Skip to main content
Image
Manşet Yatay Görseli
Share

2. Bölgesel Eşitlik Forumu Toplandı

Bölgesel Eşitlik Forumu’nun 2. Toplantısı 26 Ocak Cumartesi günü İzmir’de 15’i aşkın STÖ’den yaklaşık 50 katılımcıyla gerçekleştirildi.

İçerik Alınlık Resmi

Bölgesel Eşitlik Forumu’nun 2. Toplantısı 26 Ocak Cumartesi günü İzmir’de 15’i aşkın STÖ’den yaklaşık 50 katılımcıyla gerçekleştirildi.

Siyah Pembe Üçgen İzmir (SPÜ) ve Equal Rights Trust London (ERT) tarafından yürütülen “Ege ve Marmara Bölgelerinde Ayrımcılıkla Mücadele” projesi kapsamında oluşturulan Bölgesel Eşitlik Forumu’nun 2. Toplantısı 26 Ocak Cumartesi günü İzmir’de 15’i aşkın STÖ’den yaklaşık 50 katılımcıyla gerçekleştirildi.

Siyah Pembe Üçgen İzmir ile “Eşitlik” ilkesinin temel insan hakkı ve sosyal adaletin temel prensibi olarak tanınmasını ve her türlü ayrımcılıkla mücadeleyi hedefleyen Equal Rights Trust London, Ege ve Marmara Bölgelerinde farklı ayrımcılık alanlarında faaliyet gösteren STÖler arasındaki işbirliğini güçlendirmeyi hedefleyen bu projede 2012 yılından bu yana birlikte çalışıyorlar.

“Sivil Toplum Örgütleri ve Yasal Mevzuat, Kazanımlar/Sorunlar” başlığı altında 15’i aşkın STÖ’den yaklaşık 50 aktivistin katılımıyla gerçekleştirilen etkinliğin ilk oturumunda SPÜ avukatı Kerem Dikmen ve derneğin Hukuk grubundan trans aktivist Deniz Rojda Solmaz SPÜ’nün bugüne dek hukuki anlamda kat ettiği yoldan, kazanımlarından ve hâlihazırda yaşadıkları sorunlardan bahsettiler.

“Trans Bireylere Kesilen İdari Cezalar Bir Ayrımcılık Uygulamasıdır”

Deniz Rojda Solmaz, İzmir’de trans bireylerin yaşadıkları şiddet olayları ve trans bireylere karşı bir devlet politikası olarak uygulanan idari para cezalarından bahsederek, bu tür durumlarda derneğin kullandığı Hukuk hattı sayesinde hemen müdahale edebildiklerini ve vakaları raporlayabildiklerini belirtti. Solmaz, geçtiğimiz yıla oranla İzmir’de idari para cezalarının büyük oranda azaldığını ama İstanbul; Ankara, Antalya gibi şehirlerde halen kullanılmakta olduğunu aktardı.

Av. Kerem Dikmen ise, kendilerin gelen şikâyetleri öncelikle bir ayrımcılık vakası olup olmadığını değerlendirdiklerini ve ardından (şimdiye dek ayrımcılık olmayan bir şikâyetle karşılaşmadıkları için) hemen mevcut hukuki mekanizmalara başvurduklarını söyledi.

Ardından Siyah Pembe Üçgenin kurucu üyelerinden Azra Has Cinayeti’ne müdahil olunması, geçtiğimiz günlerde bir Trans bireyin bir gece kulübünden çıkarılması üzerine ilk defa cinsiyet kimliği nedeniyle ayrımcılık suçlarını düzenleyen 122. maddeden ceza davası açılması gibi başarıları aktardı. Dikmen, idari para cezalarının “bu cezalarda ısrar edilmesinden ya da cezaların geri çekilmesinden” bağımsız olarak, bir ayrımcılık örneği olduğunu özellikle vurguladı ve de bu tür üç vakanın AİHM’e taşındığını belirtti.

“Korunması Gereken Engelliler Değil Haklarıdır”

Engellilerin yaşadığı ayrımcılıkların ve hukuki mücadelenin konuşulduğu ikinci oturumda Buca Engelliler Derneği Başkanı Kamuran Parıltı ve İzmir Valiliği Engelliler Masası’ndan Rıza Mutkilioğlu birlikte bir sunum yaptılar. Engellilerin diğer ayrımcılık alanında çalışanlara uzak gelen sıkıntılarından bahsedilen sunumda iki önemli noktanın altı çizildi:

Sözlerine “Korunması gereken engellinin kendisi değil, engellilerin haklarıdır” diye başlayan konuşmacılar “Engelliler olarak, başka ayrımcılık vakalarında da, ispat yükünün ayrımcılığa uğrayan tarafa değil karşı tarafa yüklenilmesinin önemli olduğunu” özellikle belirttiler.

