Ana içeriğe atla
Image
Manşet Yatay Görseli
Share

Mustafa Gülek, geri dönüşüm sektöründe çalışan Türkiyeli ve Suriyeli işçilere fotoğrafçılık dersi veriyor

Gülek, "Fotoğraf çekmeye başladıktan sonra hepimizin hayatında çok şey değişti." diyor.

İçerik Alınlık Resmi

Gülek, "Fotoğraf çekmeye başladıktan sonra hepimizin hayatında çok şey değişti." diyor.

haber fotoğrafı

Adana’da yaşayan fotoğraf sanatçısı Mustafa Gülek, geri dönüşüm sektöründe çalışan Türkiyeli ve Suriyeli işçilere 15’er kişilik gruplar halinde fotoğrafçılık dersi veriyor.

Eski bir foto muhabiri olan Gülek, 40 yıldır Irak, Afganistan gibi savaş bölgelerinde fotoğraf çekiyor. Kendi deyimiyle; herhangi bir şeye niyetlendiğinde, eğer içinde ‘fotoğraf’ yoksa o işe hiç yaklaşmıyor bile. Hayatı fotoğraf çekmekle geçen Gülek’in ilgi alanı ise; sokak hikayeleri. Kendisini ‘hikaye toplayıcısı’ olarak tanımlayan Gülek, “Bu insanlarla en iyi bildiğim şeyi paylaşıyorum ben. Her zaman söylediğim şudur: Sokağa çık, kalabalıklarla yıkan.’ Çünkü kalabalıklarla yıkanmadan, sokağın gerçeğini göremezsiniz” diyor.

BERABER KAĞIT TOPLADIK

Fotoğraf sanatçılarının geri dönüşüm işçilerini fotoğraflayıp yoksulluğu dramatize ettiğini gördükçe kafasında böyle bir proje oluştuğunu söyleyen Gülek, fikrini hayata geçirmek için öncelikle işçilerin yaşadıkları yerlerde onların hayatlarına dahil olmuş.

Gülek, “Geri dönüşüm sektöründe toplayıcı sayısında Suriyeliler geldikten sonra anormal bir artış oldu. Ülke Suriyelilerle doldu ama onlar için devletin yaptığı hiçbir şey yok. Ülkeye aldıkları herkesi kaderine terk ettiler. Adana’da geri dönüşüm işçilerinin bir gettoları var, neredeyse tamamı Suriyeli. Her gün onları ziyaret edip kahvaltıya gidiyorum.

Bu insanlar Türkiye’ye girdikten sonra hep başlarına bir şeyler gelmiş. Ailenin gençlere ve çocuklara tavsiyesi şu oluyor: ‘Kim sana yardım edeyim, elinden tutayım derse desin sakın aldanma. Böbreğini alırlar, seni satarlar, başına kötü bir şey gelir’. Hepsi bir kapalı kutu. Bu yüzden 3 ay boyunca onların güven duymalarını sağlamak için, her gün evlerine gittim. Sohbet ettikçe ilgilenmeye başladılar. Sabah kalktıkları an, yüzlerini yıkarken bile fotoğraf çektim. Kahvaltıyı hep beraber yaptık. Beraber işe çıktık. Birlikte kağıt topladık. Kısaca tüm gün onlar gibi yaşadım. Bana güven duymaya başladıklarında onları fotoğraf makinesiyle tanıştırdım” diyor.

Gülek, projeyi aynı zamanda sosyal bir amaca hizmet etmesi düşüncesiyle Suriyelilerle sınırlı tutmamış. Etnik çatışmayı ortadan kaldırmak adına Türkiyeli işçilerle bir arada olmalarının faydalı olacağını düşünen Gülek, “Grupları kurarken sadece Suriyelilerle çalışmak istemedim. Çünkü Türkiyelilerle aralarında çatışma vardı. Onları kaynaştırmak, sosyalleştirmek için fotoğraf paydasında bir araya getirmek iyi bir fikir diye düşündüm. 15’er kişilik gruplar oluşturduk. Tabii tek bir makinem olduğu için hiç kolay olmuyor. Onlar arabalarla çalışırken ben de eşlik ediyorum. Pazar günleri de hem ders, hem de onların yapmak istediği şeyleri yapıyoruz. Adana’da 15 ile 25 yaş arası yaklaşık binden fazla kağıt toplayıcısı var. Bazen 13-14 yaşındaki çocuklar da bize katılıyor. Şimdi geri dönüşüm depolarından birisini çalışma alanı olarak kullanmaya başladık” diyor.

BİZ SOKAKTA GÜZEL OLAN ŞEYİ GÖRMEYİZ Kİ!

