Image
10 Aralık 1948'de kabul edilen BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin dokuz temel alanından birisi de “Yaşlı Hakları” alanıdır. Bir “İnsan Hakları Haftası”nı daha geride bıraktık.
10 Aralık 1948'de kabul edilen BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin dokuz temel alanından birisi de “Yaşlı Hakları” alanıdır. Bir “İnsan Hakları Haftası”nı daha geride bıraktık.
1990 yılında 1 Ekim “Dünya Yaşlılar Günü” olarak kabul edildi. 1999 yılı da yaşlılar yılı ilan edilerek; teması “eşitlik esasına dayalı ayrımcılığın olmadığı, bütün yaş gruplarını kapsayan bir toplum yaratılmasının gerekliliği insan temel hak ve özgürlüklerinin korunması geliştirilmesi” olarak belirlenmiş; bu doğrultuda çalışılması için üye ülkelere çağrı yapılmıştır.
İlkinden yirmi yıl sonra “Dünya Yaşlılar Asamblesi”nin ikincisi Madrid’de toplanmış. “Yaşlanma 2002 Uluslararası Eylem Planı” hazırlanmış. Planda yer alan yaşlıların ekonomik ve sosyal durumlarını iyileştirmeyi hedefleyen amaçlar ve taahhütler: “Yaşlılara her türlü sağlık hizmetleri, destek ve sosyal koruma sağlanmalı. Yaşlılara karşı her türlü şiddet ve ayrımcılık ortadan kaldırılmalı. Yaşlı yoksulluğunun bitmesi ve yaşlıların güvenle yaşlanması sağlanmalı. Bütün insan temel hak ve özgürlüklerinin yaşlılara tanınması ve gerçekleştirilmesi. Yaşlıların toplumun ekonomik, politik ve sosyal yaşamına tam ve etkili olarak katılması. Yaşlılar ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi vatandaşlık haklarına sahip olmalı” diye tespit edilmiş.
Ülkemizde emekliler, yaşlılar bu hakların neresinde? Öncelikle yaşlılıkta çok önemli olan emeklilik ve sağlık hizmeti yani sosyal güvenlik hizmetinin tüketildiğini görüyoruz. Neoliberal politikalar sosyal refah devleti kavramı ile birlikte sosyal güvenliği hedef aldı. Sosyal güvenlik fonlarının kamu (devlet) kontrolünde olması küreselleşmenin önünü kesiyor dediler. 3 Kasım 2002’de iktidar olan AKP bu yaklaşımla; “sosyal güvenlik devlet tekelinde olmamalı, piyasaya teslim edilmeli bölüşüm için kullanılmamalı, toplumsal değil bireysel sorumluluk esasına göre yapılandırılmalı, sosyal yardımlarla sosyal riskler karşısında asgari bir geçim düzeyi geçici olarak sağlanmalı” dedi ve projeler, yönetmelikler, yasal düzenlemelerle bu alanı özel sektörün kullanımına açtı. 1 Ekim 2008’de çıkardığı “Sosyal Güvenlik Reform Yasası” ile sürecin büyük bir bölümünü tamamladı. Emekliler bugün bedelini ödemeden muayene olamıyor, ilaç alamıyor, tedavi olamıyor. Bütçe hesaplarında yok sayıldılar. Aylıkları üçte bir oranında azaldı. SGK'dan aylık alan on milyonu aşkın emekli ve yaşlı insanın yüzde sekseninin aylığı yoksulluk sınırının altında. Bunların yüzde ellisi de açlık sınırının altında aylıkla var olmaya çalışıyor. Düşük gelir düzeyi nedeniyle dengesiz beslenmeden kaynaklanan hastalıkların pençesindeler. Yerel idareler, belediyeler, yardım kurumları nezaretinde vahşi piyasa koşullarına terk edilmiş durumdalar.
