Ana içeriğe atla
Image
Manşet Yatay Görseli
Share

Avukat Cömert Uygar Erdem: “Çevre Davalarının Kaybedilmesi Mağlubiyet Olarak Görülmemeli”

Ekoloji alanında hukuk mücadelesi yürütmeye gönül vermiş avukatların bir araya geldiği Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları’ndan (ÇEHAV) Cömert Uygar Erdem, hukukun, ekoloji mücadelesi içerisindeki rolünü merkezi görmenin sakıncalarına dikkat çekmekle birlikte, “Hukuk alanında yürütülen mücadelenin durumu; ekoloji mücadelesinin haleti ruhiyesini; var oluşunu, akıbetini, motivasyonunu belirleyen potansiyellere sahip” diyor.

İçerik Alınlık Resmi

Ekoloji alanında hukuk mücadelesi yürütmeye gönül vermiş avukatların bir araya geldiği Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları’ndan (ÇEHAV) Cömert Uygar Erdem, hukukun, ekoloji mücadelesi içerisindeki rolünü merkezi görmenin sakıncalarına dikkat çekmekle birlikte, “Hukuk alanında yürütülen mücadelenin durumu; ekoloji mücadelesinin haleti ruhiyesini; var oluşunu, akıbetini, motivasyonunu belirleyen potansiyellere sahip” diyor.

EKOIQ'da konuyla ilgili yayınlanan haberin tamamı şöyle:

Bugün, Türkiye’de hukuk, çevresel mücadelelerin neredeyse en başat alanlarından biri. Sürekli ve çok sayıda, farklı alanlara yönelik dava süreçleri var. Bu anlamda hukuk mücadelesi, genel ekoloji mücadelesinde neredeyse merkezi bir rol oynuyor. Bu konudaki fikir ve yorumlarınızı alabilir miyiz?

Hukukun, ekoloji mücadelesindeki rolünü merkezi bir rol olarak görmek, ne kadar doğru olabilir bilmiyorum. Ancak şunu söylemek mümkün ki, hukuk alanında yürütülen mücadelenin durumu; ekoloji mücadelesinin haleti ruhiyesini; var oluşunu, akıbetini, motivasyonunu belirleyen potansiyellere sahip. Mücadelenin kendi meşruiyetini sağlayabileceği tek alan olarak görülebilmekte. Bu derece önem arz eden bir alanda, birtakım çelişkiler de yok değil. Mücadele yürütenlerin, karşılarında yer alan güçlülere karşı kendi varlıklarını ifade edebilecekleri tek mecra hukuk olarak ortaya çıkıyor. Bu nedenle, hukuk alanından umutlular ya da buna mecburlar. Ancak, “yargı bağımsızlığı” ilkesinin Türkiye’deki seyri üzerine yürütülen düşünceler/tartışmalar nedeniyle de kaygılılar. Bu anlamıyla, yargı süreçlerine başvurunun, etkisiz bir eylem olabileceği düşüncesine sa- hip bir azınlığın da mevcut olduğunu belirtmek gerekir.

Türkiye’de İklim Koruma Davaları ve Hukuki Durum ‘2016 çalışmanızda devlet, yargı, özel sektör ve teşvikler bağlamında Türkiye’de iklim değişikliğine dair sorunları çok kapsamlı şekilde ele almışsınız. Tabii çalışmanın ana kısmını oluşturan iklim davalarını da unutmamak gerek. Size göre bütün bu çizdiğiniz çerçeve içerisinde Türkiye bağlamında en önemli sorunu ne oluşturuyor?

Türkiye’de İklim Koruma Davaları ve Hukuki Durum ‘2016 çalışması, Avukat arkadaşlarım Fevzi Özlüer ve Hülya Yıldırım ile birlikte hazırladığımız; Ekoloji Kolektifi’nce yayınlanan bir çalışma. Bu çalışma sa- dece 2016 yılı ile sınırlı kalmadı. İki aylık periyotlarla hukuk raporları çıkarılıyor ve iklimadaleti.org isimli internet sitesinde yayınlanıyor. Çalışma ile ilgili bu dipnotu sunduktan sonra, sorunuza gelecek olursak… Türkiye’de özellikle termik santrallar ile ilgili davaları, iklimleri tartıştığımız bir alana dönüştürme koşulları henüz mevcut değil. Bu davalarda çoğunlukla, bilirkişi raporlarına göre kararlar veriliyor. Bilirkişi heyetlerinde, iklim değişikliği ve halk sağlığı konularına ilişkin görüş verebilecek mesleki disiplinlere sahip üyelerin eklenmesine ilişkin taleplerimiz, mahkemelerce reddediliyor. Hal böyle olunca, davalar daha teknik ve usule ilişkin meseleler üzerinde düğümlenebiliyor. Bu noktada, işletme modeline ilişkin sunulması gereken taahhütlerin ÇED raporunda sayılıp sayılmadığına ilişkin kontrollerin yapıldığı bilirkişi raporları ve mahkeme kararları, iklim davalarında da mevcudiyetini koruyor. Davaların daha teknik ve usuli işlemler üzerinde yoğunlaşması; iklimi iklim konuşmadan koru- maya çalıştığımız davaları deneyimlememize neden oluyor.