Gülek, şimdiye kadar hep fotoğrafçıların kadrajı olan geri dönüşüm işçilerinin ellerine makineyi aldıklarında sokağı nasıl gördüklerini ise şöyle anlatıyor:

“Sabahtan, akşama kadar sokakta kağıt toplayan çocuklar sokağı şu gözle görüyor: Pet 1 lira, alüminyum içecek kutuları 2 lira, kağıt 40 kuruş. Çünkü ekmekleri orada. Çalışmaya ilk başladığımız zaman yine gidip çöpü çektiler. Çünkü onların hayatı o. Bir gün içlerinden birisi dedi ki, “İlk kez bir makinenin vizöründen bakıyorum. Biz sokakta güzel olan şeyi görmeyiz ki; güzel bir arabayı, güzel bir çiçeği… Gözümüz para edecek şeyi arar.” Bu beni çok etkiledi. Şimdi çöpü çekmiyorlar. Birbirlerinin portresini çekiyorlar. Mavilikleri çekiyorlar. Ama en çok da deniz çekmeyi istiyorlar. Adana’da deniz yok tabii. Bu yüzden onları göl kenarına götürüyorum. Hepsi yavaş yavaş sosyalleşmeye başladılar. Böylece yola çıkmış olduk.”

Projenin kendisi ile sınırlı kalması sebebiyle ekipman sıkıntısı yaşadıklarını vurgulayan Gülek, destek almak amacıyla birtakım girişimlerde bulunmuş: Şu anda verdiğim temel eğitim sadece. İlerleyen zamanlarda yetenekli olanları seçip onlara profesyonel bir eğitim vermeyi düşünüyorum. Elimizde hiç makinemiz yok. Ünlü bir makine firmasını aradım. ‘Eğitimli kesimlere yaptığınız fotoğraf workshop’ı, bizim yoksul çocuklara da yapın’ dedim. Kabul ettiler. Geçen hafta pazar günü bir günlüğüne de olsa 15’inde de makine vardı. 1 saat teorik eğitim sonrası akşama kadar sokakta fotoğraf çektiler. Benim anlattıklarımın üstüne güzel bir katkı oldu. Şu ana kadar sadece oradan destek geldi. Şimdi Twitter üzerinden bir kampanya başlattım. Yurt dışından malzeme gönderenler oluyor.”

KOCAMAN BİR FOTOĞRAF AİLESİ OLDUK

Savaştan kaçmış insanlarla birlikte olmanın acı-tatlı birçok hikayeyi de içinde barındırdığını söyleyen Gülek, çocuklarla geçirdiği sürede üzerinde etki bırakan sayısız anı biriktirmiş:

“Halep’te bir bomba ile yüzünün yarısı yanmış bir genç önceleri aramıza girmedi. Öyle bir korku var ki üzerinde… Bizim çalışmalarımızı gördükçe bir gün o da geldi ve ben de fotoğraf çekmek istiyorum dedi. Ama sadece ‘Beni sağ yanımdan çeksin arkadaşlar, çirkin çıkmayım’ demesini hiç unutamam.

15 yaşındaki Hüseyin’in de hikayesi ilginçtir. Babasını savaşta kaybetmiş. Annesiyle Türkiye’ye gelmişler. Sürekli gülümser ve bana karşı oldukça saygılı. Bir gün yanıma geldi ‘Ben düğün fotoğrafçısı olabilir miyim?’ dedi. Fotoğrafta da en yetenekli çocuklardan birisi. Onu da özel eğitime alacağım. Belki hayalini gerçeğe dönüştürebilirim. Bir de 18 yaşında midyeci var… Ona neden midyeci dediklerini sordum, o da bana hikayesini anlattı. Kilis’ten Türkiye’ye girdikten sonra Adana’ya geldiğini, sonra Türkçe öğrenince İstanbul’a gittiğini söyledi. Neden İstanbul dedim, ‘İstanbul’da meşhur olmak kolay dediler ama bırak meşhur olmayı iş bile bulamadım. Midye teknelerinde çalıştım. Çok ağır işti, ellerim parçalanıyordu. İşte şimdi kağıt toplamak için buradayım’ diye anlattı başından geçenleri. Onun da hayali kameraman olmak. Hep beraber kocaman bir fotoğraf ailesi olduk. Bizde din, dil, ırk konuşulmaz. Fotoğrafın dili konuşulur.’’

