Skip to main content
Image
Manşet Yatay Görseli
Share

İyi ki sosyal medya vardı

Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Ali Rıza Keleş, 31 Mayıs'tan bu yana süren halk hareketinde sosyal medyanın etkin bir şekilde kullanıldığını belirterek, "Geleneksel medyanın sınıfta kaldığını gördük, iyi ki sosyal medya vardı da biz iletişim sağlayabildik, örgütlenebildik, bir birimizden haberdar olabildik" dedi.

İçerik Alınlık Resmi

Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Ali Rıza Keleş, 31 Mayıs'tan bu yana süren halk hareketinde sosyal medyanın etkin bir şekilde kullanıldığını belirterek, "Geleneksel medyanın sınıfta kaldığını gördük, iyi ki sosyal medya vardı da biz iletişim sağlayabildik, örgütlenebildik, bir birimizden haberdar olabildik" dedi.

Taksim Gezi Parkı için başlayan ve büyük bir halk ayaklanmasına dönen hareket, egemen medya tarafından önce uzun süre görülmedi, sonra da Başbakan'ın açıklamaları doğrultusunda karalama haberleriyle verildi. Ancak buna rağmen özellikle İstanbul'daki gelişmeler an an sosyal medyada yer aldı. Facebook ve twitter, ayaklanmaya yönelik sansürü kırmak için etkin bir rol oynarken, ayaklanma da sosyal medyanın içeriğini değiştirdi. Sosyal medyada artık çoğunlukla siyaset konuşuluyor.

ali riza keles
Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Ali Rıza Keleş, sosyal medyanın harekete etkisi, Türkiye'deki sosyal medyanın kullanım düzeyi, siyasi örgütlerin, yeni çağın iletişim aracı olan sosyal medyayı kullanıp kullanamadığı, bilgi kirliliği, twitter gözaltıları gibi konularda ETHA'nın sorularını yanıtladı.

Sosyal medyanın halk hareketine etkisi ne oldu?

Geleneksel medyanın sınıfta kaldığını gördük, iyi ki yeni medya, sosyal medya vardı da biz iletişim sağlayabildik, örgütlenebildik, bir birimizden haberdar olabildik. İnsanlar bir birleriyle konuşabilme, orada yaşananları bütün Türkiye'ye, hatta dünyaya yayabilme fırsatı yakaladılar. Aksi takdirde ne olabilirdi Gezi'de? Oradaki ilk günkü 50-100 kişilik kalabalık ya da sonraki günlerdeki birkaç yüz kişilik kalabalık hakikaten 3-5 çapulcu -bugünkü anlamıyla değil ama önceki anlamıyla çapulcu- olarak kalabilirdi. Ama öyle olmadı. Sosyal medyayı kullanan insanlar yaşananları an be an diğer yurttaşlarla paylaştı. Bu bir çarkın etkisi gibi, bir kişi on kişiye, on kişi bin kişiye, bin kişi on bin kişiye... Böyle bir etkisi var. Yayılım çok hızlı gerçekleşiyor sosyal medyada. Haberler, fotoğraflarıyla, görüntüsüyle yani ispatlanarak yayıldı. Hareketin bu kadar büyümesinde bence çok etkin rol oynadı. Olmasaydı tabi ki yine büyürdü, sosyal medya bu işi çok hızlandırdı, kolaylaştırdı.

Çok daha farklı rolleri de vardı, sadece iletişim değil, yani geleneksel medyanın sansürünü kırmak değil, -ki onu da çok iyi başardı- örgütlenme açısından da çok iyi kullanıldı, değerlendirildi. Facebook grupları kuruldu, twitter'da hashtageler üzerinden insanlar bir araya geldi. Bütün Türkiye hastage nedir öğrenmiş oldu. Hepimiz direngezi, direnankara'yı takip ettik. Hashtagler bütün insanları ortaklaştırdı. Sosyal medya, örgütlenmenin de bir aracı oldu.

Bu halk hareketi ile sosyal medyanın içeriği değişti mi?