Yargının iklim krizindeki rolün- den de bahsetmek gerekiyor. Si- zin de verdiğiniz bir örneğe göre Manisa Soma’da iptal edilen bir termik santral projesine başka bir bölgede olumlu ÇED raporu veri- lebiliyor ve açıkça bir ikilem yara- tılıyor. Alınan yargı kararlarının uygulanmamasından, uygulanır gibi yapılan bir döneme geçmiş bu- lunuyoruz sanki. Böyle bir tutumla nasıl mücadele edilebilir? İdarelerin yargı kararlarının uygu- lanması meselesine yaklaşımlarını eleştirmeden önce, “Yargı kararının uygulanmaması” konusunu asıl biz- lerin nasıl algıladığını tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Yargı kararının uygulanmasını, dava açar- ken amaçladığımız eylemin idare tarafından yerine getirilmesi olarak kurgulayan bir düşünce hakim. Türkiye’de çevre davaları çoğunluk- la, söz konusu doğaya zarar verme tehlikesi taşıyan işletmelerin kurul- masını engellemeye yönelik. Bu ko- nudaki çabalara rağmen faaliyetin hayata geçirilmesi, bir mağlubiyet olarak görülmekte. Sonraki süreç, pasifizm ile geçebiliyor.

Bu tarz davaların, sadece engelleme amacı ile değil, aynı zamanda denetim mekanizmasının işletilmesini sağlama amacı ile açıldığını görmek gerekiyor. Pratikte de, daha çok bu işe yarıyor. Bir santralın ÇED Olumlu kararını mahkeme kararı ile iptal ettirdiğinizde, aynı santrala ilişkin tekrar ÇED raporu hazırlanabilir, yeni bir ÇED Olumlu kararı verilebilir. Pratikte, yeniden ÇED Olumlu kararı alınması, idarelerin yargı kararlarını uygulamadığını düşündürtüyor. Bu tamamen hatalı bir düşüncedir demek mümkün değil. Ancak şunu da söylemek mümkün ki; her mahkeme kararı bir işletmenin kurulmasını engellemeye yönelik hükümler içermeyebilir ya da bu yönde bir misyona sahip olmayabilir. Mahkeme süreçleri ile idarenin eylem ve işlemlerinin denetime tabi tutulması sağlanıyor. Örneğin, bir ÇED Olumlu kararını yargıya taşıdığınızda, ilgili ÇED raporundaki eksiklikler ile hukuka aykırılıklarının tespit edilmesine olanak sağlıyorsunuz. Mahkeme kararı ile ortaya konulan eksikliklerin ve hukuka aykırılıkların, yeni ÇED raporlarında giderilmesi gerekmektedir. Sonraki süreçte açılacak davalar, bu eksiklik ve hukuka aykırılıkların giderilmediğini denetlemiş olacak. Bu sürecin sonucunda, idare tarafından sağlıklı incelenmediğinden şüphelendiğiniz bir ÇED raporunu, mahkeme aracılığıyla inceletmiş ve denetletmiş oluyorsunuz. Yargı süreçlerine başvurmayı, bir denetim mekanizmasının işletimi olarak algılamak, hukuk mücadelesinin sürdürülebilirliğini sağlamak yolunda da katkılar sunabilir.

Sizin de içinde bulunduğunuz Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları’nın (ÇEHAV) diğer çalışmalarından da bahsedebilir misiniz?

Ekoloji alanında hukuk mücadelesi yürütmeye gönül vermiş avukatların bir araya geldiği, paylaşımlarda bulunduğu, tartıştığı bir ortam ÇEHAV. Üye bireyler, birbirlerinin hukuki sorularına yanıtlar üreterek dayanışma gösteriyor. Diğer yandan, birlikte dava süreçleri işlet- meye yönelik çalışmalar da mevcut. Alana yönelik düzenlemelere ilişkin dava açma sürecini organize etme, birlikte dava dilekçesi oluşturma gibi ortak çalışmaların da yürütüldüğü bir oluşum.

Kaynak

Share
İlgili Eğitim