Birlikte çalıştığı kağıt işçisi çocukların hayali aslında fotoğraf değil, video çekmek ve youtube üzerinden tüm dünyaya ulaşmakmış: Bir gün bana en büyük hayalimiz video çekmek dediler. Nedenini sorduğumda ‘Youtube’a koyacağız, eğer çok tıklanırsa meşhur olacağız’ dediler. Video ile olmaz önce fotoğraf öğreneceksiniz dediğimde kabul ettiler. Şimdi ben onlara fotoğraf çekmeyi öğretiyorum, çünkü video kadrajdır ve bunu en iyi fotoğrafta öğrenirler. Videoların konusu yaşamları olacakmış. Diyorlar ki biz zenginlerin çöpe attıkları atıklarla yaşıyoruz. Dilenmiyoruz, emeğimizle para kazanıyoruz. Yoksul bir film olacak, tüm dünya bizi seyredecek diyorlar.”

Çocukların hedeflediği yere ulaşmak için çok çalıştığını belirten Gülek, “Bu gençler ve çocuklar çek çek araba ile bir günde ancak bir tur yapıyorlar. Araba dolunca depoya geliyorlar. Yaklaşık 30 TL kazanıyorlar. Çalışmadıkları tek gün olan pazar günü de fotoğraf dersimize katılıyorlar. Azimle ve dikkatle hedefleri olan videoyu çekebilmek uğruna fotoğraf öğreniyorlar. 15 kişilik gruplar halinde, ilk grubun eğitimi bitince ikinci gruba başlayacağım. O da bitince aralarındaki en yeteneklileri özel eğitime alacağım. Twitter kampanyası vasıtasıyla 3 makine, bir video kamera hibe edildi, 5 adet de SD kart. Bir de benim makinem var, başarmak için çalışıyoruz. Kısaca bizim hikayemiz bu” diye özetliyor hikayelerini.

SURİYELİLERE HAK VERMEYE BAŞLADIM

Suriyelilerle başlangıçta çatışma halinde olduklarını ama kendilerini bir araya getiren “fotoğraf” ile birlikte onları tanıyıp anlamaya başladıklarını söyleyen geri dönüşüm işçisi Orhan Akkurt, besledikleri düşmanlığı nasıl kırdıklarını ve Mustafa Gülek’in sunduğu imkan sayesinde bu düşmanlığın nasıl dostluğa dönüştüğünü anlatıyor:

“Bundan 1,5 yıl önce Suriyelilerle tanıştık. Onlar da bizim gibi kağıt toplamaya başladılar ve aynı alanlarda çalışmaya başladık. Önceleri çok fazla çatışma içindeydik. Birbirimizle sürekli kavga ediyorduk. Sonra Mustafa Abi çıktı karşımıza ve bizi fotoğraf makinesi ile tanıştırdı. Fotoğraf makinesi hepimizin çok ilgisini çekti. Bize fotoğraf çekmeyi öğretmesini istedik. Mustafa Abi ile yaptığımız dersler sayesinde Suriyelilerle Türkiyeliler, fotoğraf çekimlerinde bir araya gelmeye başladık. Zaman zaman düşmanlık beslediğim Suriyelilere hak vermeye başladım. Onları tanıdıkça kendime ‘Savaştan geldiler, ailelerini kaybetmişler, ben ne yapıyorum’, diye sorar oldum.”

BİZİM FİLMİMİZDE VURMA, KIRMA YOK!

Çalışma hayatlarını filme alma hayalini Suriyeli çalışma arkadaşlarıyla paylaştıklarını söyleyen Akkurt, çekmeyi planladıkları film için oldukça heyecanlı:

“Fotoğraf çekmeye başladıktan sonra hepimizin hayatında çok şey değişti. Şimdi onlar da çok mutlu. Aslında bu sayede hepimiz sosyalleştik. Hiç gülümsemeyen Suriyeliler gülümsemeye başladı… Aramızda çok güzel bir arkadaşlık gelişti. Şimdi bir kısa film çekmeyi düşünüyoruz. Fotoğraf çekmeyi öğrendikten sonra filmimizi çekeceğiz. Biz gözümüzü kağıdın içinde açtık, bütün hayatımız kağıdın içinde geçti. Dedik ki madem öyle, ekmeğimizi yediğimiz şeyin adını film yapalım. Filmimizin adı ‘kağıtla aşk’. Çünkü biz kağıtta aşkı buluyoruz. Adana’da, sokakta çekilen bir dizi var. O da Adana’da geçiyor ama anlatılan hikayelerle aramızda dağlar kadar fark var. Bizde vurma, kırma yok. Bizim filmimizde gülümseme var, dostluk var, kavga yok. Biz filmimizle örnek olacağız. Her türlü vahşeti, acıyı görmüş Suriyeli ve Türkiyeli geri dönüşüm işçilerinin filmi olacak bu.”

Gazete Duvar - Nuray Pehlivan

 

İlgili Dosyalar:

  1. haber fotoğrafı [JPG] [57.61K]
Share
İlgili Eğitim