Değişti. Biz aslında bu değişimi daha evvel Tunus'ta, Mısır'da da gördük. Sosyal medya daha çok tüketim temelli kullanılıyordu ve içeriğin büyük bölümü apolitikti. Sosyal medyanın çehresi tümüyle değişiverdi. Günlük hayatın ufak tefek şeyleri ile dolu olan sosyal medya, birden siyasetin çok canlı tartışıldığı, her günkü gelişmelerin günlük olarak yorumlandığı, bir takım eylemlerin pratik olarak örgütlendiği bir alan haline geldi. İçerik büyük oranda Gezi Parkı'na, baskıcı hükümet uygulamalarına, yasaklara karşı alanlara çıkan insanların direnişlerine döndü. Direnişin bizzat içindeki insanların, direnişe destek verenlerin, başka ülkelerden, başka kentlerden insanların, sanatçıların da kullandığı temel araç sosyal medyaydı. Mesela şarkı yaptı sosyal medyaya gönderdi, youtube'a koydu, facebook'ta paylaştı. Fotoğraf çekti "Diren, yanındayız" diye onu paylaştı. Direniş de sosyal medyayı tümüyle değiştirdi.

Aslında bu araçların sosyal patlamalar için kullanıldığını daha önce de görmüştük. Özellikle Wall Street ile yayılan occupy hareketlerinde bloglar çok iyi kullanılmıştı. Bloglarla direniş belgelenmiş oldu. Bu bloglarda direniş günlüğü, fotoğraflar var. Aslında tarih yazıyoruz böylece. Geleneksel medyanın unutturucu ya da manipülatif haberlerine muhtaç değiliz. Kendi araçlarımız var şimdi. Gezi Parkı'nda televizyon kurmuşlar, bir tane radyoları var. Herkes kendi aracını kurup süreci ilerletmeye çalışıyor. Çok güzel şeyler yaşıyoruz.

Bilgi kirliliği de var ama...

Kuşkusuz var. Bilgi kirliği de çok fazla oldu ama güzel bir otokontrol sistemi geliştirdi insanlar. "Emin değilseniz yaymayın" uyarıları yaptı mesela. Hesapları doğrulamayı öğrendik. Bir haber geliyor birinden ama bakıyorsunuz ki bir günlük bir hesap ya da üç gün önce açılmış. Belli ki manipülasyon amacıyla açılmış. Bütün bunların hepsini test edip kaynağını bulmayı öğrendik. Bir haberi birkaç kişiden doğrulatarak yaymayı öğrendik. Tabi ki hatalar yaptık. Çünkü hem fiilen orada olan hem de orada olmayan insanlar çok heyecanla yaşıyor. Dolayısıyla bazı manipülatif şeylere kandığımız oldu. Mesela valiyi istifa ettirmiştik twitter'da. Ama bu mecrada çok hızlıca geri dönme şansı var. Geleneksel medyada özellikle hükümet yanlısı medya çok kötü, çok çirkin şeyler yazdı. Bunları düzeltmek neredeyse imkansız. Ama burada öyle değil, hemen anında bilgiyi düzelttik. Ve emin olunmayan, yanlış bilgiyi yaymamayı öğrenmeye çalıştık. Tabi ki hatalar oluyor ama çok doğal, normal bir şey. Bunun üstesinden de bir şekilde geleceğiz artık.

Türkiye'de sosyal medyayı kullanma düzeyi nasıl? Bu durum 31 Mayıs'tan sonra değişti mi?

Biz bu konuda uzunca süredir çalışmalar yapıyoruz. Yurttaş gazeteciliği eğitimleri yaptık, sendikalarla birlikte işçilere sosyal medyanın kullanımı konusunda eğitimler yaptık. Orada gördüğümüz tablo bizi biraz korkuttu. Yani kullanım çok yaygın değildi. Bu isyanla birlikte sosyal medya çok iyi kullanıldı. Hem yaygınlık açısından iyiydi, hem de niteliği açısından iyiydi. Az önce söylediğim otokontrol sistemlerinin kurulması, insanların bir takım referanslarla doğru bilgiyi aramaya çalışması... Çünkü manipülasyon çok tehlikeli bir şey. İnsanları yanlış yönlendirmek kolay. Ve hiç istemeyeceğiniz şeyler olabilir. Mesela insanlar yanlış yönlendirilip polisin olduğu yerlere gönderildi. Ya da galeyana getirmek çok kolay.

Gezi Parkı etrafında şekillenen bu hareketin temel bileşenlerini düşündüğümüzde kullanım yaygınlığı anlaşılabiliyor. İstanbul merkezli, beyaz yakalı insanların da oldukça yoğun şekilde katıldığı bir hareket... Ama mesela Anadolu'daki eylemler çok yansımadı. Denizli'de on binlerce insan hala oturuyormuş, kimsenin haberi yok. İstanbul'un çeşitli mahallelerindeki eylemler yansımadı. Çünkü oradaki kullanım biraz düşük. Dersim, Antakya, Adana'dan haber almakta çok zorlanıldı. Antalya diğer yerlere göre daha iyiydi bence. Özetle sayısal uçurum söz konusu. Tabiki ekonomik sebepleri var bunun. Ama bir yanı da eldeki mevcut olanakların, cihazların nasıl daha iyi kullanabileceği konusunda eksiklikler olması.

