Skip to main content
Image
Manşet Yatay Görseli
Share

"Aile" Hiç de Emniyetli Bir Yer Değil!

Seçme hakkımız olmaksızın içine doğduğumuz ‘aile’, sandığımız kadar emniyetli bir kabuk mu? Mahremiyetle sarmaladığımız ‘ev’, bizi tüm kötülüklerden korur mu? Aile, evlilik gibi konularda da bu kendini rahatlatma arzusu sorunun aslını görmeyi engelliyor.

İçerik Alınlık Resmi

Seçme hakkımız olmaksızın içine doğduğumuz ‘aile’, sandığımız kadar emniyetli bir kabuk mu? Mahremiyetle sarmaladığımız ‘ev’, bizi tüm kötülüklerden korur mu? Aile, evlilik gibi konularda da bu kendini rahatlatma arzusu sorunun aslını görmeyi engelliyor.

Seçme hakkımız olmaksızın içine doğduğumuz 'aile', sandığımız kadar emniyetli bir kabuk mu? Mahremiyetle sarmaladığımız 'ev', sıkıntıları içinde tutup dışarı sızdırmayan çelikten bir kutu mu ve bizi tüm kötülüklerden korur mu? Aile, dayanışmanın çoğaldığı, sevginin büyüdüğü, emeğin kıymetlendiği yer mi, yoksa Yıldırım Türker'in dediği gibi başımıza ne zaman geleceğini bilmediğimiz 'bir kaza' mı?

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, son yıllarda aileyi odağa alan, aile içinde çocuklara yönelik ihmal ve istismarı tartışan, baba rollerini sorgulayan filmlere ağırlık veriyor, bu konuları tartıştıran etkinlikleri programına dahil ediyor.

Esinini Uçan Süpürge'nin son yıllardaki en etkili projelerinden Çocuk Gelinler'den alan özel bölümler, bu yıl biraz daha genişledi ve içine ensest gibi konuşulması zor konuları da aldı.

Bu yıl festivalin 'Olay Yeri: Aile' başlıklı bölümünde, aile içi cinsel taciz ve tecavüzü mağdurların ve tanıkların gözünden anlatan filmlerin yanı sıra, çocuk gelinlere bir kez daha dikkat çeken ve yetkililere 'Daha ne bekliyorsunuz, harekete geçin' mesajı veren belgeseller de gösterildi.

Bütün bu filmler, 'aile'nin, cinsiyet eşitliği ve hak bilincinden uzaklaşıldığında nasıl bir cehenneme dönüşebildiğini gösteriyordu. Üstelik bu bölüm, meselenin nasıl küreselleştiğini gösterircesine sadece Türkiye'den değil, İngiltere, Estonya gibi ülkelerden de filmleri içeriyordu. Festival önceki yıllarda Irak, Yemen, Almanya, İsveç gibi ülkelerden de çocuk gelinler ve enseste dikkat çeken filmleri seyircisiyle buluşturmuştu.

"Ben ihtiyarım" diyebilmek

Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali'nin düzenlediği "Olay Yeri: Aile" paneli dün Ankara Üniversitesi Cebeci Kampusundaki ATAUM salonunda yapıldı. Konuşmacılardan biri de, son filmi Lal Gece'de 60 yaşındaki bir erkeğin 14 yaşında bir kız çocukla evlenmesini anlatan Reis Çelik'ti.

Mağdur edilmişlerin, ihmal ve istismara maruz bırakılmışların karşısında hep ah'lanarak durmak, Reis Çelik'in de hoşuna gitmiyor. Çünkü başkalarının acısına öyle uzaktan bakmak yerine 'bir şey yapmak' gerekiyor.

Çelik, Lal Gece'de klasik yöntemden uzak durduğunu söylüyor. Film de zaten "vah vah çocuk gelinler için hep birlikte ağlayalım" demiyor. Aksine alttan alta "manzara böyle ama biz istersek değişir" mesajı veriyor. Yıllar sonra ilk kez başrolde görünen İlyas Salman'ın canlandırdığı 'çocuk gelinin yaşlı kocası' karakteri, bütün o gelenek literatürüne, yanlış öğrenilmiş cinsiyet kalıplarına ve erkekliğin tehlikelerine rağmen, "çocuk evliliklerine hayır" diyen herkese "işbirliğine hazırım" mesajı veriyor. Bunu nereden mi çıkardım? Karakterin gelinlik içindeki çocuk-eşine "Seni kendime uygun görmüyorum, ben ihtiyarım" demesi yetmez mi?

Panelde konuşan tiyatro ve sinema insanı Mustafa Avkıran, ötekileştirmenin toplumda bir rahatlama yarattığını söylüyor. Aile, evlilik gibi konularda da bu kendini rahatlatma arzusu sorunun aslını görmeyi engelliyor. Aslı gözden kaçırılmış bir meseleye suretiyle çare aramak da -haliyle- sonuca ulaştırmıyor. Çocuk evlilikleri hakkında 'Bu benim başıma gelmez, bizim buralarda böyle şey olmaz' demek de öteki'ni yaratıp kendini rahatlatmanın bir yolu.

Cinsiyet eşitliği bir slogan değildir

"Olay Yeri: Aile" paneli AB Türkiye Delegasyonu'nun katkısıyla düzenlendi. AB ülkeleri de çocuk yaşta ve zorla evliliklerden yaka silkiyor. Ama bu yaygın problemi çözmek için politika geliştirmeyi de ihmal etmiyor.

Delegasyon'un Siyasi İşler Müsteşarı Stefano Fantaroni panelde yaptığı konuşmada cinsiyet eşitliğinin Avrupa Birliği için temel bir değer olduğunu hatırlatıyor ve "Cinsiyet eşitliği bir slogan değildir; sosyal ve ekonomik bir sorumluluktur" diyor. Kadınlara karşı şiddetin Avrupa gündeminde de üst sıralarda olduğunu söyleyen Fantaroni, cinsiyet eşitliğini teşvik etmenin ortak gündemin temel bir parçası olduğunu belirtiyor.

Türkiye sabıkalı ülke

Uzun süredir çocuk yaşta evlilikler üzerine çalışmalar yapan Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Dilek Cindoğlu, erken evliliklerin şiddetle ilişkisine dikkat çekiyor: "Bütün bu şiddet kadınlara sokakta olmuyor. Şiddet yapanlar tanımadıkları kişiler de değil. En yakındakiler bunu yapıyor."

Cindoğlu'na göre 'aile', kadın gücünün en az olduğu, şiddetin zaptedilemediği bir alan. Küçük yaşta evlenmek ise bu güçsüzlüğü daha da kemikleştiriyor. Evlilikte ve ailede bağlılık değil bağımlılık ilişkisine dikkat çeken Cindoğlu, kadınların ancak yaş ilerledikçe statülerinin arttığını, eğitim düzeyleri de yükseldikçe kendi bedenleri üzerinde söz söyleme ihtimalinin yükseldiğini söylüyor.

Şiddetin, ayrımcılığın, ihmal ve istismarın sıklıkla yaşandığı, fakat 'kol kırılır yen içinde kalır' diyerek üstünün örtüldüğü kültürlerde, ailenin kutsallığını baş ucuna koymak, kadınları yok saymakla eşdeğer. Zira, o kutsal hücre her yıl binlerce kadını yok ediyor.

http://bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/138377-aile-hic-de-emniyetli-bir-yer-degil

Share
İlgili Eğitim