Engellilerin sosyal yaşama, sokağa, kent yaşamına katılımı, istihdamı vs. için gerekli yasal düzenlemelere ama özellikle mevcut yasal düzenlemelerin uygulanmasındaki aksaklıkların giderilmesinin ve hakların teslim edilmesinin önemine değinildi. Engelli çocukların yaşıtlarıyla bir arada eğitim görmesini öneren kaynaştırma eğitimi uygulamasının uygulamadaki aksaklıklar giderilerek yaygınlaştırılması gereğinden bahsedildi.

Son olarak, SPÜ’nün web sitesinde PDF formatında yayınladığı kitap ve belgelerin görme engellilerin de yararlanabileceği bir formatta sunulabilmesi için işbirliği yapılması öngörüldü.

Vicdani Redcilere “Sivil Ölüm” ve “Antisosyal Kişilik Bozukluğu” Raporu

Sonraki oturumda, Avukat Hülya Üçpınar “Türkiye’de Vicdani Red Hakkı” başlığı altındaki sunumuna “Bireyin samimi etik kanaatleriyle askerliği reddetmesi” olarak tanımlanan Vicdani Reddin Türkiye’de ve dünyadaki tarihinden bahsederek başladı.

Avrupa Konseyi’ne üye 47 ülke arasında “Vicdani Reddi” hak olarak kabul etmeyen tek ülkenin Türkiye olduğunu belirten Üçpınar, Türkiye’de vicdani reddin hak olarak verilmediğini ama yasak da edilmediğinin altını çizdi.

Türkiye’de Vicdani Red yolunu seçen bireylerin, AİHM’in 2006 tarihli Osman Murat Ülke kararında da belirtildiği gibi, belli bir süre sonra peşleri bırakılsa bile alenen bir “sivil ölüm”e terk edildiklerini aktardı. Bilindiği üzere, “Sivil Ölüm”, bir kez daha orduyla, mahkemeyle, cezaeviyle muhatap olmak istemeyerek kaçak yaşayan vicdani redci bireyin sosyal hakları gasp edildiği için sigortalı bir işe girme, sağlık hizmeti alma, seyahat etme, ticaret yapma gibi pek çok hakkından yoksun yaşaması anlamına geliyor.

Son olarak Türkiye’de Vicdani Red yolunu seçen bireylere, sürecin sonunda birey talep etmediği ve kabul etmediği halde TSK tarafından “Antisosyal Kişilik Bozukluğu” raporu verildiğini aktardı.

LGBT Bireylere İfşa Tehdidi ve “Psikoseksüel Bozukluk” Raporu

Kısa bir süre önce TSK’dan “askerlikten muaftır” raporu alma deneyimi yaşayan SPÜ aktivisti Erdem Gür ise LGBT bireyler için de askerlikten muaf olmanın yolunun “Psikoseksüel Bozukluk” raporu almaktan geçtiğini belirtti.

Rapor sürecinde yaşadığı olayları esprili bir dille anlatan Gür, artık rapor için porno fotoğraflar ya da video görüntüleri istenmediğini ama bunun yerine bireyin ailesinden birini çağırmasının talep edildiğini söyledi. Aileden birinin çağrılması talebi kabul edilmediği takdirde (Gür kabul etmemişti) askeri hastanede psikolojik sorunları olan başka askerlerle bir arada 3 gün müşahede altında tutulmayı kabul etmek zorunda kalındığını aktardı.

Sonunda talep edilen rapor alınsa ve bu bir askerlikten muaf olma hakkı gibi görülse de gerçekte askerlik yapmak istemeyen LGBT bireylere TSK tarafından verilen “Psikoseksüel Bozukluk Raporu”nun da kişinin gelecekte pek çok sivil haktan mahrum olması anlamına geldiğinin altını çizdi. Bilindiği üzere hakem Halil İbrahim Dinçdağ’ın bu rapor nedeniyle, “psikoseksüel bozukluğa” sahip olduğu iddiasıyla TFF tarafından işine son verilmişti. Dinçdağ’ın hukuk mücadelesi halen sürüyor.

Gür, son olarak,  alınan raporların doğrudan cinsel yönelimini açıklamak istemeyen bireye değil de ailesine eline geçecek şekilde (kendi belirttiği adres yerine kütükteki adresine) gönderilmesinin ise bir başka hak ihlali olduğu söyledi.

“Kadın Cinayetleri, Ayrılıklardan Sonra Kadının Önü Açılınca İşleniyor”

İzmir Barosu Kadın Hakları Komisyonu’ndan Avukat Seda Ayaz Aksoy geçtiğimiz yıl yürürlüğe giren “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”un eksikliklerinden çok, mevcut kanunun uygulamasında yaşadıkları sıkıntılardan bahsetti.