Hareketin direkt muhatabı olan Türkiye emekçi sol hareket nasıl kullandı sosyal medyayı?

Onlar açısından sosyal medyaya bir güvensizlik söz konusuydu. Klavye delikanlıları denildi. Öyle bir sürü insan var doğru, klavye delikanlısı olan, sokağa çıkan ya da çıkmayan. Ama bu durum yeni değil. Sokağa çıkmayan birileri oldu hep. Eskiden bu kesimler ya küfrediyorlar ya da yorumsuz bırakıyorlardı. Ama şimdi en azından haberleri oluyor ve anlık tepki göstermeleri mümkün hale geliyor. Sokağa çıkıp çıkmamakla sosyal medyayı karşı karşıya getirmek bence önemli bir hata oldu. Özellikle sol muhalifler açısından. Keşke böyle olmasaydı. Bu korkuları biraz daha aşmış durumdayız, bundan sonrasına bakmamız gerek. Sosyal medyanın bir takım açmazları da var. Biz hala İstanbul'un merkezlerinin ötesini çok görebilmiş ya da oralardaki öfkeyi duyabilmiş değiliz. Kesinlikle buralarda sosyal medyanın kullanımını yaygınlaştırmak için çok daha fazla çalışmalar yapmak gerek.

Ayrıca internet ve sosyal medyayı sadece bir araç gibi düşünmemek lazım. Bu tek tek insanların kendilerini, görüşlerini açıkça ifade edebilme, daha güçlü, daha etkin bireyler olabilme, toplum yaşamına, kamusal alana daha fazla katılabilme, bir takım edimleri, bilgi ve beceriyi daha fazla geliştirebilme açısından da önemli. Aslında bu toplumun ihtiyacı. Nasıl sağlık ve eğitim hakkını savunuyorsak, bunları bir sosyal hak olarak, bireyin onurlu bir şekilde yaşaması için bir hak olarak görmek gerikir. İnternete erişmek, sosyal medya araçlarını daha iyi kullanabilmek bugünkü dünyada en az eğitim, sağlık ve ulaşım hakkı kadar bence önemli bir hak. Çünkü onlar olmadan kendinizi ifade etmeniz, hatta bence eğitim bile almanız artık mümkün değil. Şu anda interneti çıkardığınızda hayatınızdan birçok haktan mahrum kalmış oluyorsunuz.

Ama sosyal medyanın sokakta bir karşılığı olmuyor...

Örneğin internette sansüre karşı bir eylem yaptık, 600 bin kişi geleceğini söyledi, 50-60 bin kişi geldi. Geleceğini söyleyen her 10 kişiden biri gelmişti sadece. Ama buna bakarak veya başka örneklere bakarak sosyal medyayı küçümsemek, onun gücü hakkında bir takım çıkarsamalarda bulunmak bence çok doğru değil. Zaten sosyal medya herkesi çok iyi örgütler ya da herkesin bütün dertlerini çözer, bütün erişim ihtiyaçlarımızı, örgütlenme ihtiyaçlarımızı çözer iddiasında değilim. Bu fikir twitter devrimi diyen yazarların fikrine benziyor açıkçası. Onlar bu meseleyi böyle görmek istiyorlardı, öyle gördüler. İnsanlar sadece twitter'e bakarak Gezi Parkı'na gelmediler. Tek örgütlenme aracı burası değil. Ama buranın olanakları konusunda mutlaka aklının açık olması önemli. Politika yaptığınız yer, insanları karar alma süreçlerine kattığınız yer hep orası. Kurun bir tane posta grubu, bütün derneğinizin, örgütünüzün üyelerini oraya kaydedin ve şunları yapmak istiyoruz deyin. Böylece 3-5 tane insan yüzlerce insan yerine karar vermemiş olur. Kuşkusuz bu kadar kolay değil. Bunlar zamanla kendi araçlarını, kendi yöntemlerini ve kendi üsluplarını yerleştiriyorlar.

Twitter gözaltıları için ne diyorsun?

İnsanları değil de twitter'ı gözaltına almak için... "Artık twit atmayın yeter" der gibi bir şeydi. Çünkü avukatlardan aldığımız bilgilere göre dosyada teknik olarak hiçbir şey yok. IP adresi tespit edilmemiş, telefonları dinlenmemiş.... Anladığımız kadarıyla en çok paylaşılan twitlerden bazı profiller seçilip, facebook profilleriyle eşleştirilip bir şekilde evleri bulunmuş, gidip alınmışlar. Aslında bu kamuoyuna bir mesaj: Twitt atmayın. Hemen "isyana teşvik" suçlaması yapıştırıldı. Aksine twitt atmalı insanlar, daha fazla konuşmalı daha fazla ses çıkarabilmeli.