Hiç mi bir şey yapılmıyor? Elbette ki yapılıyor. 2010 yılı verilerine göre nüfusun yüzde 10,6’sı 60 yaşın üzerinde, yüzde 7,2’si de 65 yaşın üzerinde. Bu nüfus piyasa anlamında yok sayılamaz. İlaç firmaları üretim planlaması yaparken dikkate alıyor. Protez ve benzeri araçları üreten firmalar da aynı şekilde. Hükümet emeklilere değil anlaşma yaptığı bu şirketlere bütçeden pay ayırıyor. Bir anlamda sermayenin komisyonculuğu yapılıyor. Bireysel emeklilik sigorta şirketleri yüzde on beşten yüzde otuza varan oranlarda destekleniyor.” Yaşlının devlete birim maliyeti eve göre daha fazlaya mal oluyor.” Devlet Bakanı Nimet Çubukçu 2009’da “hasta veya sağlıklı yaşlılara aileleri bakmalı” diyor. Seçimlerde oy verme garantisi ile, geçici aylık bağlıyor, geçici yeşil kart veriyor. Bunlar uygulamalardan bazıları. İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası (İEİS) Başkanı Nezih Barut “Kırk dokuz üretim tesisi var, üç fabrika yolda... Avrupa’nın altıncısıyız… Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık hizmetlerinden memnuniyet iki kat arttı. 2023 için on yedi milyar dolarlık ihracat planımız var. Devlet desteği ile bu hedefi yakalayacağız diyor.(16 Aralık 2011 Hürriyet) Sektörün krizde de büyümesinin nedeni açıkça görülüyor.
Yaşlılar haftası kutlanıyor. Dünya yaşlılar gününde Uluslararası kongreler düzenleniyor. Başbakan “örnek kıdemli vatandaş” ödülleri dağıtıyor. (10 Ekim 2009 Haliç Kongre Merkezi) Ödüller büyüyen gülen Türkiye'nin gülen emeklilerine veriliyor. Dünyada Çin'den sonra ikinci sırada büyüyen ülke imişiz. Ama alım gücü sıralamasında Avrupa'nın otuz yedi ülkesi içinde otuzuncuyuz. Çünkü iktidar alınan kredileri büyüsünler diye sermayeye aktarıyor. Kredilerin faiziyle ödemesi de emeklilerin, işçilerin, emekçilerin maaşları, ücretleri kesilerek yapılıyor. Halkın cebindeki paranın üçte ikisini Başbakan ve Bakanlar alıyor. Bu nedenle alım gücü düşüyor.
Yoksullukla mücadele… Zengin sayısı ile doğru orantılı olarak yoksulluk gittikçe artıyor. Ortadoğu'da zengin sayısı artışında birinciyiz. Yoksulluk ve yaşlıların yoksulluğu sorunu tarihsel bir süreç içerisinde rejimin ekonomik işleyişinin ve sınıflar arası ilişkinin zorunlu bir sonucu. İktidarın yoksullukla mücadele etme iddiası, yoksulluğun bizzat yaratıcılarına insani bir çehre kazandırmaktan öte bir işlevi yok. Bu yanlış politikalar sonucu olmuyor. Yoksulluğu sürdürerek zenginliklerini ve konumlarını koruyorlar.
Bütçede yok sayanlar; dört elle sarıldıkları demokrasi ve katılımcılık söyleminde emeklileri, yaşlıları unutmuyorlar. Bunun arkasında “emeklilerin ihtiyaçlarını karşılama değil onların örgütlenmelerini ve özlemlerini devletin elinde olan araçların sınırları içinde tutma” kaygısı vardır. Mevcut durum bunun kanıtıdır. Çünkü, “Gerçek demokrasi insanlara ortak yaşamlarını ya da kaderlerini tayin etmek için gerçek gücü veren ve asgari eşitlik sağladığı varsayılan rejimdir.” (Alain Badiou) Sonuçta, on yıllardır mücadelelerle kazanılmış haklar korunmadığı takdirde kağıt üzerinde kalan sözcüklerden ibaret oluyor. “Kağıt üzerine yazılmış sözcükler hiç bir şeye yeterli değildir. Haklar kağıt üzerinde kazanılmış olsa bile azimle savunulması gerekir.” (Noam Chomsky) “Kader”ini tayin etme iradesine sahip olmanın tek yolu bilindiği gibi örgütlü mücadele etmektir. Muhtaç yaşamak bir seçenek değildir. Mevlana “Aklı olmayanın kafası ambar gibidir, ıvır zıvırla doldururlar; aklı olanınsa aklını bir lokma ekmeğin yardımıyla iğdiş ediverirler” diyor. (Bende Halimce Bedreddinem –Radi Fiş)
Emekliler olarak haklarımızı kullanmanın, korumanın yolu; korkuyu bir kenara atmış, umudu diri çalışanlarla birlikte sesimizi yükseltmekten geçiyor. Aklının iğdiş edilmesine rıza göstermeyen “21 Aralıkta Grevdeyiz” diyerek umudumuzu yeşerten sağlık çalışanlarına selam olsun.
Mahinur Şahbaz
http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=41756
İlgili Dosyalar:
- rights of old people [JPG] [41.57K]
İlgili Eğitim