.

“Zaten var olan uygulamalar yasalaşıyor”

“Bugüne kadar zaten yapılan pek çok şeyin yasasını, genelgesini çıkarmaktan bahsetti. “Mesela başörtüsü zaten fiilen sorun olmaktan çıkmıştı. Yardım toplama sistemi fiilen değişmişti. Mor Gabriel Manastırı ile ilgili sorun zaten kısmen çözülmüştü.

“Yıllarca üstünde çalıştığımız ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurulunun kuruluyor olması atılan tek adım. Bunda da dört yıl geç kaldılar.

“Köy isimlerinin kullanılması konusunda bölgede zaten belediyeler çok dilli belediyeciliğe geçmişti. Onunla ilgili güvence bile veremedi Başbakan. Sadece köy isimleri değişebilir dedi. Mesela bir Dersim adını kullanamadı

“Özel okullarda anadili, sembolik adım”

“Bir dil kamusal alanda kullanılmasıyla kendini var edebilir. Bugün özel okul açmak oralarda çocuk okutmak çok maliyetli işler.

“Yoksul Kürt halkı hangi parayla özel okul kuracak veya çocuklarını okula gönderecek? Binasından tutun da ders araç gereçlerine, öğretmenlerin maaşlarına kadar ciddi masraf var. Bu ancak sembolik bir adım olabilir.

“Başbakan’ın gösteriden anladığı bizimkinden farklı”

“Toplantı ve gösteri hakkı konusunda muğlak ifadeler kullandı. İzinli gösterilerden bahsederek, saat aralığını uzattıklarını söyledi.

“Başbakanın anladığı toplantı gösteriyle bizim anladığımız aynı şeyler değil. Başbakan izinli mitinglerden bahsediyor. Oysa sorun izinli mitingler değil ki. Sorun insanların gösteri hakkını izne tabi olmadan rahatça kullanmaları ile alakalıdır. Zaten anayasaya göre de insanların gösteri ve yürüyüş yapmaları için herhangi bir izin almalarına gerek yoktur.

“Esas sorun polisin gösteri hakkını kullananlara karşı takındığı tavır. Polisin müdahalesiyle ilgili, işkenceyle ilgili bir şey de diyemedi. Uluslararası yükümlülüklerin yerine getirilmesi ile ilgili bir şey yok. Kayıplar sözleşmesi yok, ceza mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması yok, Cenevre Sözleşmeleri ek protokolleri yok.” (EKN)

Kaynak: Bianet

İlgili Dosyalar:

  1. haber fotoğraf [JPG] [38.87K]
  2. haber fotoğraf [JPG] [9.69K]
  3. haber fotoğraf [JPG] [4.79K]
  4. haber fotoğraf [JPG] [70.26K]
  5. haber fotoğraf [JPG] [8.11K]
Share
İlgili Eğitim