Belki insanlar özellikle böyle zamanlarda kendi profillerinde -korkmak ve gizlenmek için söylemiyorum- kişisel bilgilerine daha dikkat edebilirler. Yani facebook'tan yaşadığı evi, sokağı paylaşmanın gerçekten bir anlamı yok. Bunu, bu olay için söylemiyorum, genelde bir anlamı yok.

Sosyal medyaya dönük başka saldırılar olabilir mi?

İnternet sansürüne dair devletin çalışmaları var. Sadece Türkiye değil, bütün devletlerin bu konuda çalışmaları var. İnternet dışarıdan bakınca güzel, sevimli. Cumhurbaşkanı "Sosyal medyanın olduğu bir ortamda diktatörlüklerin hayatta kalma şansı yoktur" demişti. Yine Arap Baharı zamanında İngiltere öyle açıklamalar yapmıştı, ama İngiltere'de patlayınca o aralar İngiltere İçişleri Bakanı "baş belası" demişti. Buradaki ile aynı şey. Tayyip Erdoğan da aynı şeyi söyledi, dedi ki; "Bir başbelası var. İçinde acayip saçma şeyler yaşanıyor." Bütün dünyada interneti gözaltına almaya, gözlem altına almaya çalışıyor devletler. Bunun için sistemler geliştiriyorlar, yasalar çıkartıyorlar. Türkiye'de de gözetim sistemlerinin kurulduğunu biliyoruz. Türkiye gözetim / denetim cihazlarının satıldığı fuarların müşterilerinden bir tanesi mesela. Hatta o cihazları satanların referanslarına baktığınızda sıra sıra devletler var. Bunlardan biri de Türkiye. Onlar için de prestij demek, düşünsenize Türkiye veya İngiltere müşteriniz. Kapitalizim bu.

Ne yapıyor bu cihazlar? Telefon dinlemek gibi düşünün, internet hattınızı dinleyecek, internet trafiğinizi dinleyecek. Türkiye'de biliyorsunuz filtre meselesi var, sansür konuları var. Yakın zamana kadar çok gündeme gelmişti TTnet ve Phorm ortaklığı, yine benzer bir teknoloji DPI üzerine kurulu bir ortaklık vardı. Bütün bunlar bir şekilde denetim altına almanın bir yöntemi. Öte yandan elbette bunların çözümleri de var. İşte Assange. Şifrepunk'ta internetin gittikçe bu gözetimle beraber devletler sayesinde insanlığın başbelası haline geldiğini söylüyor. Buna karşı da kripto yapalım diyor. Aslında çözümler de çok zor değil.

Twitter bir ara gitmişti biliyorsunuz. O zaman insanlar sansür veya olası bir saldırı olduğunu sandı. Ve o sansürü aşmak için bir takım araçları cep telefonlarına, bilgisayarlarına kurdu. Bunlar, sizi yurtdışından kriptolu, yani şifreli bağlantılarla internete çıkaran uygulamalar. Bunların indirilme sayısı o kadar çok artmış ki 8-10 katına çıkmış bir anda. Hatta bir program firması "ya bu Türkiye'de ne oluyor da bu kadar bunu indiriyorlar" diyor. Sonra bakıyorlar ki Türkiye'de kıyamet kopuyor. Bunun ardından da Türkiye'deki kullanıcılar ücretsiz kullanın, size açıyoruz, istediğiniz kadar kullanın dediler. O şekilde iyilikler yaptı. Zaten DNS değiştirmeyi Türkiye'de artık herkes biliyor. Şimdi artık VPN kullanmayı, proxy kullanmayı falan öğreneceğiz.

Eklemek istediğin bir şey var mı?

Sosyal medyanın kullanımı konusunda çok şaşırdığımı söyleyebilirim. Ama dediğim gibi sayısal uçurum meselesi hala önemli bir konu. Bence siyaset yapan herkesin ya da siyaset yaparak ülkenin geleceğini belirlemek isteyen herkesin biraz daha yakından temas etmesi gerekir. Ve bu işi bir temel bir yurrtaş hakkı olarak algılamamız lazım.

Söyleşi: Derya Okatan, ETHA

İlgili Dosyalar:

  1. ali riza keles [JPG] [32.69K]
Share
İlgili Eğitim