Şiddet mağduru kadınların korunacağı sığınma evlerinin yetersizliği ve gizli kalması gereken bu evlerin neredeyse tüm sığınma evlerinin yerlerinin herkes tarafından bilindiğinden dem vuran Aksoy,  durumun “Sığınma evinde inecek var!” cümlesine şahit olunacak kadar vahim olduğunu söyledi.

Şiddet mağduru olan yoksul kadınların adli yardım taleplerinin (gerekli bütün belgeler sunulsa dahi) çok nadir kabul edildiği,  bu nedenle kadınların dava açmakta bile zorlandıklarını belirtti. Kadınlara sığınma evlerinde sunulan imkânların çok kısıtlı olduğu ve hiçbir geliri olmayan koruma altındaki kadınların temel ihtiyaçlarını kendilerinin karşılamak zorunda olduklarını ve nihayetinde çoğu kadının bir süre sonra çaresizlikten yine şiddet gördüğü eve dönmek durumunda kaldığını aktardı.

Kadın cinayetlerinin asla öyle birdenbire olmadığını, defalarca yaşanan ve görmezden gelinen ya da çaresizlikten sineye çekilen şiddet olayının ardından ortaya çıktığının altını çizen Aksoy, özellikle silah taşıma hakkı olan alt kademe askeri personel arasında şiddetin çok yaygın olduğunu belirtti.

Şiddetin özellikle çocukların olduğu durumlarda ayrılıktan sonra dahi devam ettiğini ekleyen Aksoy, son olarak, kadın cinayetlerinin, hemen hemen her zaman, tamamen ayrılındıktan sonra, erkeğin hiçbir şekilde şiddet uygulayamayacağı dönemlerde gerçekleştiğinin altını çizdi.

Herşeye Rağmen…

Günün son oturumunda İzmir Barosu’ndan Avukat Utku Kılınç şiddete ve ayrımcılığa uğrayan bireyin başvurabileceği iç ve dış hukuki mekanizmalardan bahsetti.

“Gün boyu dinlediğimiz vakalarda eğer hakim iyiyse, savcı iyi niyetliyse, polis sıcakkanlıysa sonuç alınabilinen hikayeler dinlediğimizi ve ne yazık ki bunların oturmuş bir standart, bir içtihat oluşturmadığını” altını çizen Kılınç, Türkiye’deki yasal süreçlerin devlet refleksiyle çok alakalı olduğunu her zaman akılda tutulmasında fayda olduğunu belirtti.

Türkiye’deki iç hukuk yollarından bahseden Kılınç, Türkiye’de cezai, hukuki ve idari olmak üzere üç tür başvuru mekanizması olduğunu belirterek Türkiye’de iç hukuk yollarına ne kadar çok başvuru olursa o kadar yol alındığını söyledi.

Av. Kılınç, dışarıda ise devlet refleksine karşı koymanın iki yolundan birinin BM Anlaşmaları olduğunu ancak eskiden beri nispeten hantal ve işlevsiz olan BM mekanizmalarının en iyi işlediği kurumun BM Mülteci Yüksek Komiserliği olduğunu aktardı.

Diğer dış hukuk mekanizması AİHM’in ise evvelden önemli kararlar verdiyse de artık eski etkinliğini yitirdiğini belirten Av. Kılınç, AİHM’in bugün verdiği kararların bir yargı kararından çok bir tür raporlamayı andırdığını söyledi.

Henüz aldığı bir karar olmayan, ancak hali hazırda başvuruları kabul eden Anayasa Mahkemesi’ni ise AİHM’in bir taklidi olduğunu ve daha doğarken yalnızca Türkçe başvuruları kabul etmek ve 30 gün içerisinde başvuru yapma zorunluluğu gibi defolara sahip olduğunun altını çizdi.

Son olarak Türkiye’de yaygın bir hak gaspından bahseden Kılınç: “Bu ülkede mekanizmalar kullanılmayınca, çok hızlı bir şekilde içtihat/ alışkanlık gelir ve bireyin hakkı olan o mekanizma/hak gasp edilir ve elinizden alınır. O hakkın olmadığı bir zemin size normalmiş gibi dayatılır. Hakları/ mekanizmaları kullanmak bu anlamda da önemlidir.” dedi ve ekledi:

“Her şeye rağmen, bu hukuki mekanizmaları kullanmamız gerekir; en kötü ihtimalle işlevsiz olduğunu, etkisiz olduğunu göstermiş oluruz.”

Bu son oturumun ardından, 2. Bölgesel Eşitlik Forumu’na, Şubat ayında ana teması Medya olan Baki Koşar Nefret Suçlarıyla haftası kapsamında gerçekleşecek 3. Bölgesel Eşitlik Forumu’nda buluşmak üzere son verildi.

SiyahPembe Üçgen İzmir Derneği

Share
İlgili Eğitim